(Birinci Bölüm)
Oğuz Çetinoğlu: Öteden beri zaman zaman gündeme getirilen ‘Pontosculuk Meselesi’ nedir?
Doç. Dr. Mehmet Bilgin: Bir hatırlatma yaparak başlamam lâzım. Osmanlının paylaşılarak ortadan kaldırılması 19. yüzyıl ile başladı. Batıdaki gelişmeler, kısaca modernleşmenin oluşturduğu, o günkü büyük güçler, 19. yüzyılın başında şekillenen duruma göre Napolyon* sonrası Avrupa’yı yeniden şekillendirmek üzere kongreler dönemini başlattılar. Kendi aralarında, güçlere dayalı bir denge politikası kurmak üzere 1815 yılında Viyana da, İmparatorların, Çarın ve Kralların katıldığı bir kongre toplandı. Avusturya başbakanı von Metternich*’in damgasını vurduğu bu kongrede İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya’nın belirlediği ve ‘Güçler Dengesi’ diye anılan politika benimsendi. Fransa’nın da dâhil edildiği, bu kongrede belirlenen prensiplerin uygulanması, 19. yüzyıl boyunca bütün Avrupa için geçerli olmuştur. Viyana kongresine kadar Osmanlı topraklarında bir çok isyan çıkmıştı. Ama hiç biri bağımsızlıkla sonuçlanmamıştı. Mora yarımadasındaki isyanlar da bunlardan biri iken, bu oluşumdan sonra Mora yarımadası batılı güçlerin Osmanlı’dan koparttığı ve üzerinde devlet kurulmasını sağladığı ilk toprak parçası oldu. Mora yarımadasında İngiltere, Fransa ve Rusya garantörlüğünde Yunanistan Krallığı kuruldu ve bu devletin varlığı Osmanlıya da kabul ettirildi. Bundan sonrakilerin günümüze kadar hepsi aynı senaryonun farklı versiyonlarıdır. Pontosculuk Anadolu’nun bir bölümünde dini Ortodoks, dili Yunanca olan bir devletçik kurma projesidir. Yenilendi ve devam ediyor. İlk ayağı cemaatı 100 yıl önce mübadeleye tâbi olduğu için kapanan kiliseleri açmak oldu. Daha sonra da manastır ve metropolit kiliselerinin açılması ile proje, %95 oranında gerçekleştirildi. Bunlar bir telefonla oldu desem haddimi aşmış olmam.
Birinci Dünya Savaşı, aslında büyük bir paylaşım savaşıydı. Savaşın sebebi, tarafların pastadan güçleri oranında pay alamadıkları iddiasıydı. Savaşın galipleri, kendi paylarına göz diken rakipleri ve onların işbirlikçilerini yenmiş, artık pastayı istedikleri gibi bölmek için galipler kendi aralarında, birbirlerine ayak oyunu yapmaya başlamışlardı. Fakat iki gelişme, hesaplarının tutmasını engelledi. Birisi Bolşevik ihtilali, diğeri ise Anadolu ihtilali idi. Bunların işbirliği yapması emperyal güçlerin son hamlelerini tehir etmelerine sebep oldu. Amerika kendi stratejisine uygun olarak geri planda dururken, Avrupa’daki ortağı İngiltere’nin oyunu tek başına devam ettirecek mecali kalmamıştı. Son gücüyle ileri mevzilerini inşa etmeye çalışıyordu. Devam etseler ellerinin altındaki sömürgelerin tamamını kaybedecekler, karşılarında kemikleşmiş bir mazlum milletler bloku oluşacaktı. Durdular. Son güçlerini sömürgeleri muhafaza etmek, oluşan dalgayı kendi menfaatlerine uygun şekilde kanalize etmek için harcadılar. Fakat mücâdele hiç bitmedi. Vasıf değiştirerek devam etti. Geçen asrın başındaki oyun kurucular, yarım kalmış paylaşım için İkinci Dünya Savaşı’nda bir defa daha kapıştılar. Milyonlarca insan öldü ama sonuç çok açıktı. Galip blok değişmedi.
Çetinoğlu: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki durumu özetlemeniz mümkün mü?
………………………….
Pontos Devleti (M.Ö. 280-M.S. 020): Anadolu’nun Karadeniz sâhillerinde kurulmuş bir İran Krallığı. Başşehir Trabzon idi. Hânedan zamanla Yunan kültürünün tesiriyle İranlı özelliğini kaybetmiştir. (Kaynak: Yeni Türk Ansiklopedisi. C. 8, s: 3095,3096. Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1985)
Napolyon Bnapart (1769-1821): 1804-1814 yılları arasında Fransa imparatoru. Prens Klemens von Metternich (1773-1859): Avusturyalı diplomat
Doç. Dr. Bilgin: İkinci Dünya Savaşı, sonuçları itibâriyle Birinci Dünya Savaşı’nda yarım kalmış meselenin, Batı Avrupa’nın Amerika tarafından işgali ile bitmişti. Bunun devam edebilmesi, Avrupa’nın sürekli bir tehdit altında olmasına bağlıydı. Nitekim de öyle oldu. Avrupa’nın doğusu da Sovyet işgaline uğradı. Artık dünya iki kutuplu idi. İki savaşı da galip bitiren devletler, asrın ikinci yarısında son hamleyi yarıda bırakan gelişmelerin tasfiyesi için çalıştılar.
Bu süreçte iki önemli gelişme dikkati çeker. Birincisi mazlum milletlerin öncüsü olması gereken Sovyetlerin, mazlum milletlerin işgalcisi durumuna gelmesi, İkincisi ise, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalmış bir pürüz ve halka dayanarak emperyalizme karşı verilen ilk Kurtuluş Savaşı’nın ideolojisi olan Kemalizm; Mustafa Kemal’in erken ölümünden sonra, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki düzende, halkın klasik değerlerine karşı mücâdelenin ideolojisi durumuna getirildi. Bu süreçte Kemalizmin Türk milletine kazandırdıkları da yavaş yavaş geri alındı. 21. Asrın ilk çeyreği tasfiye aşamasıdır.
Çetinoğlu: Sizi ‘Karadenizde Postmodern* Pontosculuk’ isimli kitabı yazmaya yönlendiren sebepler nelerdi?
Doç. Dr. Bilgin: Merak. Pontos meselesini yazmayı düşünmememin iki sebebi vardı. Birincisi ATESE* arşivinden her nedense araştırma izni alamamış olmam. Arşivlerden yararlanma yönetmeliği benim gibileri Arşive sokmamak için çıkartılmıştı. Sırf bunu aşmak için doktora çalışmama başladım ve Enstitüden Arşive izin talep yazısı yazdırdım. İzin verildi arşivden yararlanabilirsin cevabı geldi. Salona girdiğim anda Nüfus kağıdı olana izin verilmeye başlandığını öğrendim ve sinirlerim boşaldı. Yüksek sesle bir şeyler söylediğimi hatırlıyorum. İkinci ve daha önemli olanı ise Stefanos Yerasimos* ve Rahmi Doğanay* gibi iki değerli ilim adamının olayın çeşitli yönlerini ortaya koyan çalışmalarıydı. Konu hakkında araştırma yapanlar yıllar önce yayınlanmış bu iki çalışmadan faydalanarak geçmişte yaşananları doğru olarak ortaya koyabilirlerdi. Bu çalışmaları kaynak gösteren birçok araştırmacı, ortaya konan bakış açısını geliştirecekleri yerde, kaynak olarak kullandıkları çalışmaların daha çok detay bilgileri ile ilgilenmişti. Bu da, iki araştırmada da ortaya konan bakış açısının ve detaylandırmaların doğru olarak kavranamadığını gösteriyordu. Kitaplarda, Birinci Dünya Savaşı dönemi için Pontosculuk konusu bütüncül bir yaklaşımla ele alınmış ve tablo tam olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Olayın günümüze yansımasının anlaşılabilmesi için ipuçları verilmiştir.
Günümüzde olayın tekrar gündeme gelmesi, dün olduğu gibi Ukrayna, Kırım, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Anadolu’nun doğu yarısını içine alan coğrafyadaki siyâsî gelişmelerle, bölgedeki doğalgaz ve petrol boru hatlarıyla ve Karadeniz sahillerindeki petrol ve maden rezervleri ile ilgilidir. Gerekçe üretip ve detaylandırma olarak nitelediğimiz Pontosculuk, Lâzcılık, Hemşincilik faaliyetleri, bu oyunun bir parçasıdır. Bu faaliyetleri yürüten kadroların yurtdışı bağlantıları, para kaynakları faaliyetlerin içinde ve dışında yer alan birçok kişi tarafından bilinmektedir. Tam olarak kavranamayan, bu oyunu devreye sokan ve kaynağını sağlayan güçler ve bu güçlerin gerçek niyetleridir.
Günümüzde olayın tekrar gündeme gelmesi, dün olduğu gibi Ukrayna, Kırım, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Anadolu’nun doğu yarısını içine alan coğrafyadaki siyâsî gelişmelerle,
———————– *postmodern: Modern sonrası; modern anlayışının canlılığını kaybetmemesi için ortaya çıkan eğilimler. Modern: içerisinde bulunulan çağa uygun olan, yeni, asrî.
*ATESE: Askerî Târih ve Stratejik Etüt Dâiresi Başkanlığı
*Stefanos Yerasimos (1942 – 2005): Rum asıllı Türk ve Fransız târihçi. İstanbul’da doğdu, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin yüksek mimarlık bölümünden mezun oldu. Paris’te öldü. Eserlerinden bâzıları: Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye, Türk-Sovyet İlişkileri 1917-1923, Türk Metinlerinde Kostantiniye ve Ayasofya Efsaneleri, Milliyetler ve Sınırlar, Süleymaniye. *Prof. Dr. Rahmi Doğanay: Yayınlanmış kitaplarından bâzıları: Millî Mücâdele’de Karadeniz. Kafkas Politikaları. Atatürk İlkeleri. Enerji Savaşları Saltanattan Cumhuriyete.
bölgedeki doğalgaz ve petrol boru hatlarıyla ve Karadeniz sâhillerindeki petrol ve maden rezervleri ile ilgilidir. Gerekçe üretip ve detaylandırma olarak nitelediğimiz Pontosculuk, Lâzcılık, Hemşincilik faaliyetleri, bu oyunun bir parçasıdır. Bu faaliyetleri yürüten kadroların yurtdışı bağlantıları, para kaynakları faaliyetlerin içinde ve dışında yer alan birçok kişi tarafından biliniyor. Tam olarak kavranamayan, bu oyunu devreye sokan ve kaynağını sağlayan güçler ve bu güçlerin gerçek niyetleridir.
Bu faaliyetlerle, ‘Bitmeyen Oyunun’ oynanabilmesi için sahnenin hazırlanması söz konusudur. Zemin oluşturulma çalışmaları diyebiliriz. Bahsedilen coğrafyadaki çalışmalar, Pontos meselesi, Lâzcılık ve Hemşincilik çalışmaları bu coğrafyaya verilmek istenen yeni şekille bağlantılıdır. Hazırlık döneminden sonra, hepsinin birden süper güçlerin düğmeye basması ile sahaya fırlaması bu düşüncenin temel sebebidir. Gelişmelerden en az zararla çıkmak, hiç şüphesiz sahnedeki oyuncuları tanımakla değil, onları para ve diğer imkânlarla destekleyenleri, perde arkasındaki oyun kurucularını iyi tanımak ve niyetini tam anlamakla mümkündür.
Bugünkü olayları, geçmişin devamı olarak yorumlayan ve günümüzdeki gelişmeleri açıklayan bazı yazılarım geniş okuyucu kitlesi olmayan dergilerde yayınlanmasına rağmen büyük ilgi görmüştü. Bu yazıları tamamlayıp bir kitap oluşturma fikri ise bir ihtiyaca cevap vermek maksadıyla gündeme geldi. Sözünü etiğiniz kitap ta bu ihtiyacın bir sonucudur. Kitap sâdece geçmişte cereyan eden olaylardan hareket ederek günümüzdeki gelişmeleri doğru olarak kavrayabilmeniz için gerekli ipuçlarını içermektedir.
Çetinoğlu: Sizce Pontos meselesi nedir?
Doç. Dr. Bilgin: Pontos meselesi, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşamış Ortodoks – Hıristiyanları esas alan siyâsî ve askerî bir projedir. Değiştirme dönüştürme esaslıdır. Osmanlı’nın, Ortadoğu ve Balkanlarda gerçekleştirdiği, ‘karşılıklı birbirlerinin hak ve inançlarına saygı göstererek,’ bir arada yaşama kültürü günümüzde bile birçok mahallî problemin çözümünde örnek gösterilirken, geçmişte yaşananları doğru değerlendirmek bizim görevimiz olmalıdır. Bunu yapabilmek ise konuyu târihî süreklilik içinde ve yakın coğrafyada cereyan eden olaylarla birlikte ele almakla mümkündür. Osmanlı’da bir zenginlik olarak algılanması gereken kültür farklarının, emperyalist güçler tarafından, askerî, siyâsî ve ticârî maksatlar doğrultusunda kullanıldığını görürüz. Kültürel zenginlikler ise, bir propaganda ve benimsetme süreci işletilerek, hazırlanmış projenin uygulanabilmesi için gerekçe hâline getirilmektedir.
Çetinoğlu: Pontos Projesi’nin sâhibi belli mi?
Doç. Dr. Bilgin: Pontos projesinin sâhibi, Doğu Karadeniz Bölgesinde 100 yıl öncesine kadar yaşamış Ortodoks – Hıristiyanlar olmadığı gibi bu insanların, köklerini Antik Yunan Medeniyetine bağlayan Yunan milleti ile yakından uzaktan bir alâkası da yoktur. Bu insanlara Yunanlılık şuurunun aşılanmaya başlanması, 150 yıl önce yâni ‘dün’ diyebileceğimiz kadar yakın bir zamanda olmuştur. Büyük topraklar verilen Yunanistan’a nüfus lâzımdı. Anadolu’daki Ortodokslar, dillerine ve kültürlerine bakmaksızın sırf Ortodoks oldukları için Yunanistan’a takviye nüfus olarak gönderilmesini İngilizler teklif etti. Görüşmeler sonucu bir mübâdele anlaşması ile olay gerçekleşti. Cumhuriyet henüz kurulmamış, Türk Milliyetçileri kazanmış ama henüz Türk Milleti ve Millî Devlet daha teşekkül etmemişti. Kısacası bir var olma savaşından çıkmıştık. Anadolu’dan giden göçmen Ortodokslar (Karamanlılar); 1923’den bu yana Yunanistan’da yaşadılar. Yunanistan Devleti’ni kontrol eden aşırı milliyetçi akımların, tüm asimilasyon faaliyetlerine rağmen, bu göçmen kitlesinin tam olarak asimle edebildiği söylenemez. Orada da bazı önemli sorgulamalar var. Ama baskı da çok büyük. Ancak yurt dışında yaşarlarsa seslerini duyurma şansı olabilir.
Yunanistan’ı ziyâret edip, mübâdele sonucu Karadeniz Bölgesinden göçmüş insanlarla temas edenler, onların kendilerini Yunanlılardan farklı olarak hissettiklerini, bu farkı bütün baskılara rağmen hâlâ devam ettirdiklerini, birçoğunun evlerinde gizli de olsa Türkçe konuşmaya devam ettiğini fark edebilirler. Yunanistan kökenli olanların, Pontos kökenlileri bu farklılıklarından dolayı ‘öteki’ saydıklarını ve bu insanların dördüncü ve beşinci nesilde bile uyum problemi yaşadıklarını, kendi müziklerini, horonlarını, kendi aralarında yaptıkları etkinlikleri tercih edip, bundan daha fazla mesut olduklarını görürler.
Târihî olaylara baktığımız zaman Pontos projesini hazırlayanların, 1923 yılına kadar bölgede yaşamış olan Ortodoks – Hıristiyanlara dayanarak bölgede etkin olma maksadı güden emperyalist devletler olduğunu görürüz. Yunanistan’ın bu projedeki rolü, emperyalist güce sâhip olması ile değil, emperyalist güce sâhip devletler tarafından korunup, kullanılması çizgisinde incelenebilir. Çünkü bölgedeki Ortodoks – Hıristiyanlar, Anadolu hattâ Yunanistan’ın birçok bölgesindeki Ortodoks Hıristiyanlar gibiydi. Yâni eski Yunanla bir alakası yoktu. Ben Türkçeden başka lisan bilmeyenlerden bahsediyorum. Bunun Arnavut’u, Slav’ı Makedonu var. Yâni tezatlar yumağı. Yunanlılık iddialarının Ortodoksluktan başka temeli yok. O zaman da Yunanistan’ın Sırbistan’ın, Bulgaristan’ın millî kiliseleri devreye giriyor. Bu konuda Yunan Millî Kilisesi’nin yeterli olamayacağı görüldüğü için 1860’dan sonra Fener Rum Patrikhanesi, Bizans/Roma/Rum karakteri tekrar devreye sokuldu.
Mondros sonrası İstanbul’u işgal eden güçlerin ilk işi seçilmiş patriği Karamanlı olduğu için istifa ettirip yerine her dediklerini yapmaya amade bir papazı Bursa’dan getirip vekaleten Patrik yaptılar. Bu vekil patrik beyannameleri ve yaptıkları ile İstanbul ve bölgedeki Ortodoksların felaketini inşa etti. Karamanlılar* O’nu kabul etmedi. Ankara’yı destekleyerek emperyalist güçlere tokatlarını vurdular. Ama İngiltere’nin siyasi manevraları, onların da Yunanistan’a göçünü sağladı. Oradaki varlıklarını muhafaza edebilmeleri gerek.
Tezatlar yumağı dedik ya, Hristiyan Roma, antik Yunan’ı küfür kabul edip yok eden güç. Bu gün antik Yunan’ın varisi olduğunu yayan Yunanistan, antik Yunan’ı yok eden Ortodoksluğun yani Bizans’ın varisi iddiasında. Tezatlar yumağını, dış tehditle ayakta tutmaya çalışıyorlar. Türkçeden başka bir dil bilmeyen ve konuşmayanların Yunan alfabesi ile Türkçe basılmış binlerce din ve edebiyat eserleri vardı. Gazeteler, dergiler, salnameler yayınlanmışlar. Yunan milletini, siyâsî askerî ve kültür sahasında inşa edenlerin en büyük problemi de, Yunan devletine verilen topraklarda yaşayan Ortodoks Hıristiyanları Yunanlılaştırmak. Bunu da, Antik Yunanca öğreterek yapacaklarını düşündüler. Ama tutmadı. Yakın bir geçmişten itibaren, belli bir yörede yaygın olarak konuşulan bir Yunanca versiyonunu milli dil olarak kabul ettirip öğretmek ve konuşturma politikası izliyorlar.
Çetinoğlu: Pontosculuk meselesinde Rusya’nın rolü nedir?
Doç. Dr. Bilgin: Pontos Projesi’nin ortaya çıkışı ve gösterdiği gelişmeleri târihî olarak takip ettiğimiz zaman projeyi ilk şekliyle oluşturanın, sıcak denizlere inme politikasını takip eden Çarlık Rusya’sı olduğunu görürüz. Çarlık Rusya’sı, emperyal bir güç olarak ortaya çıktıktan sonra ısrarla takip ettiği yayılma politikalarını, zaman ve şartların müsaade ettiği yönlerde devam ettirmiştir. Çar Deli Petro (1689 – 1725) zamanında, Rusya kuzeyde denize ulaşmayı başarmış güneyde ise Karadeniz’e inmek için önemli adımlar atmıştı. Bundan sonraki hedef boğazlar ve Akdeniz.
…………………
Karamanlılar: Bu isimlendirme ilk defa 1553-1555 yıllarında kullanılmıştır. Türkçe’den başka dil bilmeyen, örf ve âdetler itibâriyle Anadolu’nen yerli halkı olan Türklere çok yakın olan Ortodoks Türklerdir. Sebebi bilinmeyen bir yanlışlık olarak Lozan Anlaşması’nın eki olan ‘Ahali Mübâdelesi’ ile Yunanistan’a gönderilmiştir. Yunan alfabesiyle yazıyor olmalarından başka Rum Ortodokslarla müşterek yönleri yoktur. (Kaynak: Nilüfer Erdem: Anadolulu Ortodoks Türkler. Ötüken Neşriyat, 2021)