Gazete

102

                                 Gazete deyip de geçmeyin.

                                 Onun yeri bambaşka deyin.

 

                                 Ne Radyo’dur benzeri, ne de Televizyon;

                                 Gazete gibi, veremezler gerçek vizyon.

 

                                 Dünyaya açılan, kapanmaz bir pencere.

                                 Onsuz hayat, inan, çekilmez bir cendere

 

                                 Ekmek su gibi insan ona muhtaç.

                                 Durma, sayfalarını habire aç.

 

                                 Nasıl ki, her sabah yeniden kurulur Dünya.

                                 Açılır önünde daim haberden bir derya

 

                                 Kopar iç sayfalardan derin canhıraş bir vaveyla.

                                 Yedi iklim dört bucak, gezdirir hem şehir hem yayla.

 

                                Eder insanı sanki dertlilerle hem-dert,

                                Olur insan; insana merhametle cömert.

                                

 

                                Ta, kılar dört bir tarafından şu Dünya’nın,

                                Haberin olur, ne halde Güneş’in Ay’ın.

 

                               “İnsanım, insani olan şeye değilim yabancı!”

                                Dünya oldu hep, insanların konup göçtüğü hancı.

 

                                İşte Gazete böyle bir yerde;

                                Sanki derman oluyor her derde.

 

                                Haberdar ederek çok insanı; insandan.

                                Kattıkça katıyor insana ömür, candan.

 

                                Denmiş: “Ekmeksiz yaşarım. Hürriyetsiz asla.”

                                Güzel Gazete: Bilgiç kılar insanı asra.

 

                                Bilgisiz de yaşamaz insan, inanın!

                                Bilgiyle farkına varır insan, aan’ın.

 

                                Gazete usanmaz hizmetkar, insana.

                                Serer Dünya’yı önüne, sunar sana.

 

1490

 

 

                                Oturmuşken koltuğa iyice,

                                Bir bardak çay da varsa elinde.

 

                                İşte o insanın, sakın değmeyin keyfine;

                                Yaşamak için bu duyguyu, koşar evine.

 

                                Der demez, gelelim artık saded denen yola.

                                İstenen örnek bir gazete acep var m’ola?

 

                                Var m’ola Türkiye’de, hiç böyle bir gazete?

                                Varsa, buyurun gidelim onu ziyarete:

 

                                “Önce Vatan” diye olmalı sayfalar dop dolu.

                                 Gidişatı; daima takip etmeli, Hak Yolu.

 

                                 Çok mükemmel, güzel bir gazete;

                                 Etmeli hizmet Cumhuriyet’e.

 

                                 Sahip çıkmalı, Vatan’a Millet’e.

                                 Göz yummasın, yapılan eziyete.

 

                                 Her sayfasında görülmeli ciddiyet.

                                 Sahibinden hediye, güzel bir niyet.

 

                                 İnsanlara göstermeli samimiyet;

                                 Kazandırmalı onlara çok keyfiyet.

 

                                  İnce uzun yolda şiar: “Önce Vatan”

                                  Böyle olur ancak, ömre ömür katan

 

                                  Düşmeli mütevazice Basın’da bir yola.

                                  Emin adımlarla ilerlemeli, kol kola.

 

                                  Önünde, varsa da birçok tehlikeli engel!

                                  Atmak isteyen varsa da, ayağına çengel!

 

                                  Hiç dönmemeli yolundan, diyerek hep: “Önce Vatan”

                                  Atmalı Sahib’in kalbi daima ille de Vatan

Önceki İçerikTürkman Ekradı – Ekrad Türkmanı
Sonraki İçerikİslam’da Tevekkül Anlayışı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.