İktidar Bölüşüyor Ya Siz

82

Türkiye kaderini belirleyecek bir seçime doğru gidiyor. Ülkemiz de Cumhuriyet tarihi boyunca hiç görülmedik şekilde uzun süredir devam eden bir AKP iktidarı var.

Hemen AKP, 2002 yılında kuruldu diyerek itiraz edebilirsiniz. Ancak ben bu iktidarın başlangıcını 1991 yılında İstanbul başta olmak üzere bazı yerlerde yapılan ara mahalli seçimlere kadar götürüyorum. O günleri bir çoğumuz unutmuş olabilir.

Bu hesapla AKP veya onun siyaset anlayışı mahalli idarelerde büyük ekseriyetle 20 yıla yakın süredir iktidardadır. Buna 9. Yılına giren merkezi iktidarı da ekleyiniz.

Bir yaşındaki çocuklar AKP’li belediyelerle tanışalı 20 sene olmuş. Başka hiçbir şey görmemişler. 2002 yılında doğanlar dokuz yaşına geldiler. 2002’de üç beş yaşında olanlar delikanlılığa doğru gidiyorlar.

Hepimiz oturup düşünmeliyiz; dert yandığımız bunca olumsuzluğa rağmen AKP, bu kadar uzun süredir niçin iktidardadır diye.

Tamam anladık! Dini kullandılar, türbanı istismar ettiler, ağır bir ekonomik krizin üstüne geldiler, küresel destekleri var, vs. hepsi tamam. Ancak halk kör mü bunları görmüyor?

Cevapları benim vermemi bekliyorsanız hemen söyleyeyim; halk bunların hepsini görüyor fakat gördüğü bir şey daha var. O da AKP iktidarının bir takım şeyleri kendisiyle bölüştüğüdür.

AKP, yoksulluktan beli bükülmüş Türk halkının beklentilerini fark ederek onu bir tavuk misali yemlemiş ve yemlemeye devam ederek iktidarda kalmayı başarmıştır. Çünkü geçmiş iktidarlar halkla böyle bir bölüşmeyi başaramamıştır ve hatta bunu aklına bile getirmemiştir. Yani halkın oyuyla halkı dikkate almayan bir iktidar anlayışı geçmişte ülke yönetimine hakim olmuştur.

Türk halkını sadece seçimden seçime hatırlayan ve onu adam yerine koymayan siyaset anlayışı ne yazık ki; AKP ile sona ermiştir. Bunu keşfeden AKP, Türk halkının beklentilerini kullanarak iktidar olmuş ve aynı zamanda iktidarda kalmayı bu şekilde başarmıştır. Bu muhalefet tarafından ivedilikle görülmelidir.

AKP döneminde ekonomik göstergeler hep kötü düzeyde seyretmiş, sanayi çökmüş, işsizlik artmış, borçlanma tarihi rekorlar kırmış, fabrikalar kapanmış, üretim gerilemiş, köylü yok olmuş, emeklide derman kalmamış ve ülke bölünme aşamasına gelmiş, buna karşılık AKP, çok rahat bir şekilde iktidarını sürdürmüştür.

Bunun en önemli nedeni iktidarla, halk arasındaki menfaat paylaşmasıdır. Memleketin vahim tablosuna rağmen kömür, erzak, buzdolabı, eğitim yardımı, yaşlılık aylığı, yeşil kart, tarım ve hayvancılıkta küçük teşvikler, esnaf kredileri, vergi ve prim afları, referandumla yurtdışına çıkış kolaylıkları, TOKİ ile ucuz ev, iftar sofraları gibi konularda, iktidar olmanın getirdiği menfaatleri bölüşmek, sürekli olarak AKP’yi halkın gözünde ihtiyaç duyulur hale getirmiştir. Bunların son örneği de iki yüz bin civarında din görevlisine sabah ve yatsı namazları için mesai, dini bayramlar ve hafta sonları için ek ücret verilecek olmasıdır. Aileleri ile nasıl bir yekün teşkil ettiklerini de varın siz hesaplayın. Bu örneğe askerlikten muaf tutulması düşünülen polisleri ve ailelerini de ekleyin.

Cemaat ve tarikatlar bile bir ideal kapısı olmaktan ziyade  ikbal kapısı haline dönüşmüştür. Cemaat ve tarikatlara kapağı atanlar kabiliyet ve fedakarlığına göre menfaat bölüşmesinden payını almaktadır. Padişah 2. Abdülhamit hatıralarında “Allah’ın rızasından sonra, Halk’ın rızası gelir. Halkın rızası yoksa orada meşruiyet yok demektir.” diye anlatmaktadır. Bu açıdan bakarsak halk ve iktidarın menfaat bölüşmesi, yanlışlar içerse de seçimlerde yapılan tercihlerle meşruiyet kazanmaktadır.

Yoksullaştırılan Türk halkı, AKP’nin kendisine sağladığı bu menfaat paylaşımı ile aslında neler kaybettiğinin de farkındadır. Geleceğini kaybettiğini bilmektedir. Ülkesinde bölücülüğün hangi düzeye vardığını görmektedir. Buna karşılık ise iktidarla menfaat bölüşmesini tercih etmektedir. Bu tercihten dolayı da asla suçlanamaz. Onun yerine muhalif  siyasetin farklı alternatifler sunması gerekir.

Bir torba kömür, bir kilo pirinç, hayatında ulaşamadığı bir çamaşır makinesi, üç dört çocuğu için aldığı eğitim parası, yaşlıların aldığı aylık, üç beş kuruş taksitle alınan ev, karın doyurulan iftar sofraları, Türk halkının bir kısmının asla vazgeçemeyeceği alışkanlıklar haline gelmiştir.

Türkiye genel seçimlere giderken muhalefet partileri kolay kabul edilmese de bu gerçeği görmek ve ona göre politikalar geliştirmek zorundadır. Yoksa bırakın diğer olumsuzlukları bir tarafa bölücülük konusunda bile tavır koyamayan bir halk topluluğunun varlığı nasıl izah edilebilir?

Büyük Türk Mütefekkiri Samiha Ayverdi  “…bizi kimler bu hale getirdi diyerek vakit kaybetmemiz yeter artık. Kimler getirdi ise getirdi işte. Belki de kendi kendimize kıymışızdır. Zira insanoğlunun kendi kendine ettiğini, ona hiçbir düşman edemez. Şu halde bir çıkar yol aramak gerek.” dediği gibi çareler aramak zorundayız.

Bu sebeple muhalefet partileri bu halkın “iki anahtar” vaad edenleri nasıl iktidara getirdiğini, döner ekmek kuyrukları ile nasıl oy toplanıldığını unutmasınlar. Laf kalabalığı yapmadan halka menfaat bölüşmesinin bu iktidardan daha iyi yapılacağı ve bu yapılırken de milli menfaatlerin korunacağı yalın bir dille anlatılmalıdır.

Bunları söylerken kesinlikle halkımızı suçlayamıyorum. Onu bu hale getirenler ve bu yöne itenler utansınlar. Onlarca yıldır en küçük bir hizmetin dahi verilmediğine inandığım garip insanlarım ne yapsın. Bundan dolayıdır ki geleceğin iktidarının en büyük vaadi; büyük bir samimiyetle zaten halkın olan zenginliği halkla adam gibi ve halkın onurunu koruyarak bölüşeceği olmalıdır.  Samiha Ayverdi’nin  “Türk evladı kendi istikametinden, kendi yolundan saptırılıp bir çıkmaza sokulmuş bulunuyor… bu nedenle Türk insanının idrakine ve ruhuna giren hırsızı bulup, onu, gizlendiği köşe bucaktan söküp atmak gerek. Nerede Yarabbi, onu düzlüğe çıkaracak celadetli rehber nerede? Allah’ım onu bize tez gönder!” deyişi ve duası üzerinde, bu gün her zamankinden daha fazla durmak gerekiyor.