Sen Vatan Haini Misin Naci?

104

Yıllar öncesi, 1960’lı yılların başı.

O zamanki adıyla Yarımca sahilinde İPRAŞ kurulmuş, Körfez çevresinde yeni sanayi tesislerinin kuruluş haberleri gelmektedir.

Kentin “ileri gelenleri” içinden kimileri de, sanayi tesislerinin hızla yayılmasından mutludurlar! “Sanayileşeceğiz, zenginleşeceğiz, çocuklarımız iş sahibi olacak” diye anlatmakta, çevre kaygısıyla “aman dikkat edelim”  diyenlere kızmaktadırlar!

Onlar, kendi açılarından haklıdırlar!

Arazi satacak, arazi satışlarına aracı olacak, kurulacak sanayi tesislerinin bayiliklerini alacak, “daha çok varlık sahibi” olacaklardır!  Olmuşlardır da!

İşte, o günlerden birinde, rahmetli Naci Girginsoy, Türkyolu Bizimşehir  gazetesindeki köşe yazısında, “eğer gerekli önlemler alınmazsa, Körfez’in kirletileceği, balık varlığının yok olacağı” endişelerini dile getirmekte, “Körfez’e kıymayın efendiler” diye yazmaktaydı.

İşte, o günlerden birinde, Naci Girginsoy ve birkaç arkadaşı, Halkevi binasındaki Şehir Lokantası’nda yemektedir. Bir süre sonra, lokantaya kentin o “ileri gelen” kişilerinden biri girer. Herkes gibi Naci Bey de gelen kişiyi saygı ile selamlar. O “ileri gelen kişi” asık bir yüzle Naci Bey’e seslenir; “Sen vatan haini misin Naci?”

Naci Bey ve arkadaşları donup kalmışlardır!

O günlerin üzerinden yıllar geçer ve İzmit Körfezi, bu kentin çevresindeki doğal alabalıkların hoplaya zıplaya yaşadıkları akarsular, toprak ve hava sanayinin kirli atıklarıyla çöplüğe döner. O güzelim balıklar; Kırlangıçlar, Karagözler, Tekirler, Uskumrular ve Istakozlar yok olur!

Birilerinin zenginleşmeleri uğruna gelecek nesillerin doğal hakkı olan doğa katledilir!

Sonra, bu kirliliği önleyebilmek adına, gelecek nesillerin rızkından kesilerek arıtma tesisleri yapılır!

Bu kentte kuşaklar boyu yaşamış ve yaşamakta olan ailelerin çocukları bugün de büyük ölçüde işsizdir, yoksuldur!  Ama, bu kentle hiçbir tarihsel geçmişi olmayan kimileri bu kentin doğasının canına okuyarak büyük varlıklara sahip olmuşlardır ve onlar artık bu kentte yaşamamaktadırlar!

Kitap okuma kültürü olanlara, Naci Girginsoy’un “MAVİNİN ÖLÜMÜ” adlı öykü kitabını okumalarını ve bu kentte doğal varlıkların ırzına nasıl geçildiğini görmelerini dilerim!

Altını çizerek soruyorum; “Bilim ve teknolojide bunca hızlı adımlar atıldı. TOPRAK ÜRETEN bilimsel bir buluş oldu mu?”

Eski insanlar, tepelerde yaşar, “OVALARDAN BESLENİR” iken, ovaları fabrika ve konutlarla doldurmak, “verimli topraklarım içine etmek” uygarlık mıdır?

Şimdi sıra, Kandıra’nın verimli tarım alanlarına mı geldi?

Kimi gazeteci kardeşlerimiz; “Kandıra Gıda Organize Sanayi Bölgesi’ne karşı çıkmayı anlayamıyorum” diyor!

Ben de bu kardeşlerimin mantığını anlayamıyorum!

Kandıra köylüsü; “Sanayi olmasın” demiyor! “Biraz ötede tarım dışı alanlar var, alın orada kurun” diyor.

ÇAL mevkiinde bir zamanlar “KETEN İŞLEME FABRİKASI” kuruldu. Köylünün sırtından kolay para kazanmaya alışmış mütegallibe takımı ne yaptı etti, bu girişimi yok etti! Kandıra köylüsü de keten üretimine tövbe etti. Oysa, Kandıra keten üretimi ve sanayisi ile ulusal ve uluslar arası ölçekte tekstil sektöründe büyük başarılara imza atabilirdi.

Bugün bile bunun için geç değildir.

Ama niyet, Kandıra köylüsünü kalkındırmak, ülke ekonomisine yeni katkılar sağlamak mı, belirli bir kesime kolay zengin olma yollarını açmak mı? İşte bu sorunun net bir yanıtı yok!

Neden tarım alanlarında sanayi kurmada ısrar ediliyor?

Neden köylünün sesine kulak verilmiyor?

Toprak yok olursa, sizin çocuklarınız, torunlarınız nasıl beslenecek?

Çevreye duyarlı, geleceği ve ülke çıkarlarını düşünen insanları “vatan haini” diye suçlama uyanıklığından ne zaman vazgeçeceksiniz?