Dünyanın siyasi eksenindeki önemli değişmeler; klâsik ideolojik çatıştırmaların yerini etnik ve mezhep çatıştırmalarına bırakmasına sebep olmuştur. Etniklik veya etnisite sadece dile dayanmamasına ve kültürü meydana getiren unsurların bütünü ile ilgili olmasına rağmen; dil ile etniklik özdeşleştirilmektedir. Bu, işin kolay tarafıdır ve hedef alınan coğrafyalarda bu oyun dil ve dillere göre oynanmaktadır. Mahalli diller emperyalizmin yeni oyuncaklarıdır. Özellikle yurt dışına çıkınca; Ortadoğu, Balkanlar ve Avrasya’da bazı gözlemlerde bulundukça; Türkiye’de dil ağırlıklı etnik çatıştırmaların ve milli kimlikle ilgili tartıştırmaların neden yapıldığını, parça ile bütünün, mahalli ile millinin neden karşı karşıya getirilmek istendiğini daha iyi anlıyoruz.
Hedef, Türkiye’nin güvenlik çemberinde siyasi etkinliğini zayıflatmaktır. Bu amaç o derece sırıtmaktadır ki; bazı Türk Cumhuriyetlerindeki bazı aydınlar bile anlaşılmaz bir şekilde Türkiye’yi kendilerine rakip zannettiklerinden ve Kazakça, Özbekçe, Türkmence, Kırgızca gibi dilleri Türkçe dışında gördüklerinden; Türk kimliğini ve Türkçe’yi bir şemsiye kimlik ve dil olarak görmekten uzaklaşırlar. Bir ara Azerbaycanca diye bir isim Azeri Türkçesine yakıştırılıyordu. Kimlik olarak ortak Türklüğü reddederek Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen olmaya çalışmanın dün Sovyetlerin milliyetler politikasına, bugün ise; Dünyaya yeni düzen verip küreselleştirmek isteyenlerin hedeflerine hizmet ettiği artık anlaşılmalıdır. Geçmişte Moskova’nın ve Batı’nın bu yöndeki tesirleri bugün de görülmektedir. Türk Cumhuriyetleri, geleceği kurtarmak bakımından Türkiye’nin geçirdiği tarihi tecrübeyi ve sorunları iyi kavramalıdırlar. Türkiye’nin tarihi rolünü ifa edemeyecek ölçüde kuşatmaya alınması, içeride uğraştırılması ve neticede kedinden bekleneni yerine getirememesi de Türk Dünyasında etkili olmak isteyenleri tek hareket etmeye yönlendirmiştir.
Mahalli dillerin korunması adı altında milli devletlerin önüne dikilen engeller, dile dayalı etnik çatıştırmaları ve ötekileştirmeleri ister istemez hızlandırmaktadır. Bu ortamdan Türkiye de etkilenmektedir. Bir önemli kültür unsuru olarak sadece mahalli dile dayalı yapay milletleştirme zorlamaları, buna dayalı ayrı egemenlik talepleri ve etnik ırkçılık hızlanmıştır. Mahalli dil gerekçe gösterilerek ayrı milletleşme talepleri görülmektedir. Bu cehaletten değil; ihanettendir.
Önümde Prof. Dr. Sayın Ahmet Buran’ın “DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU’NUN DİL ATLASI” isimli değerli bir araştırması var. Fırat Üniversitesi öğretim üyelerinden olan ve araştırmalarıyla dikkati çeken Prof. Dr. Buran, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde konuşulan dillerin atlasını hazırlamıştır. Bölge nüfusunun %85-90’ı Türkçe’yi anlamakta ve konuşmaktadır. Bu durumu TRT’nin farklı yıllarda yaptırdığı ancak, hasır altı ettiği araştırmalar da teyit etmektedir. Şehir ve ilçe merkezlerinde daha yoğun olmak üzere; Türkçe en büyük ortak anlaşma vasıtasıdır. Türkçe’den başka Kürtçe olarak ifade edilen Kurmançça, Zazaca, Arapça, Süryanice, Ermenice ve Çerkezce gibi dillere bölgede rastlanmaktadır.
Bizim bazı gözlemlerimizde de dilin etnikliği belirleyen tek faktör olmadığını görmüştük. Nitekim, ülkemizde bazı Türkmen köylerinde Kurmançça kullanılmaktadır. Makedonya ve Kosova’da da durum farklı değildir. Kosova’da Sırpça konuşan bazı köyler vardır ki; Sırp değildir. Arnavutça konuşan bazı köyler de Arnavut değildir; Türk köyüdür.
Prof. Dr. Buran’ın tespitlerine göre; Urfa yöresinde yaşayan Badıllı (Beğdili), Birecik’teki Barakların, Diyarbakır’ın Karacadağ yöresinde yaşayan Terkan (Türkan) ve diğer yörelerdeki Badıllıların, Mardin yöresindeki Dahilcan ve Suruç yöresindeki Banazan aşiretinin arasındaki Beğdili oymaklarının, Viranşehir ve Siverek yöresindeki Karakeçili aşiretlerinin Batı ve Orta Anadolu’daki kolları gibi başlangıçta Türkçe konuştuklarını Ziya Gökalp 1922 yılında Diyarbakır’da çıkardığı küçük mecmuada belirtmektedir. Bu arada asıl dilleri Süryanice ve Keldanice olan bazı grupların da dil ve inanç bakımından Kürtleştikleri Peter Andrews tarafından tespit edilmiştir. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan da “Umumi Türk Tarihine Giriş” isimli eserinde Avşar Türkmenlerinin bir kısmının Kürtleştiğini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan, Bölgedeki dil atlası, etnik kökeni belirtmekten çok; kullanılan farklı anlaşma vasıtalarını göstermektedir. Bazıları etnik ırkçılığa mahalli dili malzeme yapmak isteseler de…