29 Nisan – 1 Mayıs 2011 tarihlerinde Ordu Aydınlar Ocağının ev sahipliğinde yapılan Aydınlar Ocağı Dernekleri 36. Büyük Şura’sının son derece önemli ve birçok ihanet kokan toplantıya cevap niteliğinde olan sonuç bildirisi www.aydinlarocagi.com adresinden elde edilebilir. Bu çalışmamıza değerli köşe yazarı dostlarımızın ilgisizliğinden üzüntü duyduğumu da burada ifade etmek zorundayım.
Geçenlerde 12 Eylül döneminde idam edilen terör örgütü üyesi üç gencin avukatlarının vefat ettiğini öğrendik. İşin önemli ve dikkat çekici yanı, kabri başında Enternasyonal Marşının söylenmesiydi. Bazıları dünü değerlendirmede yanlış yapmaktadır. Bugün sol içinde marjinal ve küçük bir grup olan ulusalcı çizgi o dönemlerde davadan dönek, revizyonist, sosyal faşist olarak tanımlanır ve asla hayat hakkı tanınmazdı. İdam edilen bu kişilerin bugün bir kahraman ve üstelik ulusalcı olarak anılmalarını hayretle izliyorum. Yeni ve dönüştürülmüş CHP bu üç kişiden seçim ilânlarında istifade etmektedir.
Ulusalcı sıfatı oldukça tartışmaya açıktır. Bu sıfat, Dünya siyasi konjonktüründeki değişmeye ve yenidünya düzeninin emperyal amaçlarına uygun olarak sürdürülen küreselleştirilme çabalarına karşı klasik ideolojilerin dışına çıkarak hatta onlarla ters düşerek milli menfaatleri, milli bağımsızlığı, milli kimliği fark ederek hareket edenleri tanımlamaktadır. Bu sıfat sol içinde küçük bir gruptur. Bu sıfat, bir dönem Sovyetler Birliğinin genişleme politikalarında da kullanılmıştır. Sovyet emperyalizmi, Uzakdoğu’da, Üçüncü Dünya ülkelerinde ve Afrika’da kendisine bağlı Batı’ya karşı desteklediği “ulusal kurtuluş hareketleri“ni öne çıkarmıştır. Ancak, bu hareketler ne ulusal, ne de milli idi. Bir emperyalizme karşı ama diğer emperyalizmin taşeronluğunu yapmaktaydı. Milli bir hareket emperyalizmler arasında tercih yapamazdı.
Buradan bir toplantıya gelmek istiyorum. Bu hafta İstanbul ve Kültür Üniversitelerinin ortaklaşa düzenlediği “Uluslararası Anayasa Kongresi” yapıldı. Bazı tarafsız yerli ve yabancı isimlerin dışında, dün aşırı solda ve bugün liberal yönde devşirilenlerle İslâmi görünümü kullananlar arasında bir ittifak ortaya çıktı. Birçok gerekli STK ve öğretim üyesine davet yapılmadı. Tarihi salondaki hava, genelde Milli Mücadeleye karşı mandacı, teslimiyetçi, işbirlikçi dedelerinin izinde gidenleri görüntülüyordu. Sanki dünü yaşar gibi oldum. Bugün kullanılan malzeme, anayasa değişiklikleri yoluyla ülkeyi geriye, Sevr şartlarına döndürmektir. Bu bir dev sivil darbedir.
12 Eylül’e karşı olmak, izlerini silmek, hak ve özgürlükleri genişletmek ile Cumhuriyete savaş açmak ve onun kuruluş amaç ve iradesini dışlamak farklı şeylerdir. Bunlar birbirine karıştırılmamalıdır. Anlaşılan şikâyetlere rağmen, tepki anayasacılığı devam edecektir.
Anayasa’daki gerekli değişikliklere kimse itiraz etmiyor; ama bazılarının niyeti farklı… Zihinleri Türk düşmanlığı, Cumhuriyet ve milli devlet karşıtlığıyla şartlanmış olanlar, bu değişiklikleri kullanmaktadırlar. Onlara göre, ilk üç madde değişmeli, milli kimliği ve milliyeti ifade eden sözde ırkçı kelimeler çıkmalı, millet halka dönüşmeli, egemenliği belirleyen şartlar devletten alınıp paylaştırılmalı ve devredilmelidir. STK ile hiç ilgisi olmayan, bir malzeme gibi kullanılan eski bir genel başkan, yeni bir devlet imar ve inşa etmekten bahsetti. Kürtlerin ve Alevilerin ötekileştirildiğini söyledi. BDP propagandası yaptı. Bir hukuk derneğinin temsilcisi de Anayasayı kurucu meclis yapsın, laiklik ve ilk üç madde kaldırılsın deyiverdi. Önemli olan, herkes kendi fikrini ifade ederken İstanbul Üniversitesinin saygınlığının zedelenmemesiydi. Maalesef o köklü, ciddi, ağırlığı, geleneği olan ve örnek alınan kuruluş yıpratıldı.