Karikatürde Alay Dili

132

Karikatürlerde insanlarla alay edilir. Kötü niyetli çizerler elinde bu alay kötülüğe hizmet ederken, doğru insanların elinde iyi sonuçlara yol açar. Çünkü bu alayın gayesi insanları küçük düşürmek değildir. Aksine, yanlışların onları düşürdüğü küçüklüğe işaret edip yanlışı gidermektir.

“Alay etmek” dinimizce hoş karşılanmayan bir fiildir. Örneğin zenginin fakirle, şehirlinin köylüyle veya beden kusurlarıyla alay edilmesi gibi başkalarını küçük görmek dinimizce yasaklanmıştır. Çünkü alay etmenin arkasında kendini büyük görme ve kibirlenme vardır. Büyüklenmek ve kibir şeytanın özelliklerindendir. Rabbine itaatkâr, O’nun rızasına önem veren insana yakışmaz. Büyüklük yalnız Allah Tealâ’ya aittir. Yaratılmışlar her şeyleriyle O’na muhtaçtır.

Demek ki kimse gani değildir, kendini büyük görüp başkalarını küçümseyemez. Peki, durum böyleyken karikatürlerdeki başkalarıyla alay etmeyi nereye koymak gerekir?

Evet, karikatürde alay etmek vardır, fakat bu alay etme yukarda bahsedilen fiilden farklıdır. Karikatürcü çizimlerinde mizah unsurunu kullanarak eleştirir. Bu eleştirileri yaparken niyeti kendini büyük görmek veya kibirlenmek değildir. Eleştirdiği kişilerdeki veya olaylardaki zıtlıkları, yanlışları insanlara anlatırken örneklendirmeler yapar ve bu örneklendirmeleri yaparken de vermek istediği mesajın anlaşılması için bazen alay etme metodunu kullanmak zorunda kalır.

Kıskanç put

Konuyu İslâm tarihinden misallerle açıklamaya çalışalım:

Hz. İbrahim a.s’ın olgunluk çağına geldiği dönemdir. Putları yermeye, kötülemeye devam edip halkı hak yola çağırmaktadır. O dönemde Babil halkının kendilerine has bir bayram günü vardır. Halk Nemrut’un başkanlığında büyük bir meydanda toplanır ve eğlenirlerdi. Bu eğlentilerde putlara da çeşitli hediye ve yemekler verilirdi. Yemek ve hediyeler puthaneye bırakıldıktan sonra bütün halk bayram yerinde toplanırdı. O gün bayram yerine gitmeyen bir tek Hz. İbrahim a.s.’dı. Herkesin bayram yerinde toplanmasından sonra puthaneye gidip, elindeki baltayla en büyük olanı hariç, bütün putları kırdı. Sonra baltayı büyük putun boynuna asıp oradan ayrıldı. Bayram merasimi bittikten sonra halk puthaneye dönüp putlarının kırıldığını görünce ağlayıp bağrışmaya başladılar. Bunu yapsa yapsa İbrahim denen genç yapmıştır, dediler.

Bunun üzerine Nemrut, Hz. İbrahim a.s.’ı huzuruna getirtti. Hz. İbrahim, huzuruna girince adet olduğu üzere secde etmeyince Nemrut kızdı, “Niye secde etmiyorsun?” dedi. Hz. İbrahim, “Ben ancak beni yaratana secde ederim!” deyince, Nemrut tartışmaya girip ilâhlık iddia etti. Hz. İbrahim, “Benim Rabbim, yaratan ve öldürendir.” dedi. Bunun üzerine Nemrut, “Ben de diriltir ve öldürürüm!” deyip, zindandan iki kişi getirtti. Birini öldürüp diğerini serbest bıraktı. Hz. İbrahim a.s., “Benim Rabbim güneşi doğudan getirir. Haydi sen de batıdan getir!” deyince Nemrut bir karşılık veremedi.

Sonra Hz. İbrahim’e, “Putlarımızı kim kırdı?” diye sorulunca, balta asılı putu gösterip, “Belki şu büyük put kırmıştır, ona sorun.” dedi. Bunun üzerine kendisine, putların konuşma ve hareket etme güçleri olmadığını bilmiyor musun, denilince: “Öyleyse güçten mahrum, size fayda ve zararları olmayan putlara neden tapıyorsunuz?” dedi.

Hz. İbrahim Aleyhisselam “putları ben kırdım” demedi. İsteseydi diyebilirdi. Fakat yaptıkları işin yanlışlığını anlatmak için bir anlamda karikatürcülerin de başarmaya çalıştığı bir metodu kullandı. Nemrut ve halk bu tarz bir eleştiri ve açıklama karşısında ancak sessiz kalabildiler.

Kılavuzu Menat olan

Cemuh oğlu Amr, Cahiliye döneminde Medine’nin ileri gelenlerinden idi. O zamanın bir adeti olarak onun evinde de put vardı. Ağaçtan yapılmış ve Menat ismi verilmiş bu puttan sabah akşam uğur diler, ona kurban keser, felaketlere karşı ona sığınırdı.

O dönemde İslâm’ın ilk davetçilerinden Mus’ab r.a. da Medine’de tebliğ faaliyetlerinde bulunuyordu. Onun vasıtasıyla Amr’ın hanımı ile oğulları müslüman olmuşlardı.

Hanımı ve çocukları, kendilerinin iman ettiklerinden habersiz olan Amr’ın da iman etmesini istiyorlardı. Bir gün oğlu Muaz babasına Fatiha suresini okuyunca Amr’ın hoşuna gitti. Muaz bunun üzerine babasından iman etmesini istedi. Amr bir süre sustuktan sonra; “Menat’a danışmadıkça bir şey yapamam! O ne derse öyle yapacağım.” dedi. Oğlu: “Babacığım Menat konuşamaz ki, onun ne dili var, ne aklı. O sadece bir ağaç!” deyince, Amr hiddetlendi ve putuna sormadan hiçbir şey yapmayacağını söyledi.

Amr’ın oğulları bu duruma çok üzüldüler. Bir gece, kendileri gibi müslüman olan arkadaşları Muaz b. Cebel’le birlikte babalarının putunu alıp bir lağım çukuruna attılar. Amr sabahleyin putunu göremeyip aramaya başladı. Bir lağım çukuruna yüzüstü atılmış bulunca kızdı, oradan çıkartıp temizledi ve kokular sürdükten sonra yerine koydu. Akşam olunca gençler putu bu sefer başka bir çukura attılar. Amr putu yine bulup temizledi, kokular sürüp yerine koydu.

Bu durum birkaç defa tekrarlanınca Amr, putunun boynuna bir kılıç asıp şöyle dedi:
– Menat! Bunu sana kimin yaptığını bilmiyorum ama eğer sende bir hayır varsa kendini korursun. İşte artık kılıcın da var!
Akşam olunca gençler bu defa putu ölü bir köpeğin boynuna bağlayarak çukura attılar. Sabahleyin Amr putunu bu halde pislik içinde bulunca:
– Sen bir tanrı olsaydın, bu kuyunun ortasında bu köpekle birlikte olmazdın, dedi ve müslüman oldu.

Burada Amr’ın oğullarının niyeti babalarıyla alay etmek, onu komik duruma düşürüp eğlenmek değildir. Bu yöntemle gerçeğin ortaya çıkmasını istemişlerdir. Nihayetinde Amr, putunun ölü bir köpeğe dahi gücü yetmeyen, kendisinin uydurduğu bir şey olduğu gerçeği ile yüzleşince müslüman olmuştur. Çocukları onu aşağılamamış, büyük bir iyilik yapmışlardır.

Lât’ın intikamı

Şu’be oğlu Mugire r.a. Taif’teki Sakif kabilesinden idi. Mekke’nin fethinden sonra kabilesi İslâmiyet ile şereflenince, amcası Urve Taifliler tarafından şehit edilip, kabilesi de zulme uğradı. Sakifliler durumu Rasulullah s.a.v.’e ilettiler. Peygamber Efendimiz, Ebu Süfyan ve Mugire Hazretlerini “Rabbe (Lât)” putunu yıkmak için Taif’e gönderdi.

Taif’e ulaşınca Hazreti Mugire eline bir balta alıp Rabbe putunun üzerine çıktı. Kabilesine mensup olanlar, öldürülür korkusuyla silahlanarak Mugire’nin yakınında duruyorlardı. Müşrik kadınlar toplanmış, saçlarını yolarak feryat ediyorlar, erkeklerinin çarpışmadan Rabbe’yi müslümanlara teslim etmelerine yanıyorlardı. Köleler, çocuklar, erkekler, genç kızlar hepsi gelmişti. Putlarının yıkılacak olması onları endişelendiriyordu.

Hazreti Mugire r.a. elindeki baltayla Lat’a sıkı bir darbe indirdi. Fakat vurur vurmaz titreyerek arkası üzerine yıkıldı. Halk bir çığlık koparıp, “Allah Mugire’yi rahmetinden uzak etsin! Rabbe, onu öldürdü!” diye sevinç ve hayret çığlıkları attı. Diyorlardı ki:

– Ona yaklaşmayı, onu yıkmayı göze alabilecek başka kimse var mı? Vallahi ona güç yetirilemez! Siz Rabbe’nin kendisini savunamayacağını sanıyordunuz! Bakın görün, o kendini nasıl korudu ve savundu!

Bu arada Hazreti Mugire yattığı yerde bir süre kaldıktan sonra kalktı ve halka şöyle seslendi:
– Ey Taifliler! Araplar derler ki, Arap kabileleri içinde en akıllısı Taiflilerdir. Meğer Arap kabileleri içinde sizden daha ahmak bir kabile yokmuş! Yazıklar olsun size, Lât ve Uzza dediğiniz nedir ki? Şu taşlar gibi birer taş! Onlar kendilerine kim tapıyor kim tapmıyor onu bile bilemezler! Yazıklar olsun size, Lât hiç işitir mi? Hiç görür mü? Hiçbir yarar ya da zarar verir mi? Gelin, Allah’ın affına ve lütfuna sığının! Ona ibadet edin!
Sonra yanındakilerle birlikte  Rabbe’yi yıkıp, taşları birer birer yere indirdiler.
Taifliler sarsılmış ve sadece bakakalmışlardı. Hz. Mugire r.a. da böyle bir sonuca ulaşmak istemişti. Yoksa halkı aptal yerine koyup eğlenmek istemedi. Böyle bir oyun oynamadan da putu kırıp oradan ayrılabilirdi. Fakat halkı düşmüş oldukları durumla yüzleştirmek, kalplerindeki putu da yıkmak için böyle bir metoda başvurdu. Gayesi onlara ahmak demek değil, bir ahmaklığın giderilmesi idi.
Hz. Mugire’nin putları kırmak için kullandığı balta ne ise, müslüman bir karikatürcü için de karikatür çizerken kullandığı divit ve tarama ucu da aynıdır. Çünkü karikatürcünün istediği de karikatürlerinde gerçekleri etkileyici ve sarsıcı bir şekilde çizgileriyle izleyenlere aktarmaktır.
Karikatürcünün olaylara bakış açısı yeni bir bakış açısı değildir. Hz. Ömer r.a. “Cahiliyye zamanında helvadan putlar yapar ve tapınırdık, acıktığımız zaman da yerdik.” demiş ve bu hale “çok güldüğünü” ifade etmiştir. Bir bakıma kendisiyle ve kendisi gibi yapanlarla alay etmiştir.

Modern putlar

Dikkat edilirse İslâm tarihinden verdiğimiz örnekler hep putlar üzerinden verildi. Günümüzde Lât, Uzza, Menat isimli putlar yok. Fakat çevremizde öyle sözler duymakta ve davranışlar görmekteyiz ki, dehşete düşmemek elde değil.

“Pop müziği ilâhı”, “futbol tanrısı” gibi sözler veya “Tanrı’dan sonra inan tapılacak kadınsın” gibi şarkı sözlerini bu müslüman milletin insanlarından duyabilmekteyiz. Bilim adamı, siyasetçi veya sanatçı vasıflarıyla halk tarafından önemsenen bazıları haramı helal etmeye çalışmakta, bozuk fikirlerini, türlü şeytanilikleri sinsice insanlara aktarabilmektedirler. Bunun içinde kitle iletişim araçlarını kullanıyorlar.

Böyle bir ortamda hakikatin taraftarı olan herkes gibi müslüman karikatürcüye de çok iş düşüyor. Çünkü modern kültürde karikatür son derece güçlü bir dil ve etkili bir araç.

İnsanlar taştan ağaçtan putlara tapınmayı aştılar belki, ama putlaştırılmış nice arzu ve isteğe, akıma ve fikre tapınılmaya devam ediliyor. Alay etme metodunun kullanıldığı iyi çalışılmış karikatürler de böyle birçok putun yıkılmasına vesile olabilir inşallah.