Ülkücüler / Bozkurtlar, geçmişte Ülkücü sıfatını gururla taşımış, Ülkücü teşkilatlarda ve MHP’de görev yapmış fakat son dönemde AKP saflarında siyaset yapan arkadaşlarından bazılarına, “akkurt” sıfatıyla sesleniyorlar. Tabii hiç olmazsa duygu bazında eski ideallerini yaşadığına inandıklarına. Tamamen “asimile” olmuş ve eski ülküleri ile hiçbir bağı kalmamış olanlara, içinde “kurt” sıfatının yer aldığı bir tanımlamada bulunmaları söz konusu değil.
AKP‘nin, Haziran 2011 de yapılacak seçimlerde yeniden tek başına iktidar olması için hedefi, MHP‘yi barajın altına düşürerek seçimden sonra iki partinin TBMM’e girebileceği bir sonuç elde etmek. BDP‘nin yine bağımsız olarak girecek adayları, bir bölge partisi olduğundan, bir grup kuracak kadar seçilebilir. Bu durumda AKP’nin tek başına iktidar olabilmesini sağlayacak tek yol olarak, MHP’li Bozkurtlardan bir kısmının akkurtlaştırılması gözüküyor.
Anayasa referandumunda bu konuda çok özel bir çalışma uygulayan AKP’nin bazı illerde başarılı olduğu, Ülkücülerden bir kısmının AKP’lilerle birlikte “evet” oyunu verdiği anlaşılıyor. AKP’nin gayesi, Anayasa referandumunda birlikte hareket ettikleri MHP’li kitleyi AKP seçmeni haline getirebilmek. Daha da ötesi MHP’den başka bloklar kopartmaya çalışarak, yeni Anayasa için gerekli 367 milletvekilliğini kazanmak ve böylece istedikleri düzenin kolayca kurulmasını sağlamak.
AKP, bir yandan kendini bağladığı “Kürt Açılımı” kapsamında İmralı ile “müzakere” yapmaya devam ederken, diğer taraftan vatanın ve milletin bölünmezliği konusunda hassasiyetleri ile tanınan Türk Milliyetçisi MHP‘li seçmenleri nasıl AKP‘li haline getirecek?
AKP bu çelişkili duruma formüller üretmekte iken, İmralı’dan teröristbaşının aylar önce bildirdiği talepleri, bu defa yine O’nun emriyle (gelecekteki Türkiye Kürdistan’ı(!) Meclisi olarak tasarlanarak) kurulan DTK ile yine O’nun emriyle hareket eden BDP dile getirdi.
“Demokratik özerklik”, “iki dilli hayat”, ayrı bayrak, “özsavunma gücü” gibi tamamen bağımsız devlete giden talepleri tekrarladılar. PKK ve yandaşlarının ara kademe olarak Irak’ın kuzeyinde kurulan ve başında Barzani’nin bulunduğu “Kürdistan” Bölgesinin benzerini kurmayı planladığı aşikâr. Bu taleplerini açıklayacak kadar cesaretlenmiş olmaları, milletimizin büyük kısmında ağır bir travma yarattı.
Medyada her gün (aynı kişilerle) bunların tartışılıyor ve zihinler bu fikre alıştırılıyor. Tek taraflı bir psikolojik taarruz altındayız. Buna rağmen, milletimizin çok büyük bir çoğunluğu, bırakın taleplerin kabulünü, vatanın ve milletin bütünlüğünün tartışma konusu yapılmasından son derece rahatsız. Özellikle de Ülkücü gelenekten gelenler.
AKP’de siyaset yapmakta olan bir “akkurt”un bana söylediklerinden bazılarını aktarmak istiyorum:
“Ben, bünyesinde uzun mücadeleler verdiğimiz MHP’nin tek başına iktidar olma şansını yakalayamayacağını düşünerek, iktidar partisinde hizmet etmeyi seçtim. MHP yöneticilerinden bazıları beklentilerimize uygun değildi. Ak Parti başlangıçta bizim savunduğumuz “Türk- İslam Sentezi” fikrine uzak değildi. Beslendiğimiz fikir ve sanat adamları arasında çok ortak isimler vardı. Bunlar Ak Parti’yi benimsememi sağladı.
Başbakan Erdoğan, kitleleri etkileyen konuşmalarıyla, duruşuyla, dış ilişkileri yürütürken çalışkanlığı ve görüştüğü yabancı devlet adamlarının yanında verdiği dik duruş görüntüsüyle gurur duymamızı sağlıyordu. Hele İsrail’e kafa tutuşu ve “one minute” çıkışı bizi de coşturdu.
Başbakan Erdoğan, siyaseti iyi biliyordu, ekibini koruyordu, teşkilata hâkimdi. Kitleleri etkileyen, teşkilatını motive edebilen karizmatik bir lider olması bizi bu partiye daha da çok bağladı.
Oy depoları oluşturmadaki başarısı, STK’lar, cemaat ve tarikatlarla yürüttüğü ilişkiler ve fakir kitleleri bağımlı hale getiren yardım sistemi ile sürekli iktidar olma ümidini veriyordu. Bu da bulunduğumuz konumda hizmet etme fırsatını kaybetmemek için, AKP’li olmaya devam etmemizi sağlıyordu.
Ancak önce “Kürt açılımı” diye başlayıp, adı birkaç defa değişen sürecin geldiği vahim noktaya bak. Hapisteki bir mahkûm terör örgütünü yönetebiliyor, dahası koca Türk devletini yönlendirebiliyor.
Oysaki AKP iktidar olduğunda, Öcalan yakalanmış, terörist eylemler bitmiş, örgüt dağılma noktasında idi. Tamam ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında, Irak Kürtlerinin yanında PKK’yı da desteklediğini göz ardı etmemek lazım. Ama biz iktidar olarak ciddi hatalar yapmasak işler bu noktaya gelir miydi?
Ben evdeki okuma yazması olmayan annemin “AKP bu ayrılıkçıları şımarttı, beş bin silahlı adamı olan bir çete, bunların yüzünden neredeyse koskoca Türk Devletini dize getirecek” diye söylenmelerine cevap veremiyorum.
Medya neredeyse tamamen AKP’nin kontrolünde. AKP izin vermese PKK propagandası yapan 20-30 kişinin her gün beyin yıkaması mümkün olabilir miydi?
Karşısına çıkan her güce karşı meydan okuyan, kükreyen Başbakanımızın, ne “hastir” çeken Diyarbakır B.Şehir Belediye Başkanına, ne Türkiye’nin Barzani’si olmaya soyunan İmralı’daki caniye ve ne de son olarak Apo’nun emirlerini çalıştayda görüşüp Türkiye gündemine mal eden ayrılıkçı DTK ve BDP’ye bir çıkışı olmadı.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, BDP’li belediyelerde yaratılan fiili duruma, Anayasayı açıkça ihlal eden emrivakilerine müdahale edeceğine, Habur’daki rezaleti telafi edeceğine, MHP’ye laf yetiştirmeye çalışmakta, bu kadar sorumlu davranan MHP’yi terörden beslenmekle suçlamakta.
PKK yandaşları ülkenin bölünmesini tartışıyor, tartıştırıyorlar. İnisiyatif PKK tarafında. Hükümetten ve AKP’den sadece cılız itirazlar. Başbakan bu tartışmalar devam ederken susuyor.
Nihayet bütçe konuşmasında Başbakanın çıkışı: “Ben Kürtçülüğe de Türkçülüğe de karşıyım.” Sanki ayrılıkçı, bölücü bir Türkçülük hareketi varmış gibi. Bölücüleri, Türk milliyetçileri ile aynı kefeye koymaya çalışan bir zihin alt yapısını ortaya koydu.
Bu zihniyetin, seçimden güçlü çıkarsa, Türkiye’yi bölecek bir Anayasa yapmasından korkmaya başladım.
Artık tahammül edemiyorum. Bu partiyi desteklemenin manevi sorumluluğu vicdanımı çok rahatsız ediyor. Siyasi yol haritamı yeniden çizmeyi düşünüyorum.”
Bu sözleri söyleyen akkurt’un ifadeleri, Haziran 2011 seçimlerinde AKP’nin planlarının aksine, akkurtların tekrar bozkurt olma ihtimalini de düşünmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Bu yuvaya dönüş oranı, MHP yönetiminin tavrına da bağlı olacak. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bütün ülkücülere kucak açan daveti ve Prof. Dr. Ümit Özdağ, Koray Aydın gibi etkili kişilerle görüşmeleri de önemli. Bütün bunlar AKP’nin planlarının tutmasını engelleyecek ve akkurtları bozkurtların arasına, yuvaya dönmeye teşvik edici mühim gelişmeler.