Siyaset ve Dostluk Üzerine

103

Geçen hafta yazdığım “Yüksek Yargı İle Kavganın Ekonomik Sebepleri” başlıklı yazıma çok ciddi tepkiler aldım. Referandumun asıl sebebi olan “Yüksek Yargının yapısını ve işlevini değiştirmeye” matuf Anayasa Değişiklik paketi hakkında, AKP ile Yüksek Yargı arasındaki kavganın sebeplerini araştıran ikinci yazımdı bu. Bu yazıda kavganın ekonomik sebeplerini oluşturabileceğine dair, iddia edilen gerekçeleri ve somut örnekleri dile getirmiştim. “Gerçek Hedef Neden Yüksek Yargı?” başlıklı ilk yazımda ise kavganın siyasi ve hukuki sebeplerini sorgulamıştım.

Ülkenin değerli varlıkları çok uzun süreli işletme imtiyazları ve özelleştirmeler aracılığıyla uluslararası sermayeye ve bunlarla ortak olan yandaşlara veriliyordu. Bu servet nakli operasyonuna karşı çıkan ve yapılan işlemlerin önemli bir kısmını engelleyen Anayasa Mahkemesi ve Danıştay‘ın, engel olmaktan çıkarılmasının hedeflenmiş olabileceğini ifade etmiştik.

Anayasa Mahkemesinin ve HSYK’nın yapısını değiştiren maddelerle, (YÖK’te yaşandığı gibi) bu Mahkeme ve HSYK’da Hükümete yakın üyelerin çoğunluğu alması sağlanacaktı. HSYK üyelerinin çoğunluğunun hükümete yakın üyelerden oluşturulması ile bir süre sonra Danıştay ve Yargıtay üyeleri de bu vasıfta üyelerden oluşacaktı. (Bu işlem biraz zaman alabilir.)

Danıştay‘ın özelleştirme ve imtiyazlarda yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarını alırken kullandığı “yerindelik denetimini” yapamaz hale getiren Anayasa değişikliğine, halkoylamasında “evet” denilirse Danıştay (13 Eylülden itibaren) engel olmaktan çıkarılmış olacaktı.

Bu iddialar benim icadım değildi. Medyada ve sanal ortamda tartışılan, ancak liderlerin boy- soy, havuzlu villa, işçi- memur emeklisi olmak gibi söz dalaşları arasında yeterince ön plana çıkmayan konulardı. Türkiye’nin geleceğinde çok önemli bir dönemeç olacağı ifade edilen bir halkoylamasında, gerçek sebepler üzerinde zihinsel egzersiz yapmanın faydalı olacağını düşünmüştüm.

Bir kısım dostlar ve okuyuculardan “meselenin tam bamtelini” gündeme getirdiğim ve “seviyeli bir üslupla, somut iddiaları dile getirerek tartışmaya açtığım” için coşkulu tebrikler aldım. Buna karşılık AKP kanadından çok yakın bir kardeşim ummadığım bir tepki verdi. Bu arkadaşım nedense “yazımdan üzülmüş“, böyle bir yazıyı “bana yakıştıramamış.

Ortak değerlere sahip olduğum arkadaşlarımdan farklı partilerde milletvekili, Belediye Başkanı veya diğer görevlere seçilenler oldu ve halen var. Bu arkadaşlarımla ilişkilerimizde şimdiye kadar hep ortak değerlerimiz eksenindeki duygu birliğimiz esas oldu. (Ortak değerlerimiz: vatanın ve milletin birliği, bütünlüğü ile maddi ve manevi değerlerimizin korunması ve yüceltilmesi.) Herkesin kendi bulunduğu yerde bu değerlere hizmet etmesinin uygun ve doğru olacağını düşünürüm.

Benim ortak değerler olarak nitelendirdiğim alanda, yapılmasını gerekli gördüğüm icraatı yapmayan ve hatta bazen bu değerlere ihanet eden siyasi partide görev alan arkadaşlarımın, hala bu görevlerde kalmasına olumsuz bir tepki de göstermem.

Çünkü parti disiplini, lider sultası gibi sebeplerle parti içinde sesinizi yükseltmeniz çoğu zaman mümkün olmaz.

Çünkü inanırım ki ortak değerlere bağlı olduğumuz kardeşlerimiz ellerindeki imkânları kullanarak sınırlı da olsa hizmet etmeye çalışır. Ve bir gün gelir, Türkiye için hayati önemi haiz bir konuda, gerekirse şahsi ikbal kaygısını bir yana bırakarak, milli menfaatler uğruna yiğitçe mücadele eder ve hatta gerekirse içinde bulunduğu organizasyona karşı çıkar.

Bir gün bu hizmeti yapabilir düşüncesiyle, müthiş bir inanç kredisi açtığım bu kardeşlerimin hiçbir zaman şahıslarına yönelik tenkitte bulunmadım. Çoğu zaman bu kardeşlerim için “artık bu konuda olsun sesini çıkarsa” diye içten içe isyan ettiğim durumlarda, partisinin bence yanlış kararlarına itiraz eden bırakın gür bir sesi, cılız bir itirazlarını bile görmedim. Bu durumlarda bile “bir gün beklediğimiz hizmeti yapabilir” ümidiyle, onlara niye diye sormadım.

Yazılarımda şahıslara ve parti liderlerine yönelik saldırı ve hakarette bulunmamaya özen gösteriyorum. Olayları analiz edip, değerlerim ve kutsallarım süzgecinden geçirerek yorumlar yapmaya çalışıyorum.

Partilerin, liderlerinin ve kanaat önderlerinin kutsallaştırılmasının hür iradeli ve akıl baliğ olmuş insanların, köleliği kabul etmeleri anlamına geldiğini düşünürüm. Bu halin Kuran’ın birçok ayetlerinde ifade edilen “akıl ediniz“, “düşünesiniz” emirlerine de aykırı olduğunu bilirim.

AKP içinde görev yapan arkadaşlarımdan hiçbiri benim bu idealist duygularımı bildikleri için, zaman zaman partilerinin icraatına yönelik ağır tenkitlerin de yer aldığı yazılarıma bugüne kadar bir sitemde dahi bulunmamıştı.

Demek ki bu partimiz içindeki referandum sonuçlarına dair gergin bekleyiş ve endişe benim kardeşlerimi bile etkiler hale gelmiş.

Demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü geliştirmek için yaptığınızı söylediğiniz Anayasa değişikliklerini halkoyuna sunacaksınız. Ancak bu konuda endişelerini ve fikirlerini paylaşanlar sizi üzecek veya kızdıracak. Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Oysaki referandumun maksadı halkın sesini duymak, görüşünü sormak değil miydi?

Görüşlerimiz eksik bilgi veya muhakeme hatasından dolayı yanlışsa, bunu düzeltmeye çalışmak ve sizce doğru olana inanmamız için ikna etmeye çalışmak sizin göreviniz değil mi?

Milletin emaneten verdiği görevler geçicidir. Bugün siyaset yapan sevgili dostlar, bir gün gelecek sizin de siyasi hayatınız bitecek.

Kapınızı çalanların çok azaldığı o dönemlerde bile, bizleri yani eski idealist duygularını muhafaza edip, milletimizin dertlerini beyninde zehirli kıymık gibi taşıyanları yanınızda görmek istiyorsanız..

Lütfen milleti için düşünmekten, bazı gelişmelerden endişelenmekten başka kusuru(!) olmayan kardeşlerinize saygı duyunuz.

Attığınız her adımda değerlerimizin neresinde kaldığınızı hesap ediniz. Çocuklarınıza, torunlarınıza gururla anlatacağınız hizmetler üretmeye çalışınız.

Önceki İçerikAçık Sözlü Bir Başbakan
Sonraki İçerikSoru-Cevaplarla Referandumda Neden “Evet”, Neden “Hayır”?
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.