Prof. Dr. Gazi Özdemir’in tespitlerinden bâzıları:
Celâleddin -i Rumî rûh’un yolculuğunu (Seyr-i süluk / sefer) Güneş’in yolculuğuna benzetir ve şöyle der: “Güneş’le Ay’a batmadan ne ziyan gelir? Sana batma görünür ama o aslında doğmaya hazırlıktır, yeniden doğmaktır.”
x
Kur’an’ı nasıl Allah’ın mesajlarını taşıdığı için, önemsiyor ve dokunulmaz diye değer verip özen gösteriyorsak, benzer bir şekilde insan başta olmak üzere, diğer tüm canlıları da Allah’ın enerjisini taşımaları ve yarattıkları olarak değerli görmeli ve dokunulmaz özenliliğini esirgememeliyiz.
x
Sufilerden Sadi: “İnsanlar, giysinin altındaki kişinin ne türden birisi olduğunu nasıl bilsinler? Mektûbun içinde ne olduğunu, ancak o mektûbu yazan veya açıp okuyan bilir.”
x
Celâleddin-i Rumî, çalışmaktan bir ibad / kulluk etme zevki tadamayanlara acımıştır.
x
Hz. Muhammed, ilim ve iman için şunu söylemiştir: “İman için ne güzel vezirdir ilim. İlim için ne güzel vezirdir, yumuşak huyluluk. Yumuşak huyluluk için ne güzel vezirdir, şefkatlilik ve şefkatlilik için ne güzel vezirdir sabır.”
x
Kur’ân, düşünceler ve mesajlar içermekte, yani cevizin içidir ve yenilecek kısmıdır. Elle tuttuğumuz kâğıt hâli ise kabuğudur. Dolayısıyla biz insanların cevizi kırmamız ve içine ulaşmamız, usûlüne göre içi çıkarmamız, nasıl yeneceği konusunda akıl yürütmemiz ve yutup vücûdumuza gıda olarak almamız gerekmektedir. Cevizi sâdece kabuklu hâli ile alıp saklamamızın bize herhangi bir yararı olamayacaktır.
Yine Kur’ân’ın okunup anlaşılmak ve üzerinde düşünülmek üzere indirilen temel bir ders kitabı olduğunu Mehmet Akif Ersoy şu kıt’ası ile de çok güzel vurgulamıştır:
“İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için.”
Burada Mehmet Akif Ersoy, Kur’ân’ın ölüler için değil, diriler için ve onların mesajları anlaması, düşünmesi ve buna göre yaşamasına vurgu yapmıştır.
x
Atatürk’e göre…“ İslâm dîni Arabistan ve Orta-Doğu sınırları içine hapsedilen bir Arap dîni değildir. Kur’ân da Evrenlerin ve insanların Rab’binden tüm insanlığa sunulmuş bir mesajdır. Allah’ın bilgisini kapsayan bu mesajı insanlığa duyuran Hz. Muhammed’dir. Bu duyuru, belirli bir ırk ve coğrafyayla sınırlı değildir. Bu duyuruyu kapsayan Kur’ân, Dünya’nın sonuna kadar sürebilecek bir zaman dilimine, çok farklı iklimlere, apayrı alışkanlık ve kültürlerin olduğu geniş bir coğrafyada yaşayan insanların olduğu geniş bir coğrafyada yaşayan insanların tümüne hitap edebilecek esneklikte bir kitaptır. Hz. Muhammed öncesinde Allah, kullarının gerekli olgunlaşma noktasına ulaşmasına kadar, onlarla içlerinden bazıları aracılığı (elçi olan peygamberler) ile ilgilenmeyi Allah oluşu gereği saymıştır. Fakat Peygamberimiz aracılığıyla en son dinî ve medenî gerçekleri verdikten sonra, artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın anlayış, aydınlanma ve olgunlaşma derecesi sâyesinde, her kulun doğrudan doğruya Tanrısal mesajı anlayabilme kabiliyetine eriştiğini kabûl buyurmuştur. Ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en mükemmel kitaptır.”
x
Atatürk bir sohbetinde (şöyle demiştir): “Bir dînin tabii olabilmesi için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dînimiz bunlara tamamen uygundur.”


