İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, genel seçimlerden sonra ittifaka girmeme ve yerel seçimlerde her il ve ilçede kendi adaylarını gösterme kararı aldı. Bu kararını da her fırsatta dile getiriyor ve “Blöf yapmıyorum” diyerek bu konudaki kararlılığını ve samimiyetini ifade ediyor.
Akşener’in bu açıklamaları başta CHP kurmayları olmak üzere genel olarak bütün muhalif tabandan tepki alıyor. “2018’de kazandığımız belediyeleri kendi elimizle AKP’ye mi verelim?” şeklinde sitem ediyorlar.
Muhalif taban sitem etse de tepki gösterse de İyi Parti kurulduğundan bu yana Akşener belki de ilk defa doğru bir iş yapıyor. Neden bu kanaatte olduğumuzu ifade etmeden önce kısa bir yakın tarih turu yapmakta fayda var.
2018’de erken seçim kararı alınınca, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı seçime girme yeterliliğini haiz siyasi partilerin listesini YSK’ya gönderdi. Listede İyi Parti de vardı ancak İyi Parti’nin seçime girip girmeyeceğine nihai olarak YSK karar verecekti. İyi Parti, seçimlere girme hakkına sahip olmasına rağmen seçimlerden en geç 6 ay önce büyük kongresini yapmış olma şartını sağlayıp sağlamadığı konusunda hukuki ihtilaf (!) söz konusu olmuştu. YSK’nın bu konuda yaptığı toplantıya bir (1) üye katılmamış, katılan on (10) üyenin de beşi (5) katılabilir beşi (5) de katılamaz şeklinde oy kullanmıştı. Hal böyle olunca Akşener de işi riske atmama adına seçime girebilmek için diğer yol olan Meclis’te grup kurma şartını sağlama yoluna gitti, Ama grup kurabilmeleri için 20 vekile ihtiyaçları vardı, İyi Parti’nin ise ancak 5 vekili vardı. Akşener bu defa Kılıçdaroğlu’na rica ederek CHP’den 15 vekili İyi Parti’ye transfer etti ve İyi Parti’nin seçimlere girebilme yeterliliği olup olmadığı meselesi tartışma konusu olmaktan çıktı.
CHP’nin bu resti ve akabinde iki partinin ittifak kurarak 2018 genel seçimlerine katılmaları, İyi Parti’nin seçimlere girebilmesine imkân sağlasa da İyi Parti’nin seçmen nezdinde CHP’nin gölgesinde ve himayesinde bir parti olduğu algısını yarattı. Bu algı, İyi Parti’nin 2018 genel seçimlerinde beklediğinin çok altında bir oy almasına neden oldu. %20’lerin 25’lerin konuşulduğu İyi Parti, %10’u bile yakalayamayarak 9,90’larda kaldı. Bu haliyle, ittifak olmasa İyi Parti baraj altı kalarak Meclis dışında kalacaktı.
2019 yerel seçimlerinde iki parti yine ittifak yaptılar. Yerel seçimlerde İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin gibi büyük şehirlerin Millet İttifakı (CHP-İyi Parti) tarafından kazanılması muhalefette zafer havasının yanında ittifakın genel seçimleri de silip süpürerek kazanacağı algısını uyandırdı. Hâlbuki durum hiç de öyle değildi. Daha yerel seçimlerden hemen sonra 21 Nisan 2019 tarihinde yazdığımız ve Tayyip Erdoğan Sonrası Türkiye adlı kitabımıza da aldığımız “Muhalefetin Ayakları Yere Basmalı” adlı köşe yazımızda genel seçimlerin hiç de öyle güle oynaya kazanılamayacağını ifade etmiştik. Yazının ilgili kısmını aşağıya yer aldığımız ve adı geçen Tayyip Erdoğan Sonrası Türkiye adlı kitaptan alıntıladığımız fotoğraflarda görebilirsiniz.
2019 yerel seçimleri, İyi Parti’nin CHP ile bir ve bütün olduğu algısını seçmende iyice perçinleştirdi.
2023 genel seçimlerine girerken, ittifaka yeni ortaklar da dâhil oldu ve Millet İttifakı “Altılı Masa” diye anılmaya başladı. “Altılı Masa” yaklaşık bir yıl boyunca kendi arasında toplantılar yaptı ancak bu toplantılardan pek de dişe dokunur bir şey çıkmadı. Özellikle de milletin en çok merak ettiği konu olan ittifakın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusu bir türlü netleşmedi.
Seçim günü yaklaşıp da Altılı Masa’nın ittifak ortağının Kılıçdaroğlu olacağı bilgisi sızınca ortalık karıştı. Çünkü adayın kim olacağı konusunda beklenti farklıydı. Muhalefetin genel beklentisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu veya Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın aday olması yönündeydi. Akşener de benzer bir beklenti içindeydi. Ancak, Kılıçdaroğlu aday olacağını ifade edince Akşener, siyasi hayatının en büyük riskini ama bir yandan da en doğru kararını alarak ve sonunda kadar haklı olarak masayı dağıttı. (Akşener’in bu çıkışında neden haklı olduğu kanaatinde olduğumuzu merak edenler “Meral Abla’ya Son Mektup” adlı köşe yazımıza bakabilirler.)Bu çıkış Akşener ve İyi Parti için belki de siyasi hayatlarının en büyük fırsatını taşıyordu ama nedendir bilinmez Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul ederek Altılı Masa’ya geri döndü. Altılı Masa, adaylarının Kılıçdaroğlu olduğunu deklare etti. Sonrası herkesin malumu.
Muhalefet, Akşener’e kızıyor ama Akşener’in bu seçimlere tek başına katılma kararı doğru. İnşallah bu kararından geri adım atmaz. Nedeni şu; İyi Parti, CHP ile ittifak kurduğu sürece Türkiye daima iki kutuplu bir yapıya ve iki kutuplu yapı arasındaki %52-48 lik Cumhur İttifakı lehine kurulmuş seçim sonuçlarına mahkûm olmaya devam edecek. İyi Parti müstakil bir parti olarak tek başına seçimlere girerse her şeyden önce seçmen nezdinde “kendisi olma” ve ortaya karakter koyma algısı yaratacak. Bu algının sonucunda da Ak Parti ve MHP’den gerçekten ciddi oranda oy kopartıp bu Türkiye için takdir edilen %52-48 dengesini darmadağın edecek ve dengelerin yeniden kurulmasını sağlayacak, kendisi ciddi bir iktidar alternatifi haline gelecek.
Bu algı tek başına yeterli değil elbette. Akşener’in ikincil olarak MHP’den tevarüs siyaset alışkanlıklarını tamamen terk etmesi ve bu siyaset anlayışını İyi Parti’den zihniyet ve icraat olarak tamamen silmesi lazım. Buna da öncelikle kendi zihniyetinden başlaması lazım elbette. Aday tercihlerinde, adaylarının tanıtılmasında ve desteklenmesinde, teşkilatlarının saha çalışmasında MHP modelinden tamamen ayıklanması lazım. Çağın gerektirdiği, seçmenin ihtiyaçlarını anlayan ve bu ihtiyaçlara cevap veren bir dil ve icraat tarzı geliştirmesi lazım.
İşte Akşener, o gün doğru başlayıp yanlış sonlandırdığı çıkışını bugün tekrar yapıyor. İnşallah bu defa daha önce yaptığı gibi çark etmez. “Seçmen böyle istiyor”, “Belediyeler önemli” vs. gibi ifadelere aldanmaz umarım. Aksi halde elindeki bu son fırsatı da heba eder ve sadece kendisine ve partisine değil bütün Türkiye’ye yazık eder.