“Ermeni açılımı” yazı dizimizin ikincisiyle devam ediyoruz.
Ermeniler bu protokollerden çok memnunlar…
“Ermeni açılımı” projesinin baş mimarları Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Ermenistan devletinin başı Serj Sarkisyan ajandalarındaki “bilinmezleri” kamufle etmek için, suratlarına yansımış samimi olduğu şüpheli gülücüklerle tarihe kayıt olmuş pozlarını, konuya renk katsın diye, bu metin arasında yorumunuza sunuyorum.
Suratlara yansıyan ifadelerin tahlili ve yorumu okuyucuya aittir…
Onların yanında ise, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan Temmuz 2009’da bir araya gelerek “Karabağ” sorununu konuştular, fakat çözüm üretemediler.
Türkiye-Ermenistan arasında imzalanan mutabakat metnin ana konusu, Ermenilerin Azerbaycan toprağı “Karabağ”ı işgal etmeleri noktasında düğümleniyor. Sorunu görüşmelerine rağmen bir sonuç alamamışlardır. Ermenistan tarafı, milli hedefleri için her dönemde düşüncelerinden ve uyguladıkları milli politikalarından vaz geçmemişlerdir. Bunun sonucu olarak da Ermeni milliyetçiler, bu protokole son derece tepkilidirler. Örneğin Ermeni milliyetçiler, “uzlaşmaya” büyük tepki gösterirken, Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, “Karabağ sorununun önkoşul olmadığını, soykırım olayının da tarihi bir gerçek olduğunu” açıkça söylemektedir. Ayrıca, varolan sofradan ikramı yapılacak karnütürlerin bulunduğunu da ifade etmektedir.
Türkiye ile Ermenistan arasında varılan mutabakatın somut belgeleri olan iki protokol, Ermeni ideolojisinin temel amaçlarından olan Türkiye’den toprak talebi ve tazminat isteklerinin önünü kapatacağı endişesini taşıyan milliyetçi Ermeniler, varılan mutabakata karşıdırlar. Farklı bir sonuç da beklenemezdi.
Fakat projenin tarafı olan Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan ise farklı düşündüğünü ileri sürmektedir. Aslında milliyetçi Ermeniler, “ölümden tutturup sıtmaya raz olmak” hesabını yapmayı her zaman önemserler. Fakat Sarkisyan son derece diplomatic manevralarla istediğini milliyetçilerden daha ileri derecede elde ettiği izlenimini veriyor. Basına yaptığı açıklama son derece kapalı, fakat hedef mesaj anlam yüklü niteliktedir.
Bay Sarkisyan’a göre imzalanan protokollerin mevcut bazı sorunların çözümüne yardımcı olacağı inancı vardır; “21. Yüzyılda çağdaş dünyaya yakışan bir şekilde komşumuzla ilişkilerimizi düzenlemeye çalıştık” diyerek, son derece geniş manevra potansiyelli beyanatlar vermiştir. Sarkisyan çok önemli bir açıklamayı daha yapmıştır; “Karabağ sorunuyla ilgili bir önkoşul bulunmadığı protokol metinlerinin açıklanmasıyla ortaya çıktı. Ayrıca, birçok kez söylediğim gibi tarihi konular tarihçiler tarafından değil hükümetlerarası komisyona bağlı alt komisyon tarafından ele alınacak“ demesi bizim muhteremleri yalanlıyor.
Neymiş efendim, “biz, Azerbaycan aleyhine olacak hiç bir işleme imza atmayız!…” Breh… breh… Nasıl da inandırıcı!
İktidardaki Sarkisyan bunları söylerken birileri gibi “işkembeyi kübradan” atıp-tutmuyor; son derece bilinçli ve hesabı-kitabı belli sonuçlara göre konuşuyor. Diasporanın onayını almadan da bu yaklaşımların içine de girmez. Eksik kalanların da (sofradaki garnitür dediği şeyler…) daha sonra “ağababa” tarfafından yapılacak baskılarla “halolunacağına” inanmaktadır.
Buna karşın Ermeni milliyetçisi Taşnaksütyun partisinin mensupları ise iktidarın Türkiye ile yakınlaşma siyasetine karşı direnişe bile geçeceklerini saklamıyorlar ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Eduard Nalbantyan‘ın istifasını istemektedirler. Çok ilginçtir bakan Nalbantyan, “..protokolleri biz yazdık, Ankara imzaladı..” diye Ermeni milliyetçilere garanti veriyor. Fakat bizim muhteremler hâlâ “takkiye” yapmakla meşguller…
Birinci Dünya Savaşından önce ve esnasında Anadolu’da isyan çıkartıp, devlete ihanet eden Ermenilerin oluşturduğu çetelerin çoğu işte bu Taşnaksütyun partisinin mensuplarıydı. Onların hedefi dün belliydi, bugünde, yarın da bellidir.
“Batı Ermenistan” hayali biter mi?!
Birinci Dünya Savaşını çıkaran ve devam ettiren emperyalist güçlerin bir ana hedefi vardı; Osmanl İmparatorluğunu parçalayıp paylaşmak. Bunu aidiyet fikrini yayarak, aşılayarak, destekleyerek yaptılar. Örneğin Balkanlarda çok kısa sürede başardılar. 1912-1913 yıllarında Osmanlının en büyük hazimeti olan Balkan savaşını kaybetmesidir. Koca Balkanları 17 gün gibi kısa bir sürede kaybeden Osmanlı, kalan Anadolunun da paylaşılması için isyan ettirilen Ermenilere “Batı Ermenistan” diye vaat edilen Doğu Anadolu bölgesi bugün yine Ermeni milli ideolojisi olan 4T hedefleri içindedir. Bunu görmemek, anlamamak için ancak “hain” ya da “kaçık” olmak gerekir.
Bu nedenle Diaspora Ermenileriyle Ermenistan’daki milliyetçi Ermeniler 4T ideolojisinden ısrarlıdırlar. Taşnaksütyun partisi bunların başında gelmektedir. Özetle bu gruplar Türkiye’den toprak talebinde bulundukları ve “soykırım tazminatı” almayı amaçladıkları için, Türkiye kara sınırlarının tanınmasına karşı çıkmaktadırlar. Türkiye-Ermenistan arasında 22 Nisan’da imzalanan ilk protokole karşı (hatırlatmakta yarar var: Obama Amca TBMM de konuşup direktifler verirken alel acele bu protokol imzalandı ki güneş yanığı tenli Bay Başkan Türkiye için “soykırımcı” demesin diye…) eylemde bulunmayı ihmal etmediler. Biraz daha ileri giderek Taşnaksütyun partisi iktidardaki koalisyondan çekildi. Taşnakların diğer bir gerekçesi ise, Ermeni hükümetinin Karabağ konusunda ödün vermeye hazırlandığı yönünde fikir ileri sürülmesidir.
ABD’deki Diasporanın en etkili yayın organlarından biri “Asbarez gazetesi” dir. Bu gazatenin internet sitesinde şöyle bir yorum yayınlanmıştır: “Var olan sınırlar tanınacakmış. O halde anavatanımızı, Batı Ermenistan’ı (Doğu Anadolu) kaybediyoruz. Kendi isteğimizle anavatanımızdan vazgeçiyoruz” dedi.
Gördünüz mü Ermeni idealinin şahsiyetli savunuculuğunu?
Elin oğlu bunu açıktan söylüyor, yaziyor ve gerçekleşmesi için her türlü fırsatı değerlendiriyor. Siz, durmadan “emir eri” misali söyleneni yapıyor duruma geliyorsunuz.
Bu ne biçim devlet idaresi?
Kişilikli milli ülkünün savunuculuğunu yapıyorlar Ermenistan idarecileri ve de diasporası…
Kendileri adına saygı duymak ve kendimiz için biraz da ders çıkarmak gerekir…
Erivan’daki siyasi gözlemciler ne diyorlar?
Yabanci siyasi gözlemcilerin kanaati şu noktada toplanıyor; “Ermeni diplomasisi başarılı bir sonuç elde etmiştir.” Bunun somut örneği ise Doğu Bilimleri Enstitüsü Müdürü Ruben Safrastyan protokoller hakkında, özellikle Karabağ konusunu içermediğini hatırlatarak aynen şunu söylüyor; “Bu bize Ankara’nın yaklaşımının değiştiğini kanıtlıyor” ifadesinde çok anlam vardır.
Görüldüğü üzere Ermeni tarafı, bazı uç siyasi örgütler hariç, genel hatlarıyla protokollerden son derece memnunlar. Tabii ki memnun olacaklar; amaçları sınırların açılmasını sağlayıp fukaralıklarına care bulmaktı, onu da başardılar. Sınırların tanınıp tanınmadığı, toprak ve tazminat talepleri muallakta bırakılmıştır. Karabağ hiç konu edilmemiştir. Tarih komisyonu ise tamamen politik üyelerden oluşmuş kişiler temsil edeceklerdir. Komisyonlar devlet düzeyinde değil hükümetler düzeyinde olcaktır.
Bundan daha alası ne olabiklirdi ki?
Peki, Türkiye ne kazandı bu işte?
Hiç bir şey!
Sadece, geçmişte parlamantoda söylediklerine yüzde yüz ters şeyler söyleme ustalığını göstererek, gerçek yüzünü saklayan birilerinin görüntüyü kurtarmak ve işgal ettiği makamda daha uzun süre tutunabilmek için “ego tatmini” hazzını sağlamıştır.
Protokollerin geçerli olması için TBMMeclisinin onayı şart mı?
Doğrsunu isterseniz bu soruya olumlu ya da olumsuz bir cevap vermek pek kolay değildir. Cumhurun başına göre gerek yok, Başbakana gore var!?
TBMM Başkanına göre ise, hem var hem de yok!?
Şimdi siz sade vatandaş olarak bunlardan hangisine inanacaksınız?
Elbetteki icranın başında olan Bşbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediklerine…
Ancak pratikte işler öyle olmuyor.
Ne diyor başbakan?
Ermenistanla mutabakata vardıkları iki protokolün yürürlüğe girebilmesi için, “Parlamento onayı olmadan işlerlik kazanmayacak” diyor.
Buyurun ziyafet sofrasına!
Mutabakat dış basında nasıl bir yankı buldu?
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri normalleştirmek için dünya kamuoyuna ilan edilen “mutabakat” metinleri hakkında dünya basını farklı yorumlarda bulndu. Genel anlamda yabancı basın tarafından “olumlu” destek veriliyor.
Şimdi bakalım yabancı basının yazdıklarına
New York Times (ABD): İki ülke arasındaki yüzyıllık düşmanlığın olduğunu, bu düşmanlığın da dünyanın en uzun süren düşmanlık olduğunu, sürekli bir çekişme halinde devam ettiğini ifade ederek, bu iki ülke arasında kurulacak diplomatik ilişkilerin bu çekişmeye son vermek için bir başlangıç olabileceği yönünde kanaat belirtilmiş. İlginçtir, Türkiyenin Ermenistan’la ilişkilerini iyileştirmesi demek, Türkiye’nin AB’ye üye olma şansını artırabilir demekmiş!
Wall Street Journal (ABD): İki ülke arasında varılan mutabakatla, geçmişten gelen düşmanlığa çare bulma çabası olduğunu, Osmanlı yönemi altında “Ermenilerin katledilmesinin” esas alındığı düşmanlığı görünürde onarılmasının çok zor olduğunu, bu çatlağın üstesinden gelmenin de zor olduğunu, ancak bu mutabakatla bir başlangıç yapıldığını belirtiyor.
Yorum ve irdeleme: AB’nin Türkiye’nin önüne yeni kurallar koyduğunu biliyorduk ta ABD bunu tam olarak açıklamamıştı. Bu vesile ile şu ifadeyi kullanmak yanlış olmaz: buyurun “dost-kurtlar sofrasına…” Meğer AB üyeliği için, Ermenistan iddialarının tanıma ön koşulunu ABD de istiyormuş ta yüksek sesle bir türlü ifade edilmiyormuş. Bu vesileyle bunu da öğrendik.
Osmanlı idaresinde 850 yıl birlikte yaşayan Ermenilere hiç bir zararın verilmediğni, Osmanlıdan once de Anadolu’da Türklerin egemenliğinde Ermenilerin yaşadığını ifade etmekten kaçınmış, basın organları. En önemlisi Ermenilerin vatana ihanet suçu işlediklerini de yazmamışlar, muhtemelen bilinçli olarak. Aksi halde diyasporanın hışmına uğrayabilirlerdi.
The Times (İngiltere): ABD basınına benzer yorumlar yapmış. On yıllardır süren düşmanlığın kolayca atlatılamayacağını vurguladıktan sonar, iki ülke arasındaki ilişkiler “düşmanlık” temelinde sürdüğünü, hâlâ birçok tehlikeyle karşı karşıya bulunulduğunu, özellikle Ermenistan’ın, Türkiye’nin “Ermeni soykırımı” yaptığı iddiası ve bunun uluslararası toplum tarafından tanınması konusundaki kampanyasına dikkat çekiyor.
Bu konuda Türk milletindeki “milliyetçi” duygular çok yoğun olduğunu vurgulaması, bu düşmanlığın devam edeceğine işaret ediyor. Benzer bir yaklaşımla, Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişkiler kurması, Türkiye’nin AB üyelik şansını artıracağı vurgusu da yapılıyor.
BBC (İngiltere): Türkiye ve Ermenistan, aralarında on yıllarca süren güvensizlikten sonra diplomatik bağları kurmaya bir adım daha yaklaştığını belirterek, bunun “tarihi atılım” olduğunu vurgulamış. Ayrıca, Türkiye’deki artan demokratikleşme ve ordunun siyasi alandan geri durması da bu ilişkilerin kurulmasına yardımcı olduğu yönünde görüş belirtilmiş.
Yorum ve irdeleme: Burada farklı bir yaklaşım olarak Ordunun siyasi erk üzerinde etkisinin azaldığı noktasındaki yaklaşımdır. Bunu herkes fark ediyor. Değişen şartlara bağlı olarak Ordunun da kendine yeni stratejiler oluşturması doğal sayılmalıdır. Zaman içinde yapılacakları gözlemek ve her an tetikte beklemek şimdilik en doğru yöntem olduğu yönünde tavır sergileyen ordu, zaten siyasetin dışında durmayı hep tercih etmiştir. Mecbur olmadıkça siyasete müdahil olmamıştır. Bir anlamda orduyu buna mecbur edenler, yine siyasetçilerin beceriksizliği ve düşük yetenek düzeyleridir.
AB üyeliği için Ermeni soykırım iddialarını kabullenme ön şartının İngiliz basını tarafından zikredilmesini hiç yadırgamadım. AB ye almamak için “olmayacak” veye “hiç kabullenilmeyecek” şartları öne sürmek AB nin siyasetidir. Bundan gocunulacak bir husus yoktu. Önemli olan bizim muhteremlerin bunu anlamaları ve hala oyalamalardan ders almamalarıdır.
Deutsche Welle (Almanya): Türkiye ile Ermenistan arasındaki diplomatik gelişmeleri “futbol maçı” merkezli yorumlamış. İlişkilerin normalleştirmek için sporun aracı olarak kullanıldığını yazıyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın 14 Ekim’de Bursa’da oynanacak futbol karşılaşmasına gelmesini sağlamak için protokollere imza atarak sürpriz yaptığını belirtiyor.
El Pais (İspanya): Ermenistan ve Türkiye, diplomatik ilişkileri kurmak istediğini, yüzyıla yakın bir zamandır devam eden düşmanlığı azaltmak için yakınlaşmanın olduğunu ve sınırlarını açma eşiğine gelindiğini ifade etmiş.
ABD ve AB durumdan çok memnun!
İşin perde arkasındakiler olarak bilinen AB ve ABD memnun olduğuna göre, bu sonuçtan başkasının şikâyetçi olması beklenmez. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye-Ermenistan mutabakatı konusundaki memnuniyetini belirtmekte acele bile etti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü olan “Ian Kelly” imzasıyla bir açıklama yapıldı. Buna göre: “Ermenistan ve Türkiye’yi, bugünkü açıklamalarında tarif edildiği şekilde üzerinde mutabakata varılan çerçeve dahilinde, süreci hızlandırmaya davet ediyoruz. Her iki hükümetle de, bölgede barış, güvenlik ve istikrara katkıda bulunacak tarihi bir süreçte ilişkilerin normalleştirilmesine destek için yakın çalışmaya hazır olmayı sürdürüyoruz.”
Eh, bundan iyisine “can sağlığı” denir. “Ağababa” bu işten memnun olduğuna göre ve devamında işbirliği için “katkı yapmaya” hazır olduğuna göre, ABD açısından istenen ve uygulanan operasyon sonuç vermiş demektir. Artık Kafkaslarda ABD için sorun olmayacağı varsayımı kadar, sorun çıkaranlara da gerektiğinde bu “sıçrama tahtaları” aracılığıyla gözdağı vermeyi de ihmal etmeyecektir.
Diğer yandan AB’nin Dış İlişkiler Komiseri Benita Ferrero-Waldner da, “Ermeni açılımı“nı desteklediklerini net ifadelerle açıklamıştır. Türkiye-Ermenistan arasında imzalanan taahhütlerinin “yüksek önem taşıdığını” bildirerek taraflardan “çabuk” olmalarını istemiştir.
Görüldüğü üzere hem ABD hem de AB bu işin arka planında olduklarını hemen ifade etmektedirler. Her nedense “yerli muhalifler” bunun böyle olduğunu, yani AB-D planı olduğunu ifade ettiklerinde “namussuzlukla” itham edilmektedirler. Abe muhteremler, adamlar malumu ilan ederek sizi ne kadar “güç” durumlara soktuklarının farkında değil misiniz? Etrafınızdaki “akıl hocaları” bu vesile ile sınıfta kalmışlardır. Yeni “biat ruhlu monşerler” bulsanız iyi olur…
Sonuç ve yorum: Görüldüğü üzere dış basın çok yüzeysel bir yaklaşımla olayı özetleyip okuyucusuna aktarmıştır. Hiç bir basın-yayın organı esas sebepten bahs etmemiş, Ermeni iddialarının vatana ihanetin sonucu olduğunu, bunun sonucunda da “ölüm cezası” yerine “göç” tercih eden zamanın idaresinin aslı da Ermeni vatandaşları koruyup kolladığı olayına hiç değinmemişler. Sadece yüzyıla yakın düşmanlıktan bahsetmşiler. Hiç biri, neden Fransayı işgal eden Almanlarla “dost” olabildiğini, buna karşın vatana ihanetin bedelinin ne olduğunu yazmıyor. Çünkü işlerine öylesi geliyor…
(Devam edecek)