Kur’an’da kâmil insanların;
Yüksek zevklerini,
Hoşnut eden bir hâl var.
Kur’an’da yüce lâtifeler,
Haşmetli meziyyetler,
Rahmanî bir boya var.
Kur’an İlâhî san’atı gösterir.
Dikkati,
Rahmânî tecellîye çeker.
Kur’an, Sâni’in / San’atkâr Yaratıcı’nın
Mârifet nûrunu telkîn eder.
Kur’an, incelikli ve ulvî bir hüzün verir.
Kur’an, insanın dünya ve sonrasında;
Sahipsiz olmadığını hatırlatır.
Kur’an, âlemin vahşî ve ıssız bir yer,
Olmadığını zihinlere nakşeder.
Kur’an, yetimâne değil,
Âşıkane bir hüzün verir ki,
Ahbabın firakından gelir,
Ahbabın yokluğundan değil.
Kur’an, kâinata şuurlu bir bakışla,
Bakar ve baktırır.
İlâhî bir san’at olarak,
Ondan bahseder.
İnayetli, hikmetli bir İlâhî kudretin,
Eseri olduğunu beyan eder.
Mahzûn muhatapların bakışlarını,
Ahbaplar cemiyetinin bakışlarına çevirir.
Kur’an, gamlı bir hüzün yerine,
Müştakane bir hüznü ikame eder.
Kur’an’ın verdiği şevkle,
Rûh düşer heyecana,
İşte bu sırra binaen,
Kur’an lehviyatı /
Haram eğlenceleri istemez.
Bunlara vesile olan âletleri,
Haram eder.
Böylece Kur’an;
Kur’anî hüzün veren şeyleri
Alkışlar,
Menfî şevkleri giderici vesilelere,
Kucak açar.
Eğer âlet yetimî bir hüzün,
Nefsanî bir zevk veriyorsa,
Haram.
Demek ki,
Şahıslara göre değişen,
Bir husûs var vesselâm.