Evlad-I Perişan

96

Prof. Dr. Kemal Karpat’ı  kendisini Rumelili, Balkanlı veya Trakyalı olarak tarif edenler tanıyor mu? Tanıdıklarını pek zannetmiyorum. Bir çok şeyden haberleri olmadığı gibi Karpat’tan da haberleri yoktur.

Karpat,1923 yılında Romanya’nın Dobruca bölgesinde doğmuş. 1946’da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmiş ve 1950’den bu yana Amerika’da emekli olduğu Wisconsin Üniversitesi’nin bulunduğu Madison kentinde yaşıyor. Yani o da adına ne derseniz deyin bir Rumelili, Balkanlı ve Trakyalı… Ama belki de siz Romanya’yı Rumeli ya da Balkan saymıyor olabilirsiniz. Haklısınız çünkü Romanya’nın Balkanlarda olduğunu unutalı çok oldu…

Prof. Dr. Kemal Karpat’ın Rumeli – Balkanlar ve Türklükle ilgili şahsen çok önem verdiğim tespitleri var. Bu sebeple özellikle Balkanlardan göç etmiş insanlarımızın Karpat’ı okumaya ve sözlerini tefekkür etmeye ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum.

Karpat’ın kendisi ile yapılan söyleşilerden oluşan “Dağı Delen Irmak” adlı kitabının yeni baskısı Haziran ayı içinde çıktı.

Bu kitabın Rumeli – Balkanlara ilişkin bölümünün başlığı “Evlad-ı Fatihan, Evlad-ı Perişan oldu” dur. Emin olun, kanaatime göre bu tanımlama, Balkanlarda 1800’lü yılların başından günümüze kadar Türklerin ve Türk gibi görülen toplulukların başına gelenleri kısa yoldan en iyi şekilde tarif eden bir tanımlamadır. Gerçekten Evlad-ı Fatihan, Evlad-ı Perişan olmuştur.

Karpat; 23 yaşında ata toprağı Romanya’dan anavatana göç edişlerinin nedenlerini anlatırken “…Türk olduğum için aşağılık, istenmeyen bir yabancı durumuna düşürüldüm.” diyor ve ekliyor “Okullarda Türkler aleyhine kitaplar okutuluyor, bize “işgalci, yağmacı” diyorlar ve biz bunlara cevap veremiyoruz… Türk “kötü, kana susamış” bir insan olarak tasvir ediliyor, damgalanıyor. Halbuki ben bunun böyle olmadığını kendi gözlerimle görüyorum. Göz göre göre kötüleme, tarihi iğfal etme ve kendi milletini en yücelere çıkarmak için diğerini aşağılama var. “Bölücülerin ve yandaşlarının Türkler hakkında söyledikleri ile ne kadar benzerlik var değil mi?

Anavatana göç eden Prof. Dr. Kemal Karpat için her Rumeli – Balkan göçmeninde olduğu gibi sıkıntılar hemen bitmemiş. “Biz nereye gitsek yabancı muamelesi gördük. Romanya’da bizi “Türk” diye aşağıladılar, buraya geldik. “Romanyalısın sen hakiki Türk değilsin, olamazsın” dediler. Sadece okulda değil, günlük hayatta da bu tür aşağılamalara ve benzeri bir çok şeye maruz kaldık. “Siz dışarıdan gelmişler, hakiki Türk değilsiniz. Sizin kanınıza gavur kanı karışmış, hakiki Türk olamazsınız” gibi lafları çok işittim.” diye  devam ediyor.

Bu sözleri okuyan her Rumeli – Balkan göçmeninin acı tebessümünü görür gibi oluyorum. Hemen hemen her göçmen, Balkanlarda ve anavatanda bunlara benzer şeyler yaşamıştır.

Rumeli – Balkan göçmeni, Prof. Dr. Kemal Karpat’ın dediği gibi gerçekten Evlad-ı Perişan’dır.

Bu perişanlıkta elbette devleti yönetenlerin ağır bir sorumluluğu vardır. Türk yurdu Balkanlar, korunamayıp elde tutulamamıştır. Ancak perişanlığın seviyesinin bu kadar yüksek olmasındaki en büyük payın bizzat Rumeli – Balkan – Trakya insanında olduğunu düşünüyorum.

Defalarca Rumeli – Balkan – Trakya insanına, ruhlarına bir ayna tutarak özeleştiri yapmaları konusunda tavsiyede bulundum. En belirgin sorum; niçin savaşmadan Balkan topraklarını terk ettiklerine dairdi. İnsan vatanını böyle kolayca terk etmez. Hatta İkinci Balkan Savaşı olmasaydı bu gün Trakya dediğimiz topraklar bile elimizden çıkmıştı.

Rakı, şarap ve yanında ızgara ile havaya girip oynanan “karşılama” bize bunları hatırlatmıyor bile! Rumeli adına kurulmuş televizyonları seyredince hep oyun havaları ve insanların boş boş kıvırmalarını görüyorsunuz. Yapılan çekimlerde halkın verdiği görüntü: garip, fakir ve cahil… Sanki başına gelenler yetmemiş yenilerini bekliyor gibiler. Ciddiyetten ve bilimsellikten uzak tavırlar cemiyet hayatına hakim olmuş.

Ne yazık ki; Rumeli – Balkan Türkleri ve atalarının çoğunluğu Balkanlardan göç etmiş Trakyalılar, büyük bir gevşeklik içinde Balkanlarda bedeli kanla ödenmiş binlerce yıllık müktesebatlarından kolayca vazgeçmişlerdir. Eğer böyle olmasaydı bu gün hem Balkanlar hem de Türkiye için farklı ve olumlu şeyleri konuşuyor olurduk.

Ben burada kendimi ve ailemi de sorumlu görüyorum. Bunu defalarca aile içinde büyüklerimle sorguladım. Bu konuda hiçbir mazereti kabul etmiyor ve vatan terkinde hiçbir sebebi mazur görmüyorum.

Başlarına bunca soykırım, tecavüz, hak gaspı gelmesine ve henüz yaşananların tazeliğini korumasına rağmen, Rumeli – Balkan  Türkleri; Türkiye’de de aynı gevşeklik ve  büyük bir şuursuzluk içinde yaşamaktadır.

Prof. Dr. İlber Ortaylı gibi Prof. Dr. Kemal Karpat’ta Türkiye’de yaşayan Rumeli – Balkan göçmeni nüfus hakkında bize yol gösterir. Karpat, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken 11 – 12 milyonluk nüfusumuzun 7 – 8 milyonunun Balkanlar ve Kafkaslardan göçlerle anavatana gelmiş olan insanlardan ibaret olduğunu söylemektedir.

Günümüzde bu insanların torunları bırakın Balkanları Türkiye’nin bile mukadderatını etkilemek konusunda çok gayretsizdir. Kemal Karpat kim diye sorsanız tanıyan insan sayısı inanılmaz derecede az çıkar. Çünkü kafalarında ilk önce Türk, Boşnak, Arnavut, Pomak, Torbeş, Patriyot, Tatar sonra da Batı Trakyalı, Bulgaristanlı, Selanikli, Makedonyalı, Kosovalı, Bosnalı, Romanyalı daha sonrada şehirlere, köylere kadar bir bölünmüşlük içindedirler.

Bazıları ise Türkiye’ye göçü Almanların “auslander” dediği gibi ekmek parası için yapılmış bir yabancı işçi göçü olarak algılamakta ve bir gün geriye dönecekmiş gibi de yaşantısını sürdürmektedir.. Öyle ki genç delikanlılar ve kızlar kapalı hemşeri grupları içinde evlendirilmekte  böylece Türk Milletine karışmaktan özellikle uzak durulmaktadır. Bu cahiller bilmezler ki, artık kendilerini kabul edecek bir vatan kalmamıştır. Geri dönebilecekleri yegane gün Balkanların semalarında Ay Yıldızlı bayrağın yeniden dalgalandığı günden başkası olmayacaktır.

Bu sebeple Balkanların coğrafi ve sosyolojik tarifini bile yapmaktan acz içindedirler. Farkında değillerdir ki, Türklük ateşinin hiç sönmediği Macaristan bile Rumeli’dir, Balkan’dır, Trakya’dır. Onlar için Rumeli – Balkan demek, istedikleri şekilde sadece kendilerini tarif etmek demek olmaktadır. Böylece uydurdukları türlü mazeretlerle  birbirlerini Rumelili, Balkanlı veya Trakyalı olarak tanımazlar, sevmezler, desteklemezler, korumazlar ve tutmazlar. Aslında Balkanların Türklerce ve Türk gibi görülenlerce kolayca boşaltılmasının ana nedeni de budur diye düşünüyorum. Bunları söylemek acı ama birileri bunları söylemek ve yazmak zorunda.

Kimse unutmasın ki; Balkanlar kolayca terk edilirken Mustafa Kemal’in kan dökerek hazırladığı ve bedel ödemeden gelebileceğimiz çok güzel bir vatan vardı. Aynı aymazlığa devam ettiğimiz ve halen toplumsal yapıda  güç olarak bir  hiç olduğumuzu görmediğimiz takdirde, Balkan Türklüğü perişanlık sürecinden sonra yok oluş sürecini yaşayacaktır. Şu an için bir Mustafa Kemal ve bizim için hazırlanmış ve kolayca gidebileceğimiz başka bir vatanda yok. Onun için geçmişte yapılan hatalara düşmeden ve içinde bulunduğumuz ruh halinin de tahlilini iyi yaparak, Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve vatan topraklarına sahip çıkmak; kendisine Rumelili, Balkanlı, Trakyalıyım diyen insanların birinci görevidir. Yoksa Karpat hocanın dediği perişanlık dönemi geçmiş, yok oluş sürecine girilmiştir. Herkes aklını başına almalı ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyerek haykırmalıdır.