Sözlükte “Su akıtmak; helâl kılmak, izin vermek, onaylamak, geçerli kılmak” gibi mânalara gelen cevz kökünden türeyen icâzet, ibn Fâris’e göre “su akıtmak” şeklindeki anlamından hareketli “bir âlimin ilmini talebesine aktarması” mânasında terimleşmiştir.”
Genel mânâda icâzet; izin, ruhsat, müsaade, ilim veya sanat tahsilini tamamlayan talebeler imtihanla verilen şehadetnâme, diploma mânalarına gelir. İcâzetnâme; Arapça mezuniyet, ruhsat mânalarına gelen icâzet ile, Farsça mektup, kitap demek olan nâme’nin birleşmesinden meydana gelir ve izin kâğıdı demektir.
Hat sanatında, bir üstattan yazının usûl ve kaidelerini meşk ederek mezun olup sanatını icra ederek eserlerinin altına imza koyabilme yetkisinin alındığı belgeye izinnâme, icâzetnâme yahut kısaca icâzet adı verilir.
Hat tarihi kaynakları, icâzet alma usûlünün, XV. Asır hattatlarından Abdurrahman-ı Sabıg tarafından konulduğunu yazarlar. Hayatı hakkında bir bilgimiz olmayan bu zatın, henüz bir yazısı da görülmüş değildir. Görülen icâzetnâmelerin en eskisi, XVII. Yüzyıl sonlarına aittir.
Hat sanatında, her isteyen yazdığı yazının altına imza koyamaz. Bu işle uğraşmak isteyenlerin yazı eğitimi alması gerekir. Hat sanatının öğrenilmesi; talebenin kabiliyeti, anlayışı ve çalışmasına göre ortalama 5-6 yıl sürer.
Hz. Ali: “Güzel yazı, hocanın öğretişinde gizlidir; kemâle ermesi çok yazmakla, devamı da İslâm dini üzere bulunmakla olur” Hz. Mevlânâ da: “Sanat ustasız öğrenilmez.” Diyerek hocanın önemine dikkat çekmektedirler.
Hat sanatı hakkında asgari bilgileri öğrenerek icâzet alacak seviyeye erişen talebe, -hocasının da yardımıyla- seçtiği, eski üstatlardan birinin yazı örneğini bütün hünerini göstererek taklit eder.
İtina ile hazırlanan taklit yazının alt kısmına hoca, yazı sülüs-nesih ise; rikâ (hatt-ı icâze), nesta’lîk ise, hurde nesta’lîk ile Arapça izin cümlesini yazar. Bu izin cümlesinde ekseriya kullanılan Arapça metnin Türkçe’si şöyledir:
“Bu güzel yazıyı yazan (talebenin adı)’a yazılarının altına ketebesini koyması için icâzet verdim. Allah ömrünü ve marifetini artırsın. Ben onun muallimi (hocanın adı)yim. Tarih” . “Ketebesini koyması için izin verdim” cümlesi dolayısıyla icâzetnamelere “ketebe kıt’ası” adı da verilir.
İcâzetnâmelerde kullanılan dil Arapça’dır. Nadiren Türkçe yazılanlara da rastlanır.
İcâzetnâmelerde hocanın yazdığı metin kısmı önemlidir. Fakat, icâzet başka hattatlar tarafından da tasdik olunabilir. Hoca, yukarıda belirtildiği gibi kendini “ben onun hocası” diyerek belirtir. Tasdikli icâzetlerde hocanın imzasının yanına koyan hattat, bu icâzeti onayladığını ve tebriklerini yine Arapça sözlerle ifade ederek yazar.
Hocanın izin cümleleriyle tamamlanan icâzetnâme daha sonra bir müzehhip veya müzehhibe tarafından tezhip edilerek levha haline getirilir ve telebeye takdimi “icâzet cemiyeti” adı verilen bir merasimle yapılır. İcâzet merasimi; yalnız bir talebe, yahut icâzete hak kazanmış birden fazla talebe için aynı zamanda yapılabilir. Bu merasim için tayin edilmiş mekân şartı yoktur. Bir camide olabileceği gibi, uygun görülen başka mekânlarda da bu merasim yapılabilir.
İcâzet merasiminden sonra hoca-talebe münasebeti bitmez. Yeni hattat her fırsatta hocasına devam ederek eksiklerini tamamlar. Zaman içerisinde bıkmadan usanmadan büyük ustaların eserlerini de tetkik ederek kendini geliştirmeye çalışır. Hocasını bırakmaz ve ikisinden biri vefat edinceye kadar bu münasebet sürer.
İcâzet geleneğinin, yazı tarihinin eksiksiz bir şekilde kaydedilmesinde önemi çok büyüktür. Tarihî seyri içinde yazının geçirdiği safhalar, tarihli ve imzalı eserlerle belgelenmiştir. Bunun yanında yine bu eserlerle hattatların sanat hayatları boyunca yazılarının gelişmesini görme imkânı vardır. Ayrıca, icâzet geleneği hat sanatına disiplin getirerek yozlaşmasına da mâni olur.
İcazet geleneği, hat sanatının yanında başka mesleklerde de görülmektedir. İlmiye sınıfının kendi aralarında oluşturdukları hoca-talebe silsilesi de ilmiye icazetnâmesiyle kayıt altına alınmıştır. Bu şekilde ilmi yozlaşmanın önüne geçilmesi hedeflenmiştir. İlim ve sanat erbabının yanında bazı zenaatlarda da mesleğin bozulmadan genç nesle aktarılabilmesi için bazı merasimler yapıla gelmiştir. Peştamal kuşanma merasimi buna güzel bir örnektir.
UYGULAMALI TÜRK-İSLÂM KÜTÜPHANESİ YAYINLARI
Gelenekten Geleceğe İcâzetnâme Albümü
Ali Rıza Özcan