Son yıllarda değerini daha iyi anladığımız Mustafa Kemal Atatürk, yaptığı bir konuşmada sanki bugünleri bilerek gerçeklere ışık tutuyor: “… Aleyhimizde ileri sürülen görüşler yanlıştır… Bu hususu yalnız Batı’ya değil; hatta vatandaşlarımıza da önemle ihtar etmek gereğini duyuyorum. Çünkü nadir şekilde de olsa üzüntüyle işitiyoruz ki; milletin tarihini okumamış veya milli duygudan yoksun kalmış oldukları anlaşılan bazı şahıslar, yabancıların aleyhimizde ileri sürdükleri suçlamaları reddetmedikten başka vatanlarını kabahatli göstermekten de çekinmiyorlar.” (Feyzioğlu, T., Atatürk ve Milliyetçilik, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1996, sh. 36)
Atatürk’ün tespitleri bugün de geçerlidir. Dış politikadan iktisada, milliyetçilikten milli davalara kadar Türkiye’ye karşı olmayı bir meziyet sayan bir güruh türemiştir. Bunlar kendi ülkeleriyle başkaları adına adeta savaşmaktadırlar. Dışarıdan korunmakta ve okşanmaktadırlar. Sıkıştıklarında sahipleri Türkiye’ye gelmekte ve birer sömürge müfettişi gibi her tarafa müdahale edebilmektedirler. Orduya, Türklüğe, Devlete atış serbesttir. Ülkeyi yönetenlerden ses bile çıkmamaktadır. Son dönemde bazıları haliyle yükselen milliyetçilikten rahatsızdır. Bazı yayın kuruluşları milliyetçilik yükselmesin, millet uyanmasın diye bazı haberlere ambargo koyarlar.
Aslında, milliyetçilik bir söylemden çok; belirli konularda bir tavır alışlar bütünüdür. İtalya’da, Almanya’da ve diğer bazı Batılı ülkelerde milliyetçilik kötü bir uygulamayı ifade ettiği için; Batılı gereğini yapar ama milliyetçi olduğunu pek ifade etmez. Batı’nın kültür geleneğinde çoğu kere milliyetçilikle ırkçılık iç içe girmiştir. Batı’daki uygulamalar bizde bazılarını öyle korkutmuştur ki; milliyetçi bir tavır alsalar ırkçılıkla suçlanacaklarından korkarlar. Onun için milli davalar ve ülke çıkarları karşısında tarafsızlığı tercih edip dışarıdan “aferin” beklerler.
Milliyetçilik, bir pratiğin adıdır ve ideoloji değildir. Belirli bir milliyete mensup herkesin aslında paylaşması gereken duygu ve düşünce sistemidir. Sadece duygu ve düşüncede kalmaz; eylemle de ortaya çıkar. Uygulamaya ve eyleme dönüşmeyen duygu ve düşünce eksiktir. Milliyetçilik, Türk Milletine mensubiyet şuurudur. Diğer milletleri aşağılamadan onlarla Dünyayı daha âdil, anlamlı, eşit ve istismar edilmeden paylaşabilme şuur ve olgunluğudur. Milliyetçiliği reddedip de Kıbrıs Barış Harekatı’nda milliyetçi tavır alan nice siyasi ve aydın gördük. Çünkü, milliyetçi olmadan ne sınırlar, ne iktisadi menfaatler, ne de Türkçe başta olmak üzere kültürel değerler korunabilir. Hele bugünkü küreselleşme çağında… Milletlerin uyuşturularak sürü haline getirildiği, afyonlanarak sömürgeleştirildiği bir dönemde…
Milliyetçilik, ferdî çıkarlarla toplum menfaati arasında paralellik kurabilmedir. “Biz” merkezli davranabilmektir. Bugün dünkü klâsik sağdan ve soldan devşirilenler, milliyetçilik düşmanı kesildi. Bazı yabancı vakıflarda birleşti. Milliyetçilik ve milletleşme boy, kabile, aşiret, mezhep taassubunun aşılabilmesidir. Bölgecilik, sınıfçılık, cemaatçilik (sınırlama, dondurma ve dışlama) ve seçkincilik milliyetçilikle ters düşer. Milliyetçilik, milletin kucaklanmasıdır. Bundan dolayı Türk milliyetçiliğinin kaynağı 1789 Fransız İhtilâli değildir. Aksini düşünenler, milliyetçiliği Batı’daki şehirlilere (burjuvazi) bağlama yanlışına düştüklerinden milliyetçiliği bir sınıf hareketi gibi görürler. Milliyetçilik, ne sadece duygusallık, dışa kapanma, fanatik düşmanlık, savaş taraftarlığı; ne de sadece törenlerde giyip çıkarılan bir elbisedir. Atatürk sonrası dönemlerde milliyetçilik dışlanmış, suçlanmış ve maalesef yargılanmıştır. 1954 Milliyetçiler Derneği’nin kapatılmasını, 3 Mayıs 1944 Türkçülük olayı ve işkencelerini, 1976’da rahmetli Cumhurbaşkanı Korutürk’ün pantürkist suçlamalarını, 1971 ve 1980 Müdahalelerinden sonra Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin iddianamelerini unutmuş değiliz.
Kendilerine çeşitli sebeplerle milliyetçi diyemeyen bazı ulusalcıların suçlanmasını da anlayamamaktayız. Bugün Türkiye’nin durumu 1919’dan farklı değildir. Tabii, bazı önemli farklar vardır. Ama bunlar, bugünkü Türkiye’de öncelikle tartışılacak konular değildir. İhanet ittifakı önümüzde dururken…