İstiklâl Marşımızın TBMM tarafından kabul edilişinin yıl dönümünü geride bıraktık. Bu vesile ile örnek aydın, idealist, dürüst bir abide insan olan Mehmet Akif’i yine saygı ve rahmetle andık.
Mehmet Akif‘i, Ziya Gökalp‘i ve Yahya Kemal‘i ve fikir dünyamızı şekillendiren, duygu ve düşüncelerimizi yönlendiren bunlar gibi diğer zirve isimleri sürekli hatırlamalı ve bugünler için yorumlamalı ve düşünmeliyiz. Milletlerin geleceğini kurtarmak ve bugünkü ihanetleri alt edebilmek için bu isimler unutulmamalı, unutturulmamalıdır. Genç nesiller rehbersiz bırakılarak olmadık isimlere özendirilmemelidir.
Bugün, meselâ rahmetli Mehmet Akif yaşasaydı; Türkiye’nin önüne çıkarılan demokratikleşme ve açılım etiketli tuzakları nasıl değerlendirirdi? Bu hileli kavramlar ve kamuflajlı tuzaklar, macera özentileri, O’nun ve diğerlerinin karakterine hiç uymayan çizgilerdir. Üstü örtülü tuzaklar, milli bağımsızlığı ve ülke bütünlüğünü hedef alan dıştan kumandalı fikirler, proje ve operasyonlara âlet olmak; sosyal bütünleşmeyi çözülmede görmek ancak fırıldak adamların işidir. Mehmet Akif ve diğerleri böyle bir çizgiden o kadar uzakta ki… Bir taraftan yakanıza ayyıldızlı rozet takacaksınız; ondan sonra milli kimliği dışlayıcı, milli değerlerle tezat eylemler yapıp fikirler ortaya koyacaksınız. Bu tipik bir sahtekârlıktır.
Mehmet Akif’i Milli Marşın kabul yıldönümünde hatırlayacak ve M. Akif’in “Allah bu millete bir kere daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” şeklindeki çok anlamlı, ders verici ifadesine sığınacaksınız; diğer taraftan Anadolu coğrafyası üzerinde dünün emperyal güçlerine davetiye çıkarıcı işlere âlet ve destek olacaksınız, açılım maceralarına açılacak, kurumlararası çatışmaya göz yumarak veya bizzat destekleyerek Türkiye’ye değişik müdahale şekillerine ortam hazırlayacaksınız. Yabancı çıkarların hedef ve engel gördüğü TSK’yı yıpratmak için her şeyi yapıp kamyonları takip edeceksiniz.
Ne garip ve acıdır ki; bazıları farkında olarak veya olmayarak “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” diyen M. Akif’in aksine; Türk Milletine bir daha İstiklâl Marşı yazdırabilmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bunlarla Türkiye’nin demokratikleşeceğini zannetmektedirler. İş törene ve gösteriye geldi mi, bazıları M. Akif’e methiyeler döşenmektedirler.
Mehmet Akif, ferdi duygu, düşünce ve zevklerini dile getiren bir şair değildir. O, milli endişe ve milli heyecan sahibi, milleti için düşünmüş, üzülmüş ancak hiçbir zaman yok olmayan ümit ve inancı ile eserlerini yazmıştır. Teslimiyetçiliği, haysiyetsizlik ve şerefsizlik olarak görmüş, milli mücadeleye gönül vermiştir. Bu anlayışı ile de bugünkü milliyetsiz sağ ile tamamen ters düşmektedir. “Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasını tahammül edemem” diyen, Türk’e düşman olunarak İslâm’a dost olunamayacağını öğreten yine kendisidir. Yeter ki bazıları O’ndan gerekli dersi alabilsin ve sadece yapay tören göstericiliği yapmasın. Çanakkale Şehitleri Şiirinde, aziz mehmetçikleri “Bedr’in aslanları” olarak isimlendiren yine Mehmet Akif’tir. Ancak, bundan bazıları maalesef rahatsız bile olmuştur.
“Türkçe’nin çekilmediği yer vatandır” diyen Yahya Kemal de, “Türk memleketinin asıl sırrı Türk’te imiş; Arnavut’u, Çerkez’i, Kürdü hâkim ve metin millet kitlesi eden Türk mayasıymış” demiştir.
Rahmetli Nihat Sami Banarlı üç şiiri muhteşem ve şiir üstü kabul etmektedir: İstiklâl Marşı, Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitleri ve Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı.
2009 yılında Sırbistan’da yapılan Mehmet Akif Sempozyumu‘na oldukça geniş bir iştirak olmuştur. Rahmetli’nin köyüne gidilmiş ve akrabaları ile görüşülmüştür. Türklük ve Türkiye sevgisini rehber almış olan bu insanların tavrı ve sözleri Türkiye’deki Türk düşmanlarını utandıracak cinstendir. Türkiye’de zihinlere etnik fitne aşılamak isteyenler, etnik yobazlığı demokratikleşme diye yutturanlar Türk Milletini ve kurumlarını zayıf düşürmeye çalışanlar, kimlere hizmet ettiklerini anlayabilmeleri için; Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan ve Avrasya’dan Türkiye’ye bakabilmeli ve ülkenin asıl gündeminin maalesef burada tartışılmadığını fark edebilmelidirler.