Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. MEHMET İNBAŞI İle Târih Sohbeti’de; Osmanlı Cihan Devleti’nin Sevk ve İskân Politikasını, Fetihlerin Kültür ve Siyâsî Sebeplerini Konuştuk.

297

(İkinci Bölüm)

Oğuz Çetinoğlu: Osmanlı’nın, kendisinden olmayan dîni ve etnik gruplarla ilişkileri nasıldı?

Prof. Dr. Mehmet İnbaşı: Osmanlıların Balkanlardaki faaliyetleri ile ilgili olarak, meşhur târihçi Lorga’nın ‘şaşılacak kadar hızlı tempolu’ dediği ilerlemesine, o çağların en önemli sosyal belirleyicisi olan din açısından bakılacak olursa, devletin topraklarında Avrupa’ya nazaran tercih edilecek bir hoşgörünün bulunduğu görülebilir. Nitekim Osmanlılara esir düşen Selanik başpiskoposu Grigorios Palamas, mektuplarında bâzen kendi girişimi ile önde gelen devlet ve din damları ile yapmış olduğu dinî tartışmaları anlatır. Bu tartışmalara hoşgörü ve uzlaşma havasının hâkim olduğu görülür. Kaynaklardan anlaşıldığına göre, 14. yüzyılın ortasından beri Osmanlı Beyliği’nde hüküm süren atmosfer, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında uzlaşmacı ilişkilere bütünüyle elverişlidir ve Palamas(*) tarafından resmedilen ortamı da doğrulamaktadır. Nitekim Balkanlar’daki şehirleşme sürecinin temel faktörünü, büyük Balkan târihçisi Konstantin Jirecek; ‘Osmanlı rejiminde, küçük Balkan devletleri arasındaki sınırlar kalkmış, dolaşım ve ticâret kolaylaşmıştır.’ şeklinde ifâde etmektedir. Osmanlının kendi egemenlik iddiası dışında bu milletler için istediği ortak bir din, dil, kültür iddiası olmamıştır. Eğer Balkanlarda Hıristiyan topluluklarda İslâmlaşma, kültür bakımından Osmanlılaşma olmuş ise, bu süreç bir zorlama yahut devlet politikası sonucu değildir. Bu hoşgörü, müellifler tarafından istimâlet(*) olarak isimlendirilmektedir.

Çetinoğlu: Fetihler yalnızca kılıç zoru ile mi gerçekleştirildi?

Prof. İnbaşı: Osmanlı yayılışında kılıç kadar, belki ondan da ziyâde istimâlet(*) politikası denilen bir uzlaştırıcı politika, temel bir faktör olarak hesaba katılmalıdır.

Çetinoğlu: Konunun uzağında olanlar için, ‘istimâlet politikası’ kavramının açılımını sizden öğrenebilir miyiz?

Prof. İnbaşı: Osmanlı kaynaklarında siyâsî bir terim olarak kullanılan istimâlet, ‘kendine meylettirme, kendi tarafına kazanma’ anlamına gelir. Osmanlı Sultanları bir memleketi kendi ülkelerine ilhak etmeden önce başlıca iki yöntemle hareket ederlerdi. Bir taraftan uç dedikleri serhat bölgelerinden uç beylerinin önderliğinde yapılan gazâ akınları ile hudut ötesi halkını yıldırırlar, direnme gücünü kırarlar, sonra o devlet veya halkı istimâlet yoluyla kendilerine yaklaştırırlardı. Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan ve Yunanistan’da yerli askerî sınıfları Osmanlıya sâdık kalmış olan unsurlar, Osmanlı askerî kadrolarına alınır, onların fetih öncesi dönemde tasarruf ettikleri pronia (*) ve baştinaları (*), Osmanlı idâresince kendilerine tımar (*)  olarak verilirdi. Böylece yerli askerî sınıf, Osmanlı hizmetine alınırdı. Bu da istimâlet politikasının, idârece askerî sınıflara teşmili anlamına gelirdi. Böylece fethedilmemiş yerlerin askerî sınıfları, bu gibi garantilerle Osmanlı egemenliği altına girmeye teşvik edilirdi. Bu şekilde Osmanlı askerî kadrolarına girmiş olan yerli elemanlar, birçok sancakta Hıristiyan tımar (*) erleri olarak 15. yüzyıl tahrir defterlerinde (*) sık sık rastlanmaktadır. Bundan başka Balkanlardaki Osmanlı egemenliğini kabul etmiş olan topluluklar, madenci, tuzcu, derbendci (*), çeltikçi (*) vb. gibi çeşitli görevleri de yapmaktaydılar.

Çetinoğlu: Osmanlı’nın fetih ve istimâlet politikasının çok başarılı olduğunu görüyoruz. Başarıda zirveye ulaşılan dönem olarak hangi zaman dilimini göstermek doğru olur?

Prof. İnbaşı: Her dönemde başarılı idi. Bu fetih ve iskân politikası, Sultan 2. Murad Han ve Fâtih Sultan Mehmed Han döneminde de başarıyla devam ettirilmiştir. 1453’te İstanbul’un fethiyle birlikte Balkanlardaki Ortodoks halk tam manasıyla Osmanlı teb’ası durumuna gelmiştir. Yine Fâtih Sultan Mehmed zamanında, Kastamonu ve Sinop’un fethinden sonra, İsfendiyaroğulları Beyliği’nin başında bulunan İsmail Bey de, bütün cemaati ile birlikte Filibe (*) havalisine iskân edilmişlerdir.

Çetinoğlu: Rumeli’deki iskân politikasının neticeleri hakkında bilgi lütfeder misiniz??

Prof. İnbaşı: Rumeli’deki nüfus artışı, 16. yüzyılda da devam etmiş ve yüzyılın başında 37.435 nefer daha bölgeye nakledilmiştir. 1520-1530 yılları arasında Balkanlardaki 77.268 olan göçebe sayısı, 1570-1580 yıllarında % 51 artarak 116.219’a yükselmiştir.

17. yüzyıldan itibâren ise savaşların uzaması ve devletin Balkanlardaki kontrolünün zayıflaması, iskân edilmiş olan Türkmenlerin yüzyılın sonlarına doğru, bu defa tersine olarak, iskân edildikleri bölgelerden ayrılmalarına, Balkanların doğusuna hareket etmelerine sebep olmuştur.

Çetinoğlu: Hocam, Balkanlar târihini özetlediniz. Çok teşekkür ederim. Sonuç yerine kısa bir değerlendirme lütfeder misiniz?

Prof. İnbaşı: 1352 yılında Rumeli’ye adım atan Osmanlılar, 20. yüzyıl başlarına kadar, bu bölgede en etkin devlet olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mübâdele Kanunu ile Balkanlara yerleştirilmiş olan Türkmenlerin bir kısmı tekrar Anadolu’ya gelmiştir. Buna rağmen günümüzde Makedonya, Arnavutluk, özellikle Bulgaristan ve Yunanistan’da pek çok soydaşımız vardır.

RÖPORTAJDA ADI GEÇEN KİŞİ, BÖLGE VE KAVRAMLAR HAKINDA ANSİKLOPEDİK KISA BİLGİLER: Âşıkpaşazâde: 15. yüzyılda yaşamış Osmanlı târihçilerindendir. 1400 yılında Amasya’da doğdu. Asıl adı Ahmed Âşıkî’dir. Aşık Paşanın soyundan geldiği için, Aşıkpaşazade ismiyle tanınmıştır. 1914 yılında kendi adı ile anılan târihi yayınlanınca dikkatleri üzerine çekti. azab: Osmanlı devletinde çoğunlukla garnizon askeri olarak görev yapan askerî birimdir. Gönüllülerden oluşan yaya birliği olarak savaşta ordunun en önünde yer alır. baştina: özel maksatlarla kullanılan arazi. çeltikçi: tarım işlerinde çalışanlar derbendci: Selçuklu İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti döneminde,  yol ve köprülerin bakım ve onarımını yapan ve aynı zamanda bu yapıların güvenliğini sağlayan kişilere verilen isimdir. Fetret dönemi: Osmanlı ordusunun mağlubiyetiyle sonuçlanan 1402 yılındaki Ankara Savaşı ile başlayan ve 1413 yılına kadar devam eden dönemdir. Yıldırım Beyazıd’ın beş oğlundan dördü arasındaki savaşlarla geçmiş, Çelebi Mehmet galip gelerek Osmanlı Devleti’nin birliği yeniden sağlandı. feodal: Toprak mülkiyetine ve toprak kölesi emeğine dayanan ekonomik düzen. Latince’de askerlik hizmetlerini yerine getirmek şartıyla hükümdardan alınan toprak anlamına gelen feodum sözcüğünden türetilmiştir. Türkçe’de feodalite yerine derebeylik sözcüğü kullanılsa da batı feodalleriyle doğu derebeyleri arasında şüphesiz önemli farklar vardır. Filibe: 600.000’e yaklaşan nüfusuyla Bulgaristan’ın ikinci büyük şehridir.  Adını Makedonya Kralı 2. Filip’ten alır.  Fransisken Papazlar: Bir İtalyan râhibi olan Assisili Francesco, İsa’nın isteğine göre fakirlik hayatı yaşamaya ant içmiş müritleri ile kurduğu tarikatlar. Geyikli Baba: Hicri 674 yılında Hoy şehrinde doğdu.. Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Baba İlyas Horasânî’den ders aldı. Geyikli Baba derviş gazilerle en uç bölgelere gitti, mücâhidlerle omuz omuza fetihlere katıldı. Bursa’nın fethinde bulundu. Askerler babacan tavrından dolayı onu ‘Baba’ diye andılar. Bursa’nın fethinden sonra Uludağ eteklerinde bir dergâh kurdu ve burada  Ehl-i sünnet vel cemaat akaidini anlattı. ihtida etmek: Doğru yola girmek, kurtuluşa ermek, Müslüman olmak. imâret: Fakirlere ve öğrencilere yemek veren hayır kurumu. istimâlet: Meylettirici ve uzlaştırıcı fetih siyâseti Hadîdi: Osmanlı târihçisi ve şâir Asıl adı bilinmiyor. Hadîdi mahlasıyla tanınmıştır. Arapça’da demir anlamına gelen mahlasının; kendisinin veya  babasının demircilik mesleği yapmasından ötürü kullanıldığı tahmin edilmektedir. Hayatı ile ilgili çok az bilgi vardır. Doğum ve vefat târihleri dahî bilinmemektedir. Karesi Beyliği: Karesioğulları veya Karasioğulları Beyliği’ olarak da bilinir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin gerilemesinden sonra Oğuz boyları tarafından Balıkesir-Çanakkale ve Bergama yöresinde kurulmuştur. Bu yöredeki ilk Türk devletidir. Karesi Beyliği, komşusu olan Osmanoğulları Beyliği’nin genişlemesiyle bu beyliğe katılmıştır. Böylece Osmanlı hâkimiyetine katılan ilk beylik olmuştur. İlerleyen dönemlerde Osmanlı Devleti içinde bu bölgede Karesi Sancağı kurulmuştur. Karesi beylerinin ve ileri gelen şahıslarının, Osmanoğullarının egemenliği altına girmelerini takiben, Osmanlı Devleti’nin Rumeli topraklarında yayılmasında büyük katkıları olmuştur. Balıkesir ili Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına kadar idarî taksimatta Karesi ismini taşımıştır. kronik: târih yazımında kullanılan bir sistem. Lütfi Paşa Kanuni Sultan Süleyman Han’ın hem sadrazamı, hem de eniştesidir. Yavuz Sultan Selim’in kızı Şah Sultan ile evlidir, devlet adamlığının yanısıra târihçidir, özel hayatında ise sertliğiyle ve kendini beğenmişliğiyle tanınmıştır. mîri: devlete ait olan arazi. Neşrî:Kitab-ı Cihannüma’ adlı târih kitabı ile tanınan Osmanlı târihçisidir. Bursa’da doğduğu tahmin ediliyor. 1520 yılında doğduğu şehirde vefat etti. Germiyanoğullarından olduğu iddia edilmektedir. Niş: Sırbistan’ın üçüncü büyük şehri. Palamas: Yunanistan’da bulunan Aynoroz keşişi ve Selanik Başpiskoposudur. Pronia: kıymetli malzeme reaya: Osmanlı Devleti’nde başlangıçta, Osmanlı tab’asından olan bütün insanlar için kullanılırken, 18. yüzyıldan itibâren yalnızca Müslüman Türkler dışında kalanlar için kullanılır oldu. Kaynaklarda; reâya tâiferi veya reâya makulesi şeklinde yazılıdır. Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa: Orhan Gazi’nin oğludur. Doğum târihi kayıtlara intikal etmemiştir.1357 yılında, bir av partisinde atının tökezleyip düşmesi şeklinde meydana gelen kazada vefat etti. İlk görevine Gerede’de yöneticilikle başladı. 1330’da İznik’in, 1337’de İzmit’in fethine katıldı. Babası tarafından İzmit ve çevresi tımar olarak kendisine verildi. 1345’te Karesioğulları topraklarının fethinde bulundu. Edincik, Biga, Lapseki ve çevresini de alarak, Karesi (Balıkesir) sancakbeyliğine atandı. 1346’da Orhan Gazi tarafından Bizans İmparatoru Kantakuzinos’un yardımına gönderilerek iki defa Rumeli’ye geçti. Selanik’in kurtarılmasında Bizans donanmasına yardım etti. 1352’de Sırpları ve Bulgarları Dimetoka’da yenerek Kantakuzinos’un Edirne’ye girmesinde rol oynadı. 1353’te Anadolu’ya dönerken, yardımlarına karşılık kendisine bırakılan Gelibolu’da Çimpe kalesine asker yerleştirdi. 1354’te Rumeli’nin fethi amacıyla Gelibolu’ya geçerek Bolayır’dan Rodosto’ya (Tekirdağ) kadar uzanan Marmara kıyılarını Osmanlı topraklarına kattı. Biga’dan göç ettirdiği Türkmenleri buralara yerleştirdi. Bursa’ya döndükten sonra aynı yıl Ankara’nın alınmasıyla sonuçlanan seferde komutanlık yaptı. 1356’da yeniden Rumeli’ye geçerek Akçaliman, Eksalimiye, Ayasoloniya kalelerini aldı. Bolayır’ı üs yaparak, akınlarını Gelibolu ve Keşan yönünde yoğunlaştırdı. Askeriîbaşarılarının doruğundayken bir av sırasında uğradığı kaza sonucu vefat etti. tahrir defteri: Osmanlı devletinde fethedilen yerlerde uygulanacak idari teşkilat ve sistem çerçevesinde, tayin olunan heyetler marifetiyle nüfus, arazi ve emlakin tespit ve kaydedilmesi işlemine tahrir bu bilgilerin kaydedildiği deftere de tapu tahrir defteri denirdi. Bu kayıtlar muntazam suretle tutulur ve fethi müteakip ilk tahrirden sonra umumi değişiklikler, vergi gelirlerinde ki artış – azalışlar yada yeni bir padişahın tahta çıkması gibi sebeplerle yenilenirdi. tehcir: Tehcir veya mecburî göç, bir topluluğu yaşadığı yerden göç ettirme, göç etmesine sebep olma, sürme, sürgün gönderme anlamındadır. Teselya: Orta Yunanistan’da bulunan bölgenin Ege Denizi’nin batı kıyılarına sınırı vardır. tımar: Selçuklu İmparatorluğu’nda ve Osmanlı Devleti’nde; belirli bir görev karşılığında kişilere,  tahsis edilen 1.000 ile 2.000 akçe arasında öşür geliri bulunan arazilere verilen ad. Üsküp: Makedonya’nın başşehridir. Vardar Nehri’nin iki yakasına kurulmuştur. Vardar’ın akış yönüne göre sol taraf eski Üsküp, sağ taraf ise yeni Üsküp’tür. Osmanlı dönemi eserlerinden meşhur taş köprüsü, Üsküp’ün en önde gelen târihî eserlerinden biridir. Vardar Nehri: Makedonya’nın en uzun ve su potansiyeli en yüksek nehridir. Yunanistan’ın da en önemli nehirlerinden biridir. 301 kilometre Makedonya, 87 kilometre Yunanistan topraklarındadır. yurtluk: Tarlası, otlağı, ormanıyla bir bütün oluşturan arazi, mâlikâne. Osmanlı Devleti’nde; bir görevliye, veya devlete fadyalı hizmetler yapan kişiye, hayar boyu gelirinden yararlanma hakkı sağlamak üzere verilen arazi. zâviye: Lügat anlamı ‘köşe‘dir. Mutasavvıfların çile çekmek için çekildikleri ıssız yer anlamında kullanılmaktadır.
Prof. Dr. MEHMET İNBAŞI’nın kısa hayat hikâyesi: 1964’te Kayseri’de doğdu. 1987’de Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü’nü bitirdi. 1995’te ‘Osmanlılar Zamanında Üsküp Şehr’ başlıklı tezi ile doktorasını tamamladı. 2003’te Doçent, 2008’de Profesör oldu. Halen Balkan şehirleri ve târihi konusunda çalışmalarını sürdürmektedir. Yayınlanmış Eserleri: 1- 17. Yüzyıl Kayseri Avârız ve Cizye Defterleri, Kayseri 2011   2- 1500 Târihli Kayseri Sancağı Mufassal Tapu-Tahrir Defteri, Kayseri 2009 3- Osmanlı İdaresinde Tortum Sancağı (1549/1650), Yeditepe Yayınları, İstanbul 2008 4- Balkanlarda Fetih ve İskan / Balkanlar El Kitabı Cilt 1, Ankara 2006, 5- Ukrayna’da Osmanlılar; Kamaniçe Seferi ve Organizasyonu (1672), Yeditepe Yayınları, İstanbul 2004   6- Yörükleri (1544/1672), Erzurum 2000 7- 26. Yüzyıl Başlarında Kayseri, Kayseri 1992. Verdiği Dersler Osmanlı Sosyal ve İktisat Târihi, Lisans, Edebiyat Fak. / Târih Bölümü Türkiye İktisat Târihi, Lisans, Edebiyat Fakültesi /Târih Bölümü Avrupa Târihi, Lisans, Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü Osmanlı Medeniyeti Târihi, Lisans Üstü, Sosyal Bilimer Enstitüsü Osmanlı Sosyal Târihi, Lisans Üstü, Sosyal Bilimer Enstitüsü   Balkan Târihi (16-X7. Yüzyıl), Lisans Üstü, Sosyal Bilimer Enstitüsü Osmanlı Kurumları Târihi, Lisans Üstü, Sosyal Bilimler Enstitüsü

Önceki İçerikEgemenlik ve Cumhuriyet
Sonraki İçerikZulme Rıza Göstermek Zulümdür
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.