Son dönemlerde büyük ses getiren “Cumhuriyet Mitingleri”nin önde gelen düzenleyicilerinden olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Başkanı Türkan Saylan, çağdaşlaşmak için Türk müziği yerine Batı müziği dinlenmesi gerektiğini iddia etti.
Saylan, “Türk müziği yerine, çok sesli müzik getirmek çok önemli. (Dikkat yanında değil yerine!) Bizim müziğimiz tek sesli. Batı müziğinin özelliği çok sesli olmasıdır. Batı müziğinde orkestrasyon vardır, farklı şeyleri söylemek uzlaşmadır, demokrasidir. Batı müziği dinleyen, demokrasi anlayışına sahip olur.” dedi.
Sn. Türkan Saylan’ın bu garip tezinde halkı orkestra üyelerine benzettiğini düşünürsek, orkestra şefi rolünü kime verdiğini kestirmekte güçlük çektik. Ama bir şey var, bir parti organizasyonu olarak yapılmadığı halde adı geçen mitinglere milliyetçi muhafazakâr muhalefet partileri taraftarlarının, AKP’ye duydukları tepki en az sol kesim kadar güçlü olmasına rağmen, neden daha az rağbet ettiğini kolayca anladık.
Ve iki soru, Cumhuriyet mitinglerine katılan halkımızın Sn. Saylan’ın bu görüşünden önceden haberi olsaydı, O’nun düzenlediği mitinglere katılım hangi oranda azalırdı? “Ülkenin bağımsızlığını” savunanların kendi kültürünü dışlamasını nasıl izah edebiliriz?
En iyisi, demokrasinin halkın değerlerine saygı rejimi olduğunu hatırlatıp, Sn. Saylan’a Türk Müziğinin güzel bir eserinden ilhamla seslenelim: “Kimlere etsem şikâyet, ağlarım ben haline.”
Aynı davranış biçimini dış politikada milli menfaatleri savunma konusunda son derece dirayetli ve bilgili çıkışlarıyla dikkati çeken Sn. Onur Öymen’de de izlemiştik. AKP’yi ve Sn. R.T. Erdoğan’ı onlarca konuda çok haklı bir biçimde eleştirip sıkıştıran, CHP’nin dış politikalarını belirleyen en önemli kişisidir Sn. Öymen. “Sn.Başbakan bir kadını dansa kaldırmayı bile beceremez” diye küçümseyen bir ifade kullanınca Türk halkını anlamaktan ne kadar uzak olduğunu göstermiş ve şahsi etkinliğine ciddi bir darbe vurmuştu.
Üstelik kendi genel başkanı Sn. Deniz Baykal’ın da, eşi dâhil olmak üzere bir kadınla dans ettiği görülmemişti. Sn. R.T. Erdoğan ayağına gelen topu gole çevirmekte hiç zorlanmamış, “dans etmem ama horon teperim” cevabını vermişti.
ANAP Genel Başkanı Sn. Erkan Mumcu, benzer bir hatayı Genelkurmayın muhtıra diye adlandırılan bildirisinde de görmüş ki uyardı. Bildiriye sokuşturulan “kutlu doğum haftası kapsamında yapıldığı iddia edilen bazı etkinlikleri rejim için tehlike olarak sunan ifadelerin, Türk milleti tarafından, bunlar peygamber sevgisine karşılar diye algılamasına sebep olabileceğini” ifade etti. Bu tür yanlışlıklar ve davranışların şimdiye kadar AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğü ortada. CHP ve diğer sol partilerin merkezde bulunan, siyasal açıdan ılımlı ve milli değerlerine bağlı kitleler nezdindeki algılamasını seçime kadar değiştirme gayreti ve şansı pek bulunmuyor.
Bu kitleler için “kendi milli değerlerine saygılı olduğu algılamasında” en şanslı iki parti, DYP ve ANAP’ın birleşmesiyle kurulan Demokrat Parti ve MHP’dir. Bu iki partinin gösterecekleri performans AKP’nin seçimlerden güçlü veya güçsüz çıkmasını belirleyecek gibi görünüyor.
Demokrat Parti’nin zayıf tarafı Genel Başkan Ağar’ın “teröristlerin dağda çatışacaklarına düz ovada siyaset yapsınlar” politikasını açıklamakta yaşadığı sıkıntı, MHP’nin ise ekonomide ve iç politikadaki projelerini kitlelere ulaştıramamasıdır. Seçime kadar olan süreyi bakalım hangi parti iyi değerlendirebilecek?