Avrupa Birliği ve Türkiye

98

Türk milletinin önünde ki tuzaklar ve milletinizin tabii dirençlerinin çeşitli oyunlarla kırılması yolunda ki gayretler konusunda başta devletimizi yönetenler olmak üzere bir milli şuur uyanıklığı ve hassasiyeti gerçekleştirmesinin bu konuda aziz milletimizin aydınlatılmasının hepimizin üzerine düşen tarihi bir görev olduğu inancındayım. Öncelikle siyasetçiler, aydınlar ve bilhassa yazılı ve görsel basın olmak üzere hepimiz yüzyılların kavşağında bulunduğumuz şu günlerde üzerimizde ki sorumluluğun ağırlığını hissetmeli ve tarihin şaşmaz yargısından korkmalıyız.

Bu gün Avrupa Birliği dayatmaları ile Türk Milletinin önüne getirilen bazı konuların birçok çevrede büyük sürpriz etkisi yarattığı görülmektedir. Şaşkınlık duyanlar arasında Türk Milletini yönetenlerinde bulunması milletimizin geleceği bakımından ciddi endişeler duymamızı gerektirmektedir.

Meselelerin vahameti mevcut ev ödevi listesinin bir müzakere metni olmayıp, bir tebligat olmasıdır. Milletler arası münasebetlerdeki asgari nezakete bile uymayan bu metin ancak ve sadece savaş kaybetmiş ve kayıtsız şartsız teslim olmuş bir ülkeye imzalatılacak cinstendir.

Türk Milleti Türkiye Cumhuriyetini bir imparatorluğu feda ederek yeni bir toplumsal sözleşme ile kurmuştur. Bu sözleşmemin konjoktürel hadiselerle değiştirilmesinin mümkün olmayacağının hem devleti yönetenler, hem de siyasetçiler aydını ve medyası herkes tarafından bilinmesi gerekir.   

Türkiye Cumhuriyetini oluşturan toplumsal sözleşmenin temelinde ülkede yaşayan bütün insanların eşitliği ilkesi vardır. Geçen 88 yıllık uygulamalarda ülkedeki uygulamaların etnik kökenlerine göre tek bir farklı davranış olmamıştır.

Şu veya bu etnik menşeli olduğu için eğitim, meslek seçimi devlet de görev almış veya iktisadi faaliyetlerde bulunma veya yargı önünde hak arama gibi temel insan hakları açısından Türk Milletini utandıracak tek bir uygulama mevcut değildir.

Etnik ayrımcılık Türk Milletinin tanımadığı bir kavramdır. Çünkü Türk Milleti kavramı hem Türkiye Cumhuriyetini oluşturan kamusal iradede hem de devletin hukuki yapısında hem de imparatorluk sonrası yeni devletin oluşmasına etken fikri hareket de etnik bir kavram değil sosyolojik bir kavramdır. Bu kavram suni olarak oluşturulmuş da değildir. Toplumsal yapıdan yüzyıllarda oluşan kaynaşmadan hayat pratiğinden gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde yaşayan insanların çok büyük çoğunluğu bu günde etnik bir ayrışma talep etmemektedir.

Bu kesimlerin dil ve kültürleri üzerinde hiçbir baskı söz konusu değildir. Bu alt kültürler hiçbir müdahale görmeksizin yaşatılmakta ve gelecek nesillere aktarılmaktadır.  

Türkiye’de bireylerin tamamına yakını etnik kimlikleriyle anılmak gibi bir talepleri de yoktur. Bu yasak veya aşağılama sebebi olduğu için değil Türk Milleti kavramına olan inançtan dolayı böyledir.

Türkiye’de hiçbir ayrıma tabi tutulmayan bir gurubun içinde bir takım insanlar çıkmış ve ayrı bir devlet kurmak için 25- 30 yıldır silahlı terör faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.  

Etnik ayrışmayı esas alan bu uzun terör devrinde aynı zamanda bütün dünyada mikro milliyetçilik rüzgârlarının estiği bir zaman dilimidir. O gurubun birçok ferdinde bir ayrışma bilinci oluşturulmuştur.  

Bu gün bölücü terörün beyinleri ve onu destekleyenler silahlı mücadele yönteminden şimdilik vazgeçer gibi sözler söylemelerine rağmen başkaldırı eylemleri bütün hızıyla devam etmektedir. Teröristbaşının İmralı da ki duruşması sırasında açıkladığı gibi siyasal zemini esas alan ve bol bol demokrasi insan hakları eşitlik gibi evrensel değerlere gönderme yapan yeni bir strateji denemesine giriştiler.  

Silahlı terör yerine taleplerini kültürel haklar ve “demokratik Cumhuriyet birlik “Çerçevesinde takdimi daha olumlu ve doğru bir stratejinin gereği olarak gündeme soktular. Türkiye Cumhuriyeti, Milletinin bütünlüğünden ve vatan topraklarının tamamiyetinden emin olmak ihtiyacındadır.  

Avrupalı bunu nevrotik bir saplantı olarak algılaya bilir. Çünkü Türkiye’nin gerçekleri ile Avrupa’nın gerçekleri bir birinden farklıdır. Türk Milleti ülkede ki belirli bir gurup için kültürel haklar eğitim vb talep ve dayatmaların altında ayrı bir millet yaratmak fikri bulunduğunu bilmektedir. Ve kendi eliyle içinden ayrı bir millet çıkarmayacaktır.  

Bütün bu olup bitenlerin Türkiye ye ve Türk Milletine her hangi bir zarar vermesi mümkün değildir. Bu gibi temel meselelerle ilgili olarak sağlam bir düşünce zeminine sahip bulunmayanlar kolaylıkla paniğe kapılmakta veya bir takım rüzgarların önünde oraya, buraya sürüklenmektedirler. Sağlam durmak ve neyi niçin savunduğumuzu bilmek durumundayız. Milletimiz terör doruk noktasında iken günde birkaç evladının şehit naşını vatan toprağına verirken bile vakarından bir şey kaybetmeden baykuş seslerini de sabırla dinlemiştir.  

Zaafta olanlar bütün devirlerde olduğu gibi aydınlarımız ve siyasetçilerimiz arasından çıkmıştır. Bilhassa yazılı ve sözlü basınımız bilerek veya bilmeyerek hangi yanlışları yaptığını elindeki gücü neler için kullandığını sorgulamak zorundadır.  

Devlet bütün organları ve kurumlarıyla anayasa ve yasalarımızda belirlenen esaslar ve uzun yıllar boyunca edinilen birikim ve teamüllerin oluşturduğu ilkeler çerçevesinde yönetilir.  

Sıfatı ve makamı ne olursa olsun hiç kimse bu esasları bir kenara iterek şahsı tercihlerine ve çevre ilişkilerine göre keyfi bir üslup benimseme hakkına sahip değildir. Bazı çevrelerin teşvik ve alkışları devlet geleneğini hiçe saymak anlamı taşımaz uygulama yanlışlıklarını telafi edemez.  

Özellikle devletin kritik makamlarında bulunan ülke güvenliği için stratejik önem taşıyan kurumlarda görev yapanlar söz ve davranışlarına daha fazla özen göstermeleri şarttır. Zira iyice düşünülmeden yapılan çıkışlar bu kurumların gereksiz şekilde siyasi polemiklerin içine çekilmesine, saygınlığın zedelenmesine yol açtığı gibi yaşanılan ortamda canlı tutulması daha da önem kazanan milli reflekslerin yıpranıp yavaşlatılması sonucunu doğurur.

Kaldı ki AB’nin son tavır ve davranışlarının ve anadilde yayın ve eğitim hakkıyla amaç ve içeriği dikkatle gizlenmek istenen taleplerinin demokratik mülahazalarla ve insan hakları  gayretkeşliği ile değil siyasal amaçlarla hem de PKK’nın siyasal amaçları doğrultusunda düzenlendiğini ortaya koymaktadır.

Son tarih alma olayı herkesin sıfat ve konumuna uygun şekilde dikkatli ve ölçülü davranmasının ne derece gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Tarih de alsanız AB’nin bütün isteklerini yerine getirseniz de AB ye alınmayacağımızı bilmemiz gerekmektedir. Çünkü siz Viyana kapılarına dayanmışsınız, siz Avrupa krallarını vezirlerinize dahi denk tutmamış bir milletin mirasçısısınız.

Avrupa’yı yönetenlerin çocuklarına, ana, babaları yaramazlık yaptıklarında Türkler geliyor diye korkuturlardı. Geçte olsa yöneticilerimiz bu durumu anladıkları için kendilerine teşekkür ediyoruz.

Tarihi iyi okuyun ve haritaya iyi bakın diyorum.