“İnsanlarla yüz yüze konuşarak her sorunu halledebilirsin; ama bazı insanlar gelir önüne, hangi yüzüne konuşacağını bilemezsin…”
P. Neruda
Akepecilere Mersiye…
Türkiye’yi içinde bulunduğumuz noktaya getiren yalnızca bu iktidar değildir. Belki bu iktidar için, süreci hızlandırmıştır ya da her şeyin üstüne tüy dikmeyi başarmıştır diyebiliriz.
Ülkemiz bu gün bölünme noktasındadır. Hatta fiilen bölünmüştür demek daha doğru olur.
Sıra hukuki bölünmüşlüğe gelmiştir. Onu da Talabani “çözüm masada olmalı” diyerek, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletine yol göstermektedir.
“Özerklikte ısrarlıyız” diyen BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la yaptıkları görüşme sonrasında AKP’li TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin “farklı düşünmüyoruz” cevabını vermektedir.
TBMM’nin AKP’li başkanı Mehmet Ali Şahin, Demirtaş’la yaptıkları toplantının bitiminde “Faydalı bir görüşme oldu. Türkiye’de her sorunun çözüm yerinin TBMM olduğunu ifade ediyorum. Sayın Demirtaş ve arkadaşlarına da söyledim. Onlar da farklı düşünmediklerini söylediler.” demektedir. Bu çözüm, çözülme midir?
Bu görüşmede TBMM’nin AKP’li başkanı Mehmet Ali Şahin BDP’li Selahattin Demirtaş’tan iki dil konusundaki düşüncelerini daha net ortaya koymalarını istemiş ve bundan sonra daha sık görüşelim arzusunu belirtmiştir.
Sayın Şahin, iki dil ve özerklik konusunda Demirtaş’ın daha net konuşmasını isterken umarım Türk Milleti ile alay etmeyi aklından geçirmemiştir. Adamlar daha neyi açıkça söyleyecekler?
AKP’nin bölünme konusunda ülkeyi getirdiği uçurum işte bu noktadadır.
Ekonomi açısından tablonun vahametini de eski AKP’li Abdüllatif Şener “Türkiye’nin ekonomik tablosu, 1994 ve 2001 krizlerinden çok daha kötüdür. AKP yaptığı borçlanmayı kamuoyundan saklıyor. 80 küsur yılda yapılan borçlanmadan daha fazlasını yaptılar. Duble yolların dışında yapılan büyük tek bir yatırım yoktur ki duble yolun maliyeti yapılan borçlanmanın yüzde beşi bile değildir. O halde sormak lazım, nereye gitmiştir o yüz milyarlarca dolar” demektedir.
Yine eski AKP’li Abdüllatif Şener, Başbakan Erdoğan’ın devlete meydan okuyan ve iki dil ile iki bayrağı dayatan bölücülere karşı suskunluğunu da sorguluyor. Öyle değil mi? Al ananı da git, askerlik yan gelip yatma yeri değildir diye millete efelenen, hak arayan işçiyi, yumurta atan öğrenciyi insafsızca orantısız güçle darmadağın eden iktidar, bölücülerin talepleri karşısında süt dökmüş kedi gibidir.
İşte size Talabani, Mehmet Ali Şahin ve Abdüllatif Şener’in ağzından, AKP iktidarının Türkiye bilançosu.
Bu konularda çok yazıldı çizildi. Bunlara yeniden geri dönmek istemiyorum. Vurgu yapmak istediğim konu, Türk Milletinin yeniden bütünlüğünü korumak noktasında bir fırsatı değerlendirmesidir.
AKP iktidarı; yıllardır, Türk Milleti ve Türk Devleti ile amansız bir mücadelesi olanlar tarafından sinsi politikalarla; Türk Milleti ikna edilerek ve Türk Milletinin desteği alınarak sürdürüldü.
Müslüman Türk Millet, bir türlü gerçeği görmek ve kabullenmek istemedi. Ancak artık takke düşmüş ve kel görünmüştür.
AKP iktidarını art niyetle destekleyenler dışında halisane iyi niyetle; din, inanç, başörtüsü, özgürlükler, bundan önceki iktidarlara haklı olarak kızmak, devletin yanlışlarından dolayı gibi daha da sayılabilecek bir çok sebepten dolayı destekleyenleri bu işte kusurlu olarak görmüyorum.
Onlar demokrasinin gereğini yerine getirerek daha iyi bir hizmet almak için AKP’yi tercih etmişlerdir. Umarım içinde bulunduğumuz acı tablo, onların akıl ve gönül gözlerini açmaya yeterli olmuştur.
Ancak bir kısım art niyetli vardır ki; onlar yüzlerce yıllık hesaplarını, küresel güçlerden aldıkları destekle, AKP üzerinden görmeye kalkmışlardır. Yaşadıklarımızın en büyük sebebi budur.
Sadece kürtler değil bir çok etnik mikro milliyetçi, bölücü kürtlerden daha fazla zarar verici davranış içerisindedir. Bu etnik mikro milliyetçiler Türk devletini ve siyasetini ele geçirmiş, Türk Milletinin temsilini neredeyse ortadan kaldırmıştır.
Bu demokrasi, özgürlük, insan hakları, sivil toplum, sanat, sinema, edebiyat, inançlar, medya, anadil vb. gibi kavramların altına sığınılarak yapılmıştır.
Kötü tablo, her gün bu art niyetliler tarafından daha da ağırlaştırılmaktadır. Bunların hiç birini Türk Milletinin lehine konuşurken göremiyoruz. Cemaat ve tarikatların tıpkı başbakan Erdoğan gibi suskunlaştığını izliyorsunuz. Bu günlerde konuşan adamlar Talabani, Barzani, Öcalan, Ahmet Türk, Selahattin Demirtaş, Gülten Kışanak, Aysel Tuğluk ve onların medya ile üniversitelerdeki destekçileri.
Nerede halkın oyunu alarak AKP’yi iktidar yapanlar? Vahim gidişat hakkında söyleyecekleri bir söz kalmadı mı?
Mersiye; bir ölünün ardından duyulan üzüntü ve acıyı anlatır. Ölen kişi, kaleme alınan düz yazı ya da şiirle övülür.
Ben tam tersini yaptım. AKP’yi kendi amaçlarını tahakkuk ettirmek için iktidar yapan ve Türk Milleti ve onun devleti ile hesaplaşan, bu adamlar işin sonuna geldiklerini düşünüyorlar.
Son zarlarını da Haziran 2011 seçimlerinde atacak ve “düşeş” getirdikleri takdirde yeni anayasa ile fiiliyata hukukilik kazandıracaklardır.
Türk milletini uyarmak için bir kez daha diyelim ki; söz ile uslanmayanın hakkı …