2023 ‘den 2050’ye

108

Türkiye ilk defa kendisine düzgün erişilebilir, her alanda ciddi hedefler koydu. Bu hedeflere doğru yürüyor. Bu hedeflere uygun altyapıları oluşturuyor. Bu sürece ben normalleşme süreci ve Türk insanını hak ettiği müreffeh bir hayat süreci olarak tanımlıyorum.

Değişim hepimizin bildiği gibi kaçınılmazdır. Ülkeler birbirlerinden muhakkak etkilenmişler ve sadece kültürel ilişkiler değil siyasi ve ekonomik ilişkilere de girerek değişimin tetikçi rolünü üslenirler. Eskiden bu değişimi ancak üst düzey ilişkide olan kurum ve fertler öğrenir zorunlu olarak uygular veya değiştirerek uygular biçiminde tezahür ederdi.

Şimdilerde ise değişimi ülkelerden önce yani ülke kurumlarından önce halkları bu değişimi gelişimi iletişimi sağlamaktadır. Daha önceleri Televizyon, kısıtlı dergi ve gazetelerle ve diğer haberleşme araçları ile başlayan süreç, günümüzde “delikli demir icat oldu mertlik bozuldu” kabilinden İnternetin yaygınlaşması ile birlikte değişim ve gelişim (olumlu veya olumsuz yönde) kurumlardan önce yaşanmakta hatta kurumlar bu değişim ve gelişime ayak uyduramamaktadır bile.

Ben bu değişimi sele benzetiyorum. Değişim karşıtlarını da selin önüne set yapmak isteyen kişilere benzetiyorum. Sizce selin önüne bent yapmak ne kadar sele maruz kalacak insanları korur? Ben bilemiyorum.  Bu durumda sizce sel mi? Suçludur yoksa sele neden olan şartlar mı suçludur?  Bu şartları oluşturan kişiler kurumlar mı? Suçludur. Bu şartlar oluşurken sesini çıkarmayan kişiler mi?

Sonuçlar sebeplerin oluşturduğu kaçınılmaz olgulardır.. Sebeplerin oluşmasında kimlerin dahli varsa onlar suçlu olması lazım değil mi? Gelelim sel meselesine yapılması gereken seli engellemenin çok zor olduğunu hepimiz biliyoruz selin yollarını değiştirip selin büyüklüğüne göre yollara ayırıp selin akışını kontrollü hale getirip bir sel yönetimi oluşturmaktır aslında esas olan. Sele mazur kalacakları ancak o zaman koruyabileceğimizi söyleyebilirim.

Ülkemiz Dünyanın geçiş köprüsünde olduğundan her türlü akıma açık bir yer. Her türlü fiziki ve fiziki olmayan sellere maruz kalıyor toplumu korumak bence bu selleri yönetmekten geçer diye düşünüyorum. Türkiye üzerinde Dünyaya hakim olmak isteyen, bölgesine hakim olmak isteyen herkesin gözü var sadece bu gözle de kalmıyor. Ciddi toplumsal, stratejik, ekonomik mühendislikler yapılarak Türkiye’nin tüm potansiyellerini kendi idealleri uğrana kullanılmak istediklerini hepimiz görüyoruz. Bu riskler ve bu tehditleri iyi yönetebiliyormuyuz? Bilemiyorum. Ancak iyi yönetmek için bir çabanın olduğunu da görmüyor deyilim açıkçası.

Bildiğim bir şey var. 70 sente muhtaç bir duruma getirilen ülkeden krizde bile 100 milyar doların üzerinde ihracat yapan Merkez Bankasında ciddi dolar rezervi olan bir konuma geldik. Biz 2023 yılında 500 milyar dolar ihracatı yakaladığımızda 45 ve 55 bin aralığında fert başı düşen milli gelir olduğunda, demokratik hukuk devletinin normlarını oturttuğumuzda, 2050 yılında ülkemizi  dünyada ilk 5 de hatta ilk 3 de bile görebiliriz. Ülkemizi lider ülke yapacak nitelikli insan gücüne erişebileceğimizi bu potansiyelin olduğunun emareleri şimdiden gözükmektedir.

Eskiden söylene gelen bir söz vardı “un var yağ var şeker var  neden helva yapamıyoruz?” diye Artık helva yapacak hem irade var hem helva yapacak kişiler var. Artık kendimizi küçük görmeden dünyada bir oyun kurucu olabileceğimizi düşünerek, bunu gerçekleştirecek potansiyelimizin olduğunu bilerek, yolumuza devam etmeliyiz. Neden derseniz genlerimizde dünyada lider ülke olma emareleri var.