“Tesis – i İlahi”

368

Milli Dış Politika hafife alınıyor. “Kıbrıs’ta ezber bozulduğu gibi” denilerek, Kıbrıs’ın elden çıkmasına çanak tutan politikalar, daha doğrusu politikasızlıklar; başarı diye sunuluyor.

“Kürt sorununda da ezber bozulabilecek mi?” denilerek de, üniter devlet politikası terk edilsin isteniyor.

Bunun Türkiye’yi nasıl  bir kaos, karmaşa ve karışıklığa sürükleyeceği hiç düşünülmüyor, düşünülmek istenmiyor! Zannediliyor ki, bu tutum ve davranışlar Türkiye’nin önünü açacak! Dış telkin, istek, icbar / zorlama ve yaptırımlar duracak!

Hayır Beyler! Düşünülenler, olması istenenler; güzel oldukları için değil; Türkiye’nin çatlamasına, bölünmesine imkan verir mülahaza ve düşüncesiyle yapılsın isteniyor!

Bu yapılması istenenler gerçekleştiği takdirde, iç ve dıştaki yıkıcılar bunları; atlama taşı olarak kullanmış oldukları için, artık bir kıymeti harbiyesi  kalmayacak. Çünkü atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacak.

Yani, Türkiye’de infilak / çok şiddetli maddi – manevi patlama ve dağılma olacak! Öyle şiddetli bir infilak ki, iç – dış sapkınlarla beraber dünya sarsılacak!

Demek ki, Türkiye;  – Türkler ve her menşe ve kökenden gelen Türk  vatandaşları  ile –  ya Türklerindir ya Türklerindir. Bunun aksi düşünülemez. Bunun tersi, bu vatanın asla kimseye yar olmayacağı, olamayacağı gerçeğidir.

Çünkü milli şairimiz Midhat Cemal Kuntay’ın dediği gibi:

“Ölmez bu vatan, farz-ı muhal ölse de hatta
Çekmez kürenin sırtı, o tabut – ı cesimi!”

Bu gerçeği  “İstiklal Marşı”  şairimiz de ne güzel dile getirir:

“Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis – i İlahi o metin istihkam.

“Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
‘O benim sun’- i bediim, onu çiğnetme’ dedi.”

X

Çiğnetir mi hiç, hem çiğnetmedi. Hem çiğnetmeyecek. Yine Koca Akif’in deyişiyle:                    “Asım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek .
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.”

X

Ne zannediyorlar bu sapkınlar Türkiye’yi?
Türkiye; çevresinde ve dünyadaki devlet oluşumlarının hiçbirine benzemez. Benzemiyor zaten. Hususiyeti farklı. Gerekçeleri ayrı.
Mahiyet ve içyüzü çok yönlü.
Dünya’daki mazlum milletlerin  – müslüman olsun olmasın –  tek iltica – gahı. Yegane sığınak yeri, benzersiz kurtarıcı kalesi. Onların biricik ağabey ve kardeş ülkesi.

X

2212

Türkiye’ye ihanet edeceklerin yakasına; bırakın üstündekileri, önce yerin altındaki şüheda yapışır.  Şehitler  yüzlerine tükürür. Üstündeki  gazilere sıra gelmez bile.

Çünkü Türkiye,  Tufan hükmünde olan zamanın; dehşetli hadisat dalgaları üstünde, selametle yüzen Nuh’un gemisi gibidir. Nuh’un gemisi nasıl ki, Allah’ın inayetiyle, dev dalgalara göğüs gerdi. Zamanı gelince selamet-gahına oturdu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti de şu anda, iç-dış dalgalara göğüs germekle meşgul. Allah’ın inayet ve yardım eli  – inanın –  üstümüzdedir.

Bütün Dünya birleşse, bu sun’-i İlahi / bu İlahi yapıyı yıkamayacak, bozamayacak  inşallah. Çünkü başlarını öyle bir İlahi duvara çarpmış olurlar ki, bir daha kendilerine gelemezler.

Çünkü Anadolu, Alem-i İslam’ın serhaddi .

Çünkü Anadolu, kendine yeni yeni gelmeye çalışan Türk Alemi’nin de, başını çevirebileceği yegane, candan dost ve kardeşi.

Çünkü Anadolu’da, Allah’ın öyle samimi, öyle içten, öyle halis kulları var ki; dün kılıçla yapılan cihangirlik davasını, bugün kalemleriyle yürütüyorlar. Anadolu’da ve dış ülkelerde İla-yı Kelimetullah  / Allah’ın ismini yüceltmek uğrunda, öyle candan bir manevi cihadın içindeler ki, bir göz hatırı için çok gözler sevilir sırrınca, Allah onların yüzü suyu hürmetine; Türkiye’yi ve Türkiye’nin şahsında Alemi İslam’ı muhafaza ediyor, koruyor, kolluyor ve gözetiyor.

Büyük yarınları gerçekleştirecek olan gelecek nesil ve kuşakların hatırı için, zahiren çalkantı içindeysek de, aslında İlahi / manevi bir şemsiye altındayız.

Görünüşte  – özellikle Irak ve Filistin’de olan –  kalp parçalayıcı, yürek dağlayıcı, dehşet verici olaylar;  muvakkat / geçici arızalardır. Görünüşte çirkin ama arkası parlak, hikmetli görüntülerdir.

Neylersiniz ki, İlahi kanun böyle istiyor, böyle işliyor. Yani bahar kıştan sonra, gündüz geceden sonra. “Men sabere zafere.” Velhasıl zafer, sabırdan sonra gerçekleşiyor.

Yani gerekenleri sonuç alana kadar yapmaya devam etmek demek olan sabırdan  geçiyor.

Unutmayalım ki: “İnnallahe meassabiriyn.” / “Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara: 153)

 

 

 

Önceki İçerikİşte Batı Bu!
Sonraki İçerikTürkiye’nin Meseleleri
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.