Tarihte bu vatan kadar, tarihte bu millet kadar, tarihte bu devlet kadar düşmanı olmuş bir millet, bir vatan ve bir devlet olmamıştır ve olmayacaktır da! Hiç rahat bırakılmadık! Ya dıştan ya içten; hep meşgul edildik! Hep ayakta kalmak, hep istiklal ve hürriyetlerimizi müdafaa etmek ve savunmak zorunda kaldık!
Fatih’in 17 devletle aynı anda savaşması ve üstün gelmesi. Kanuni’nin saltanatının üçte biri at sırtında geçmesi. XIV. asırdan beri değil yalnız Rumeli’den; Anadolu’dan da atılmak istenmemiz! Bugün bile varlığımıza tahammül edemeyip; parçala böl taktiği ile içimize fitne fesat tohumları saçılması!
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.” hükmünden ders almamız; bin bir gayret sarf ederek, daima pür-dikkat ve uyanık olmamızı gerektirmektedir. Çünkü, ancak bu şekilde hüsrana uğrayacaklar. Çünkü ancak bu şekilde “Toplu vurdukça yürekler” ektikleri nifak tohumları İnşaallah geri tepecektir.. Zira şairin dediği gibi:
“Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz,
Bu yol ki Hakk yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz.”
Evet, Batı ve Kuzey’in bütün şer kuvvetlerine karşın; bu devlet, bu millet ve bu vatan, diğer kardeş devletlerle birlikte, Garb’ın bütün çirkin, iğrenç ve rezil engellemelerine rağmen, istikbal ufuklarında, bir güneş gibi doğacak ve dünyadaki bütün pislikleri, dünyadan silip süpürecektir.
Çünkü felaket ve helaket asrı geride kalmaktadır. Çünkü Hakk’ın şafağı sökmüştür. Güneşi doğdurmamak nasıl mümkün değilse, Doğu Yıldızı’nın doğuşunu engellemek de artık çirkin, mülevves, azgın ve emperyalist Batı’nın haddi değildir.
Kuzeyimizdeki Kızıl Dev siyaset arenasından çekilmiş, kalan Kızıl Ordu ise, içten parçalanmanın eşiğinde, Batı ise, çöküşün arifesindedir. Doğu’nun önündeki manialar kalkıyor ve kalkmak üzeredir.
İnanıyoruz ki bu vatan, bu millet ve bu devleti söndürmek isteyen bedbahtların bizzat kendi istikbal yıldızları sönecek. Bu vatan, bu millet ve bu devletin değil, onların izzet, ikbal, şan ve şerefleri tersine dönecektir.
Yazıma vatan, millet ve devletin parlak istikbalinden haber veren, gönüllerimize muştular sunan, samimi bir kalbin içten yakarış ve feryatlarıyla son veriyorum:
“Gazilerin, fatihlerin konağı
Seyyitlerin, serverlerin otağı
Bu vatandır şehitlerin yatağı
O şehitlerin ala dönmüş kefeni
Miskler kokar güle benzer bedeni
Öper melekler de nurlu naşını
Armağansın çünkü asil millete
Düşmeyelim bir gün bile zillete
Götür bizi şanlı büyük devlete
Zaferlerle şanlar bulur bu millet
Şarka Garba ziya salsın bu devlet
(Çünkü) nurdan kanadın, hem sağlam kolun var
(Çünkü) nurdan senin Hakk’a giden yolun var” .
318 – 319