Şair ve Yazar Yavuz Bülent Bakiler’i daha orta mektep talebesi iken ne zaman, nerede ve nasıl yayınlanacağı belli olmayan Serdengeçti Dergisi’ndeki Cebeci Camii şiiriyle tanıdım(1959). Şairimiz diyordu ki “Cebeci Camii’nde ezan okunur/ Kapısı önünde fakir fukara/ Al git bu sevdayı başımdan rüzgâr/ Al git uzaklara” Duygusal” şiirin son dizesi şöyle biter “Ne güzel Rabbim, Rabbim ne güzel/ Türk İslam yaratılmak”
Bir dönemin şiir meraklılarının her yıl beklediği yıllık, almanak ve antolojilerde mutlaka yer alan ve hep okuduğumuz Cebeci İstasyonu şiirinde ise aşk fideleri filiz vermiş, dal olmuş ve çiçeğe durmuştu Yavuz Bülent Bakiler’de.
“Cebeci İstasyonu’nda bir akşam üstü/ İncecikten bir yağmur yağıyordu yollara/ Yeni baştan yaşıyorduk kaderimizi/ Sıcak bir kara sevda/ Yüreğimizin başına bağdaş kurup oturmuştu/ Acımsı, buruk!”
Harman, Yalnızlık, Duvak ve Seninle adlı şiir kitaplarının bir milyon sattığını söylerdi bana. Ben kendisinden daha fazla sevinirdim.
“Gözlerin İstanbul oluyor birden” dizesini nasıl açıklamalıyız?
Benim neslim ideoloji ve aşk ikisini birlikte yaşamadı, yaşayamadı ya da yaşatılmak istenmedi.
Ya hep ideoloji, ya da hep aşk.
Oysa ideoloji aşk ile bütünleşmezse cılız kalırdı, bunu geç öğrendik.
Avrupa’da Türk İzleri
Yavuz Bülent Bakiler ikisini birleştirdi; yüreği öne çıkardı, insana endeksledi.
Kendisiyle yüzyüze dostluğumuz TRT’de başladı(1976). Ben muhabir olarak girmiştim kuruma ve çok yeniydim. Kendisi benden birkaç ay önce. TRT’nin kiraladığı bir apartmanın zemin katlarındaki rutubetli bir odaya görüşlerinden ötürü mahkûm edilmişti. Başkent Ankara’da her yönetim değiştiğinde böyle gelişmeler olur. Ankara’da bürokrasi hükümetlere göre kaynak ve kadrolarını devreye sokar. Zaman dilimi Prof.Dr. Şaban Karataş yönetimindeki TRT Genel Müdürlüğü emrine girince Yavuz Bülent Bakiler de devrede buldu kendisini. Kurumda tertibim Prodüktör Mehmet Ali Özpolat’ın 16 dizi olarak hazırladığı Avrupa’da Türk İzleri Yavuz Bülent Bakiler’in metin yazarlığını üslendiği başarılı bir prodüksiyonla öne çıktı, reating rekorları kırdı. Hatta şairliğinin önüne geçti Yavuz Bülent Bakiler’in. Yabancı televizyonlara bile satıldı dizi.
Yeni bir dönem başladı artık. Defalarca ve ısrarla siyasi deneyime ısındırılan, hatta birinci sırada olmasına rağmen parlamentoya giremeyen Yavuz Bülent Bakiler böylece önemli bir sıçrayış yaptı, başardı. Bence daha da iyi oldu.
Sivil Toplumda Beraberlik
Daha önceki kamusal alanlarından sonra Kültür Bakanlığı’na da hizmet etti. Bakan ve hemşerisi Mükerrem Taşçıoğlu ile siyasi rakip olduklarından örtülü müsteşar yardımcısı olmasına rağmen bu rekabet sürekli artarak devam etti. Darbe sonrasında bakan olan ve her Avrupa seyahatinde eşine kürkler getiren Cihat Baban hikayelerini duyduğunda çok üzüldü. Bize nakletti. Hele bir Kültür Bakanının “Mehmet Akif’in mezarını Moskova’dan Türkiye’ye getireceğiz!” demesini yüreğine kabul ettiremedi. Ülkemizde kimler Kültür Bakanı oluyordu şaşıp durdu. Bakan Fikri Durmuş Sağlar ile medyada ciddi bir tartışmaya girdi. Görevden alınıp, sürgün edileceği sanılırken Başbakan Demirel tarafından danışmanlığa getirdi.
Birlikte Türkiye Yazarlar Birliği ve Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfını 14 arkadaşımızla birlikte kurduk. Şair, yazar ve politikacı İsmail Hakkı Yılanlıoğlu vakfımızın kuruluşuna çok katkı verdi, zaman ayırdı ama damadı Yavuz Bülent Bakiler’in daha faydalı olacağına inandı.
Yavuz Ağabey çok erken emekli oldu ve İstanbul’a taşındı. Yurtiçi ve yurt dışında konferanslara dahil oldu. Viyana ve Budapeşte’ye birlikte gittik. Ayşe Hanım kesinlikle eşinin konferanslar falan için seyahatlere çıkmasına şiddetle itiraz ediyor, telefonla konuşmasına bile müsaade etmiyordu.
“Vay Başıma Gelenler”
Yavuz Bey de bunu biliyordu. Ama aile bağları çok güçlüydü. Bir defasında aradığımda Ankara’da ameliyat olmuştu, ama İstanbul’daki ailesi üzülmesin diye kimseye haber etmemişti. “Ağabey en azından bizi bilgilendirseydin” desem de ailesine haber ulaştıracağımızı tahmin ediyordu. Hitabeti çok güçlüydü. Sordum, “Bu özelliği nasıl kazandınız?” diye. Bir Milli Eğitimin unutulması mimarı Tevfik İleri hayranı çıktı karşımıza. Sırf hitabet tarzını öğrenmek ve ülke sorunları hakkında bilgi donanımına sahip olmak için Tevfik İleri’nin her etkinliğini takip edermiş. İki can arkadaşı Kültür Bakanları Ağah Oktay Güner ve Namık Kemal Zeybek’in de hitabetleri ve birikimleri bir hayli fazlaydı. Üçü birlikte az göründü daha sonraları “Vay Başıma Gelenler”de limoniliklerini ideolojik değişim olarak ileri sürüyordu.
TOBB’daki bir sempozyumda tebliğ sunuyordum, Yavuz Bülent Bakiler de oturum başkanıydı. Birden bire konuşmamı kesti ve “Sayın Çiftçigüzeli bazen bazı harfleri yutarak konuşmayın” dedi ama moralim de bozulmadı çünkü kendimi biliyordum, iyi bir hatip değildim hele hele kendisi gibi hiç değildim.
“Akif’in Çağdaş Türkiye İdeali”
Sözün Doğrusu çalışmaları güzel Türkçemize olan duyarlılığındandır. Eleştirel düşünceye kimsenin hala tahammül edemediği bir dönemde bu çıkış dikkat çekmişti. Peki Fetöcü müydü? Zaman’da yazıyor, Samanyolu’nda programlar gerçekleştiriyordu. Kesinlikle hayır. Ankara başta olmak üzere, ülke yönetiminde sorumluluk almış herkesin ve siyasilerin Fetöye methiyeler dizdiği, hasretinden yanıp tutuştuğunu açıklayanlarla aynı döneme denk gelmişti. Çünkü o zaman diliminde yurtdışındaki okullarda güzel Türkçemizin öğretilmesi, İstiklal Marşımızın söylenmesi, Türk Bayrağının göndere çekilmesi iktidar ve muhalif liderlerin bile iltifatına mazhar olurken, Yavuz Beyin de etkilenmemesi bittabi mümkün değildi. Öyle ki bugün bu hususu eleştirenlerin de böyle bir kamburu çıkması muhtemeldir.
Ayrıca bir başka gazete ve televizyondan da teklif yoktu, imkân verilmiyordu. Mısır’da idam edilen Prof.Dr. Seyyit Kutup’un medyası olmadığı için diktatör iktidarın baskısı karşısında kendisine komünist-marksist gazetelerin teklifi ile oralarda yazıyordu. Peki Seyit Kutup komünist miydi? Şiddetle hayır.
İstiklalimizin yazarı Mehmet Akif’in son dönemde çektiği başta vatan özlemi olmak üzere üniversitedeki işinden el çektirilmesi, borçlarını ödemekteki zorlukları, sürekli takip edilmesi, yalnızlaştırılması ve hastalık gibi sıkıntıları kendisi aynen yaşıyormuş gibi bir ruh hali vardı. Yavuz Bülent Bakiler, Akif’e öylesine bir sevgi-saygı-minnet doluydu. Akif’in Kahire’ye gönüllü sürgüne gittiği dönemin yönetimine de bundan ötürü kızıyordu. “Mehmet Akif Ersoy’da Çağdaş Türkiye İdeali” adlı eseri bunun bir yansıması oldu. Yeni bir esere de başlamıştı. Yanlış anlaşılacağından ben ve ortak dostlarımız Oğuz Çetinoğlu ile Mehmet Şadi Polat’ın endişeleri vardı “Yaz ama yayınlama, kalsın. Zamanı gelince bakılır ve değerlendirilir” demiştik. Öyle de oldu. Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’nda kendisiyle halef-selef olmuştuk.
Yakup Kadri İle Yavuz Bülent Örtüşüyor mu?
Şimdi Peyami Safa’nın Türk İnkılabına Bakışlar’ını ilk değerlendiren bir aydın olan Yavuz Bülent Bakiler inkılap düşmanı mı? Şimdi buna cevap arayalım.
Macaristan’da o yıllarda TİKA Başkanı olan ve bugün Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğü görevi yapan Prof.Dr.Süleyman Kızıltoprak, Yavuz Beyle beni konuk etmişti. Macaristan’ın ünlü bütün Türkoloğlarının katıldığı, Budapeşte’de sorulu cevaplı bu toplantıda konu dışı da olsa her husus tartışıldı. Kimse kimseyi itham etmedi, kınamadı. Sonrasında da hep birlikte çay içtik, sohbet ettik.
Hafızası güzlü, ezber kabiliyeti yüksek Yavuz Bülent’ten bizzat dinledim. Mustafa Kemal Paşa’nın en güvendiği ve en yakınlarından, inkılapların savunucusu yazar-milletvekili Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile Hisar Dergisi’ne röportaj yapmak üzere buluşmuşlar. Kadro Dergisinin kurucusu, Kemalizmi değiştirmekle suçlanan, Zoraki Diplomat, Yaban, Bir Sürgün, Ankara, Sodom ve Gomore ile Panorama kitaplarının yazarı yazılmamak kaydıyla öyle şeyler anlatmış ki Yavuz Bülent bile şaşırmış. Yakup Kadri “söylediklerimi sakın ola ki yazma seni mahkemeye veririm sonra” demek mecburiyeti hissetmiş. Ufku açık Yakup Kadri’nin anlattıkları özgür düşüncenin gereği, yanlışların hatırlatılması, doğruların teşviki biçimindeydi. İlerde bunlar konuşulacak ve bir aydınımız çıkıp “neden ve niçin geç kaldık peki?” diye sorabilir. Bekleyip göreceğiz.
HASTA YATAĞINDA AYTMATOF
“Hüzün En Çok Bize Yakışır” diyen, “kitap” dendiğinde yüreğinin yağı eriyen Yavuz Bülent Bakiler Türkistan Türkistan, Üsküp’ten Kosova’ya eserlerinin yanında bir döneme damga vuran Serdengeçti Geldi Geçti, sonra Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamar, kılık kıyafeti müsait olmadığı için Ulus’tan Kızılay’a geçmesine müsaade edilmeyen Aşık Veysel, şaibeli bir helikopter kazasında şehit olan Muhsin Başkan, Efendime Söyleyeyim, Hatıraların Işığında ve bir ilk “Şiirimizde Ana” yazarına rahmet diliyorum. Son günlerinde gelgitleri olmaya başlamıştı, diyalize giriyordu ve 89 yaşında hakka yürüdü. Mekânı cennet olsun. Hasta yatağında bile Cengiz Aytmatof okuyordu rahmetli.
Yavuz Bülent Bakiler iyi bir insan ve aile babası, çok önemli bir yurtsever, milliyetçi saygın bir sanatçı, muhafazakâr örnek bir Türk-Müslüman entelektüeli, bağımsız bağlantısız olarak sivil toplumun bir önderiydi.