Türkiye’yi adeta zorla kamplaşmaya iten, insanları birbirine mesafeli hale sokan, sevgi, kardeşlik ve arkadaşlık ilişkilerini zedeleyen son açılım olayları karşısında Ankara’da 70 kuruluş bir basın toplantısı yaptı. Türk Dayanışma Konseyi adı altında toplanan bu kuruluşlar, etnik ayrımcılık yapılmasının, etnik merkezli politikalar uygulanmasının ve birliktelikler yerine farklılıkları ayağa kaldıracak açılım oyunlarının yanlış sonuçlar vereceğini ortaya koydular. Bazı kanallar gerçekten demokrat olamadığı için bu basın toplantısını vermekten çekindiler ve korktular.
Demokratik açılım ve daha sonra da barış ve kardeşlik projesi şekline dönüştürülen Kürt açılımı, toplumda arzulanmayan sonuçlar doğurmaya başladı ve tehlikeli bir yola girdi. Nitekim, Bursa’da oynanan bir futbol maçında seyirciler tepkilerini ortaya koydu. Aslında bu tepki, Diyarbakırspor Kulübü’ne değil; yanlış uygulamalarıyla ülkeyi yangın yerine çeviren bu ve benzeri tepkilerin ortaya çıkmasına sebep olanlaradır. Türkiye’de Türk’e karşı açıkça ırkçılığın yapıldığı, yaptırıldığı ve etnik fitnenin kaynatıldığı bir ortamda; yerinde olsa da, olmasa da bu gibi tepkileri yadırgamak mümkün değildir. Bunlar bölücülüğe ve ayrıştırmaya tepkidir. Diyarbakır ili, malum bazı yönetici ve çevreler dolayısıyla haklı haksız tepkiler çekmektedir.
Bir gece yürüyüşünde İngiliz vatandaşlarının sloganlar atarak gösteride yer almaları nasıl açıklanacaktır? Açılım adına açık saçık siyasi pozlar verilirse; sonuç bundan başka bir şey olmaz. Bu ve benzeri açılımlar vatandaş için söz konusu değildir. Kürtlükle ilgisi olmadan Kürtçülük yapan işbirlikçiler için geçerlidir. Sorun Kürtlerin sorunu olmaktan Osmanlı döneminden beri çıkmış, emperyalizmin Ortadoğu’daki yeni bir malzemesi olmuştur. Sorun Kürtlerin değil; Kürtleri kullananların sorunudur.
Kavramlar bilinmeden kullanıldığı için zihinler iyice karıştırılmaktadır. Ülkeyi yönetenler, zihin karıştırmada en ön safta yer almaktadırlar. Nitekim, birçok konuda devamlı yanlış yaptırılan Sayın Başbakan geçenlerde etnisiteyi doğuştan elde edilen bir özellik olarak ifade etmiştir. Tam tersine, etniklik biyolojik olmaktan çok; kültürel değerlere bağlı (endeksli) bir kavramdır. Etnik kimlik bundan dolayı kültürel kimlikle örtüşür. Etnik grup, bundan dolayı ırki gruptan ayrılır. Ancak, etnisiteyi anlaşılmaz bir şekilde yüceltip toplumları milletleşme sürecinden geriye boy, kabile, aşiret ve etniklik taassubuyla değerlendirmeye çalışanların birlik ve kardeşlik projesinden bahsetmesi de tek kelime ile komiktir. Siyasetçinin çevresinin kalitesi ile ilgili bize bilgiler de verebilir.
Türkiye’de aslında ters bir takım şeyler de olmaktadır. Teorik olarak dini, etnik, dile ve ırka dayalı ayrımcılık ve cemaatçiliği esas kabul etmemesi gereken bazı aşırı sol aydınlarımız, dün sosyalist iken bugün cemaatçiliğe ve etniklik taassubuna daldıklarını görüyoruz. Enternasyonalist, bırakın etnisiteyi milliyetleri reddeden, millet gerçeğini kabul etmeyen, milli menfaat yerine soyut bir sınıf çıkarını ve değişik tonlarda sınıf çatışmasını esas alan bir anlayış kendi kendini sorgulamak durumundadır. Değişik boyutlarıyla etniklik, cemaatçilik, din ve dil merkezli bir tavır alış, emperyalizme alan açmaktır. Zaten bunların çoğu dün de çatışıyor görünmesine rağmen; emperyalizmle kavgalı değildiler. Sınıf çatışması yoluyla emperyalizme alan açıyorlardı. Bugün birçok sosyalist bundan dolayı Amerikancı ve küreselci oluverdi. Solun millileşen tarafı ise; bugün bunun bedelini ödüyor. Sağ kesimde de durum farklı değildir. Milliyetçi olmayan bazı sağ kesimler, teslimiyetçi ve küreselci çizgide Batı tarafından zaman zaman farklı şekilde kullanılmaktadır.
Türkiye’de dün aşırı solda olup bugün küreselciliğe ve teslimiyetçiliğe oynayanların fikir çizgisinde ideolojik yenilginin de izleri vardır. Dün Türkiye ile kavga, ideolojik anlamda sürdürülüyordu. Bugün bu kavga her milli davaya karşı çıkmak ve işbirliği şeklinde yürütülmektedir. Bazıları ve iktidara akıl verenler, ulus devleti demokrasiye engel görüyorlar. Bu anlayışa göre, bütün milli devletler neredeyse demokrasi düşmanı kabul edilecek.“Millet bölünebilir, ülke bölünmez” gibi saçmalıkları, safsataları yumurtlayanlara değer veriliyor.
Milletin egemenliği ile devletler ortaya çıkar. Millet ve egemenliği ortadan kaybolursa; yerine farklı egemenliklere dayalı devletler doğar. Dünyanın birçok ülkesindeki aydınlar, milli devletten hiç de şikâyetçi değiller. Ama bizdeki bazılarına milli devlet, Türklük ve Atatürk fena batıyor. Milli devlete ortak arıyorlar ve egemenliği paylaştırmak istiyorlar. Bunu demokratikleştirme diye de yutturuyorlar.