12 Haziran Siyaset Okumaları -5 / Milliyetçi Hareket Partisi

107

Milliyetçi Hareket Partisi 12 Haziran seçimlerini, Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi olarak görüyor. Karşıtları açısından bakılınca MHP, en zor seçimlerinden birini daha yaşayacak. Onlara göre MHP’nin sandıkta kalma tehlikesi var. Bu karşı değerlendirme; seçimin banko galibi ilan edilen AKP için hangi tehlikeleri oluşturuyorsa MHP için o oranda avantaj oluşturuyor ve halk oylamasının tabanda oluşturduğu çatlak, seçmen iradesiyle kerhen de olsa hızla onarılıyor.

Yargıtay emekli başsavcısı Nusret Demiral’ın ‘Ezan Türkçe okunmalıdır’ dediği 1995 seçimlerinde % 8.18, Türkiye’nin iflas yaşadığı koalisyon sonrası yapılan 3 Kasım 2002 seçimlerinde % 8.5 oy almış bir partinin Türkiye’nin bu günkü konjonktüründe sandıkta kalacağını öngörmenin iyi niyetle bağdaşır bir tarafı olmasa gerek. Üstelik yeni ve sivil bir Anayasa’nın hazırlanacağı bu dönemde Mecliste güçlü bir şekilde temsil edilen MHP’yi Türkiye için bir şans olarak değerlendirmek lazım.

Meclisi dikensiz gül bahçesi olarak görmek isteyen dış odaklar ve yerli işbirlikçileri için MHP, bazılarının gözünde diken olabilir ama devlet idaresinin ileride muhatap olacağı dış baskılara karşı direnme gücünü MHP üzerinden devşirmesi de mümkündür.

Kamuoyu anketlerinde, vatandaşların %80 i milliyetçiliği kendi kimliğinin bir parçası olarak görüyor. CHP ve AKP seçmenlerinden oluşan %76’lık bir kesim MHP’yi oy verebileceği ikinci parti olarak açıklıyor buna rağmen MHP ülkücü oyların dışındaki seçmen kitleleriyle buluşmada başarılı olamıyor. Bunun birçok sebebi var. Öncelikle Milli Ülküyü siyasal bir program haline getiren MHP’nin bunu anlatmada yeterince başarılı olamadığı ve fikri doğurganlıkta sorun yaşadığına bağlayabiliriz.

Ayrıca; MHP alâmetifarikasıyla ortaya çıkanların fazla maço bir karakter ortaya koyarak özellikle kadın seçmenlerin ve diğer kesimlerin tercihlerini olumsuzlaştırdıklarını söyleyebiliriz. MHP karşıtı iç ve dış odakların karşı propagandada başarılı olmalarına bağlayabiliriz ama MHP yöneticilerinin stratejik siyasi hatalarının daha fazla etkisi olduğunu görmezlikten gelemeyiz.

Ülkücüleri, PKK’nın karşısına dikip MHP üzerinden BDP’ye meşruiyet kazandırmak ve Türkiye’yi bölmek isteyenlerin oyununa karşı çok başarılı olan Devlet Bahçeli’ye hâkim olan kapalı karakterin, MHP’yi sınırlı büyüklükte tuttuğu iddialarını değerlendirmek gerekir.   Türk vatandaşları hızlı şehirleşmenin ve bilgi teknolojilerinin etkisiyle muazzam bir değişim yaşıyor ve çok genç bir nüfusumuz var.

Türk toplumu çok hızlı bir kültür erozyonu yaşıyor, aynı hızla pederşahi yapıdan uzaklaşıyor. Sn. Bahçeli’nin liderlik özellikleri bu değişen yapının aradığı özelliklerin çok uzağında. Bu yönüyle Sn. Bahçeli’nin en son yapacağı iş, iktidarı arzulayan bir partinin genel başkanlığı gibi görünüyor. Sn. Bahçeli’den çok iyi bilim adamı, ordu komutanı, Genelkurmay Başkanı ve hatta Cumhurbaşkanı olabilir ama geniş kitlelere heyecan veren ve iktidara yürüyen bir parti başkanlığı deyince düşündürüyor.

Mesela Kılıçdaroğlu, küçük acemilik ve zikzaklarına rağmen sesi ve fiziğiyle seçmene ‘benim gibi’ dedirten ve onda seçmenin kendisini gördüğü bir yanı var. Sn Erdoğan, seçmenin komplekslerini gideren tartışmasız lider ışığı olan biri. Maalesef insanlar bu zamanda fikirlerden ziyade fiziklere bakarak oy veriyorlar.

Sn. Bahçeli’nin koalisyon hükümeti zamanında “3 Kasımda Seçim” deyip, sandıkta kalışı, onun istişaresiz kararlarından biriydi. 12 Eylül halk oylamasında, 1960 ihtilalinin biçimlediği bir yapıyı savunuyor olması da stratejik bir hataydı. Halk oylamasında, AKP paralelinde durmasa bile seçmeni serbest bırakması dahi kendine yepyeni seçmen kitleleri kazandırabilir, en azından sağ koluyla sol kolunu döven adam durumuna düşmez, dağdan kalkan kuşu küçümsemez dağın o kuşlarla şenlendiğini bilirdi ve seçimden kazançlı bir parti olarak çıkıp yeni Anayasa’da belirleyici olurdu. (devam edecek)