Aydınlar Ocakları 29. Şurası 27-29 Nisan tarihleri arasında Konya Aydınlar Ocağımızın ev sahipliğinde yapıldı. Bu vesileyle yurdumuzun manevi ikliminin önemli bir parçası olan Konya’da bulunma mutluluğuna erdik. Konya Dedeman Otel’de gerçekleştirilen Şur’aya kuruluş aşamasında olan 4 Ocağımızla birlikte 33 Aydınlar Ocakları iştirak etti. Bu defa, her bir Ocaktan fazla üyenin iştiraki olunca; istişare toplantıları daha canlı ve yoğun geçti. 21 Ocak temsilcisi görüşlerini ifade ettiler. Şur’ada serbest zamana ve kültürel gezilere de yer ayrılmış olması, hanım iştirakçi sayısını da arttırdı. 3 gün süren Şura’nın 2. gününde Prof. Dr. Nuri Köstüklü , Bilal Şimşir’in konuşmacı olduğu, Prof. Dr. Ömer A. Aksu’nun oturum başkanlığını yaptığı “Ermeni Meselesi” açıkoturumuna şehirden de çok iştirak oldu.
İstanbul ve diğer bazı büyük şehirlerimizde gördüğümüz manzaralar Konya’da da geçerliydi. Fabrika yerine, büyük alışveriş merkezleri kurulmuştu. Türkiye’nin her yerinde insanlara üretimi değil; tüketimi öğretiyoruz. Tabii yerli yerine; ithal mallar da kaliteli kalitesiz öne çıkıyor. Kurduğumuz tesis ve otellerde Türkçe’ye saygısızlık her yerde aynı… Adeta Türkçe terk edilmiş, yerine İngilizce geçmiş. Şuranın 4 sayfalık sonuç bildirisi Aydınlar Ocağımızın internet sayfasında da yer alıyor.
Toplantının düzenlenmesinde büyük emek sarf eden Konya Aydınlar Ocağımıza, başta Başkan Dr. Mustafa Güçlü olmak üzere, herkese, toplantıyı şereflendiren Ocaklarımıza, vefalı, kadirşinas ve milli endişe sahibi arkadaşlarıma buradan teşekkürü bir borç biliyorum.
Bu Şur’amız, küresel çapta belirsizliklerin ve istikrarsızlıkların arttığı, önü açılmış milli devletlerin ve bu arada Türkiye’nin bir takım yeni tip kuşatma ve tuzaklarla karşı karşıya bırakıldığı bir dönemde yapılmıştır. Hayali AB üyeliği uğruna içişlerimize müdahaleler artmış, bunlar çoğu kere yönetenler tarafından normal karşılanmış, gerekli milli tepki gösterilememiş ve siyasi irade ortaya konamamıştır. Bizi biz yapan birliktelikler yerine; ayrılıklar ve farklılıklar kutsallaştırılmış, gerginlikleri tırmandırıcı beyanlar ülkeyi yönetenlerce seslendirilir hale gelmiştir. Türklüğün dışlandığı ve tartışmaya açıldığı, etnik ırkçılığın hortlatıldığı, insanların birbirine ötekileştirilmeye çalışıldığı ve bunun da demokratikleştirilme zannedildiği bir dönemden geçiyoruz. Anayasal ve milli kurumlarımız ile iktidar arasındaki uyumsuzluğu ve rekabete varan çekişmeleri ülke çıkarlarıyla bağdaştırmak mümkün değildir. İktidarlarını demokrasiye borçlu olanlar, adeta rövanş alıcı, intikam kokan, gerginlikleri tırmandıran tavırlarıyla demokrasinin sorunu haline gelmişlerdir. Bu yanlışların Irak’ın Kuzeyinde, Kıbrıs’ta yeni düzenlemeler zorlandığımız bir ortamda gündeme getirilmesi, Musul petrolleriyle ilgili dünkü gelişmeleri hatırlatıyor. Ülkenin iç sorunlarının çözümünde dış desteklerin kullanılması, hükümranlık haklarımız ve caydırıcılığımız üzerinde menfi etkiler yapmakta ve demokrasi ile de bağdaşmamaktadır. Türkiye sorunlarını demokrasi içinde çözemez noktaya sürüklenmemelidir. Çözüm gerginlik ve kamplaşmalarda değil; “Ne Mutlu Türküm Diyene” veciz ifadesinin ve Anayasanın temel giriş maddelerinin kucaklayıcı, kapsayıcı mutabakat anlayışındadır. Teslimiyetçi politikalar, Yeni Petrol Yasası, yeni Vakıflar yasası, garip özelleştirmeler, Türkiye’ye düşman bazı STK faaliyetleri ve bizzat iktidarca desteklenmeleri, Patrikhaneye ve Heybeliada Ruhban Okuluna yakılan yeşil ışık, terörle mücadelede İspanya’daki yanlışın tekrar edilmesi, yükselen asayiş sorunları, artan yolsuzluklar ve işsizlik, milliyetçiliğin kafatasçılıkla suçlanması, Türk düşmanlığı, Ermeni sorununa yanlış bakış, Türkiye’ye karşı açılan psikolojik savaşa duyarsızlık, ister istemez milli uyanış ve milli direnişi de beraberinde getirmektedir.
Türkiye’de sorunların çözümü için, teslimiyetçi ve küreselci olduktan sonra laik olmak veya alnın secdeye gitmesi fazla bir fark teşkil etmez.
30. Şur’amızın, milli kimliğe ve İslâm’a dolaylı saldırılarda yeni merkez haline getirilmek istenen Hatay’da yapılma kararı da çok anlamlı olmuştur.