Geçen hafta Aydınlar Ocağı’nın büyük ilgi gören bir açık oturumu vardı. “Ortadoğu Gerçeği ve Suriye’deki Gelişmeler” konulu açık oturuma iştirak tahminlerin üstündeydi. Hava şartlarındaki zorluklara rağmen, Eminönü Halk Eğitim Merkezi’ni dolduran, büyük bölümü hanım ve gençlerden meydana gelen dinleyici topluluğuna teşekkürlerimizi sunarız.
Teorik yaklaşımların ötesinde, Bölgeyi çok iyi tanıyan uzman konuşmacılara da teşekkürü bir borç biliriz. Prof. Dr. Sayın Özcan Yeniçeri hava muhalefeti dolayısıyla Ankara’dan gelemediler. Gerek Sayın Hüsnü Mahalli, gerek Sayın Banu Avar çok doyurucu bilgiler verdiler ve gözlemlerini anlattılar. Adeta Ortadoğu’nun gelecekteki resmini de ayrıca çizdiler.
Ortadoğu Bölgesi, küresel oyun ve tezgâhlardan etkilenen bölgelerin başında yer alıyor. Bölgede siyasi istikrar, milli devletlerin egemenlik hakları, toprak bütünlükleri ve iktisadi kaynakları tehditlerle karşı karşıyadır. Bilhassa soğuk harp şartlarının değiştiği iki kutuplu dengenin dağıldığı şu günlerde bu tehditler artarak ve açıkça yapılıyor. Demokrasi ve özgürlük getirme vaatleri ile diktatörlükler yıkılıyor.
Yeni işgalci diktatörlükler gitmemek üzere kuruluyor. Ülkeler içerideki işbirlikçilerle birlikte, küresel güce göre dönüştürülüyor. Yasa ve anayasalar dayatılıyor. Oyuncu değiştirir gibi vadesi dolduğuna inanılan uşak liderler yenileri ile değiştiriliyor. Ülkelerine değil de küresel güce hizmet edenlerin sonu çok kötü oluyor. Ortadoğu, ABD çıkarlarına uygun olarak BOP’ne göre şekillendiriliyor. Suriye’den, İran’dan ve Türkiye’den alınacak parçalarla Irak’ın kuzeyi birleştirilip yeni bir İsrail olacak bir Kürt devleti kurulmaya çalışılıyor.
Türkiye buna karşı çıkacakken Barzani ile ve isyancılarla işbirliğine gidiyor. Birden değiştirilen komşular politikası ile adeta ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Türkiye Bölgedeki gelişmeleri Ankara’nın gözüyle göremiyor. Taşeronluk iddiasından bazılarının hiç de şikâyetçi olmaya hakları yok. Yakın geçmiş ve bugün yaşananlar kendilerini tekzip ediyor. Uygulanan Ortadoğu politikası ülke çıkarlarına değil, ABD çıkarlarına endekslidir.
Ortadoğu’da etkili bir devlet olmak isteyen bir ülke NOBOCCO projesini devre dışı bırakır mıydı? Güney Mavi Akım Projesi ile Ruslara yeni yıl hediyesi verir miydi? Fransız şirketine imkân sağlanır mıydı? Türkçe yer adları Türkçe olmayan isimlerle değiştirilebilir miydi? Milli çıkarlarını koruyan bir anlayış milli kimliği ile kavgalı olabilir miydi? Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ortadan kaldırılabilir, andımıza ve milli bayramlara karşı savaş açılabilir miydi? Muhafazakâr olduğunu iddia eden bir yönetim, tam ters uygulamalar yapabilir miydi?
Çağımızın iktisadi milliyetçilik çağı olduğunu somut örneklere rağmen, bazıları halen fark edebilmiş değil. Öğrencilik yıllarında kulaklarına fısıldanan Müslümanın milliyeti, milli kimliği, bayrağı ve vatanı olmaz, tekerlemeleri ve safsataları hala bazı beyinleri işgal ediyor.
İstanbul sokaklarında Anti-Türk, Anti-Devlet yürüyüşleri yapılıyor, cinayete kurban giden H. Dink kullanılıyor, meydan okuyup insanlar tahrik ediliyor. Adeta sivil itaatsizliğin antrenmanı yapılıyor.
Bu kargaşa ortamında tehlikeli bir gidiş var. Şii-Sünni çatışması körükleniyor. Aslında henüz etnisite ve mezhep asabiyetini aşıp milli devlet olamayan, milletleşemeyen topluluklarda mezhep ve etnisite odaklı bakış öne çıkar. Çatışma olmalı ve yayılmalı ki küresel gücün yeni işgal ve müdahalelerinin imkanları doğabilsin.