İletişim Dili Olarak Türkçe’nin Kullanımı – II

105

B – TÜRKÇE’NİN SINIFLARA BÖLÜNMESİ

Bu kısımda bir milletin dilinin farklı zeminlerde farklı kullanım şekillerine ayrılmasıdır sorun. Toplumsal bir riyakârlığın dil alanında statüko kazanmasıdır. Millî bünye, psikolojik ve sosyolojik eşik aşıldıktan yani ayrımın üzerinden on yıllar geçtikten sonra olayı sindirir. Yanlış -doğru atılamayan virüsler bedenle dostluk kurarlar ve yeni organizmalar olarak canlı hayatındaki yerini alırlar.

Sınıflandırma, ince ayarlı ve ayrıntılı olarak da yapılabilir. Lâkin bize göre temelli bölünmeler, günlük yaşanan ve aldığımız eğitimin içinde en çok sırıtanlar:

1-) Kitabî Dil       2-) Sokak Dili           3-) Sosyete Dili

KİTABÎ DİL; kayıtlardaki yani olması gereken. İşleyişiyle, kurallarıyla; Ural – Altay Dil Ailesi’nden sondan eklemeli, küçük ve büyük ses uyumlu kadim Türkçe. Hoşluğu ve kullanım kolaylığıyla.. Müzikalitesi ve şiirselliğiyle.. İstanbul Türkçesi’yle ekmeliyetini bulan yazılı 2.500 yıllık dilimizin kitapları yüzlerce / binlerce güzel örneklerle doludur. Şairden romancıya, nüktedandan eleştirmene, bunlara baka baka yetiştirilirsiniz.

Fakat SOKAĞIN DİLİ farklıdır. Türkçe sokağa indiğinde başkalaşır.Kalıplar değişir, yüklemler düşer, çekimler kısalır, söylem sertleşir. Hoşluk ve güzellik yerini kabalığa ve kolaycılığa bırakır. Argodan ve sövgü edebiyatından bolca destek alınır.

“NABER LAN!” – “BOZUK ALLA ŞÜKÜR” – “VALLAMI?” – “MORUK SEN NAPIYON?” – “BİŞEY YAPMIYOM BE KANKAM” – “ÇÜŞ BE OLUM” – “OHA YAV!” Bu örneklemeleri buradan çıktığınızda her köşe başında duyabilirsiniz. Okul sıralarında farklı düşünen ama sokakta – caddede farklı konuşan, eğitim yuvalarında doğru öğreten ama dışarıda farklılaşan bir dille konuşabilme aralığı bulmak zorunda kalan, kitaplardakiyle sokaklardakinin birbirinin bütünleyemediği bir yapı toplumu çelişkiler yumağı yapar. Hatta millî bir riyakârlığı doğurur. Üniversite, memurluk yada iş sınavına girdiğinizde Türkçe’nin doğru kullanımını, onun dışındaki normal hayat koşullarında çılgın Türkçe.

Belki de kitapla – kültürle toplumca aramızın pek iyi olmayışı da bundan. ‘Okumak iyi bir şeydir’ diye söz yuvarlayan hiçbir vatandaşımız okumaz. İyi olan sadece diplomadır. O da cadde ve sokaktaki işyerimizin koltuk arkasına asılır. Ve o diplomanın önünde dilimizi kıra kıra konuşuruz.

Bir de SOSYETE DİLİ var. O hep farklı olmak durumundadır. Ne kitabî dille ne sokak diliyle uyum sağlamaz. O, onların seviyesine inmez. Aristokrat havalı ve asillik takıntılı, özentili insanların, parayla kafayı bulanların dili de bulutlar üstü olmalıdır. Bol miktarda ecnebi kelime ve bu kelimelerin ecnebice başarılı telaffuzu, ağzın ve burnun cümle ayarına göre kaldırılıp indirilmesi, hercaî söylem, söylenen palavraya çokça inanılmış bir görüntü, gösterişli kıyafetlerle tamamlanan bir ortam; bu dilin temel takıları, aksesuarlarıdır.

Halktan ısrarla ve inatla kopuk, lütfen aynı ülkede yaşadığımız, kendilerini tapılası gösteren ve ancak kendi kendilerine tapabilen bir insan türünün dilinden bahsediyoruz. Bu türün psikanalizinde mitolojik öykünme ve putlaştırma / ilahlaştırma eğilimi olduğundan mıdır nedir dilleriyle tanrısal bir üstünlük kurmaya gayret ederler ve çok da komik olurlar.