Hz. Yakup’un on iki oğlunun, en büyüğü Yahuda’nın soyundan gelmişlerdir. Hz. Musa peygamberin tebliğ ettiği dinî kurallara bağlı bir kâvmin mensuplarıdır. Dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır. Yaşadıkları yerlerde, ekonomik durumları genelde iyi olmalarına rağmen mutlu olamamışlardır.
İkinci Dünya Savaşı’nda bir hayli hırpalanmışlardır. 1948 yılında ise Birleşmiş Milletler’in kararı ve onayıyla, Filistin’e yerleşmeleri kabul edilmiş böylece dünyanın her tarafından bu yeni yerleşim yerine göç etmeye başlamışlardır.
O günlerden günümüze 60 yıldan fazla bir süre geçmiştir. Bütün bu zaman kesitinin hiçbir döneminde komşularıyla ve bölgedeki diğer ülkelerle savaşmadan duramamışlardır. Onlarla sürekli ihtilaf halinde olmuşlar ve devamlı huzursuzluk çıkarmışlardır. Tüm bu dalaşların sonucunda da sürekli, az veya çok topraklarını büyütmüşlerdir.
Bu ülke, kurulduğundan günümüze dünyanın bir numaralı süper gücü olan devletin kayıtsız ve şartsız himayesinde olmuştur. Öyle bir koruma kalkanına sahiptir ki; hangi küstahlığı, edepsizliği ve saldırganlığı yapsa gene de hâmisi devletin koruması altında olmuştur.
İşlediği en büyük katliamlar bile koruyucusu süper güç tarafından hoş görülmüş ve bir daha böyle fena şeyler yapma filan gibi garip uyarılarla geçiştirilmiştir.
Öyle bir güvence içindedirler ki, kendisine ülke kurması için yer sağlayan Birleşmiş Milletler’in kararlarına bile aldırmaz ve hiçbir uyarısını takmaz hale gelmiştir. Hatta Güvenlik Konseyi’nde bile aleyhine alınan kararları umursamaz, çünkü bunların hâmisi tarafından veto edileceğini bilir.
Sürekli insanlık suçu işlemeleri, insanları öldürmeleri, aç bırakmaları, giderek kendilerine yönelik bir beka ve güvenlik paranoyasına dönüşmüştür. Savaş esiri diye bahane ederek tutsak ettiği çocuk, kadın ve erkeklere hayatı zehir etmekten zevk alır hale gelmişlerdir.
Zulüm, eziyet ve insanlık dışı davranışlarıyla, bir buçuk milyonu aşkın bir halkı, çoluk çocuk açık hava cezaevine hapsetmişlerdir.
İnsanî yardımları bile kanlı eylemlerle önlemekten hiç çekinmemektedirler.
Hâmisi devlet, bu defa dünya kamuoyunca yoğun olarak eleştirilen bu arsız ve yüzsüz yasakçı politikanın kınanması karşısında, durumu kurtarmakta oldukça zorlanmaktadır. Ama gene de onları koruyacak bir şeyler aramaya devam etmektedir.
Ancak bu devletin aymaz yöneticilerinin son yıllarda en fazla zorladığı Gazze önderlerinin de aralarındaki bölünmüşlüğü, ikiliği ve ayrılığı bir tarafa bırakarak güç birliği yapmaları zorunlu hale gelmiştir.
Bir de bu ülkenin çevresindeki diğer milletlerin de, süratle, çağdaş yöntemlerle eğitilmelerine ve yönetilmelerine önem verilmesi gerekmektedir.