Anayasa Mahkemesi’nin (AYM’nin) kuruluş yıldönümü töreninde, AYM Başkanı Kadir Özkaya CB Erdoğan’ın huzurunda bir konuşma yaptı. Özkaya konuşmasında Kur’an’dan ve diğer kadim kaynaklardan da alıntılar yaparak, “Mahşer ortamındaki yargılanma”yı hatırlattı.
“Hiçbirimiz ebedî değiliz. Gün gelecek hepimiz için ortaya bir terazi konulacaktır… Bir gün mutlaka mizan kurulacak, hesabı bizlerden sorulacak. Yapılan iyilik veya kötülüğün hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, bir gün mutlaka karşımıza çıkacağı ve bizden bunun hesabının sorulacağı unutulmamalıdır” dedi.
Yargıya güven iyice azaldı. Hemen her güne, yargı eliyle yapılan siyasi sonuçlu operasyonlarla uyanıyoruz.
Bu ortamda Anayasa Mahkemesi Başkanının “Hakkın ayakta tutulması ve adaletin sağlanması bakımından en önemli sorumluluk hâkimlere düşmektedir. Hâkimler daima hak ve haklının yanında olmalıdır. Hiçbir neden, onları hakkı ayakta tutmaktan alıkoymamalı, adaletsiz davranmaya yöneltmemelidir. Herhangi bir dışsal etki altında kalmadan tarafsız bir tutumla özgürce karar vermelidirler” demesi önemlidir.
Ancak AYM Başkanının mahşer ortamına gelmeden de “hukuk devletinde” hiçbir hukuksuzluğun ve kötülüğün cezasız kalmayacağını, kanunlar karşısında herkesin eşit olduğu ve yargılamaya müdahale eden “dışsal etki” yaratanların da yargılanmaktan muaf olmayacağını vurgulaması yeterli olmalı idi.
Bunun yerine, benim de gönülden inandığım, “mahşer ortamındaki yargılamaya” atıf yapması mevcut sistem içinde yargının görevini yapamadığını görmekten kaynaklanmış olabilir.
Belki de AYM Başkanının dini referanslara başvurmasında muhataplarının başında “nas var, sana bana ne oluyor” diyen Cumhurbaşkanının orada olması etkili olmuştur.
**********************
Eski AYM Başkanı Da Mahşerdeki Hâkimi Hatırlatmıştı
Yeni AYM Başkanı Kadir Özkaya’nın bu konuşma metnini okurken bir yandan AYM’nin önceki dönem Başkanı Zühtü Arslan tarafından AYM’nin 61. Kuruluş yıldönümünde 25 Nisan 2023 tarihinde Cumhurbaşkanının huzurunda yaptığı konuşma aklıma geldi.
Zühtü Arslan bu konuşmasında Namık Kemal’i yargılayan hâkimin duruşu ve bağımsız karar vermesinde etkili olan “mahşer ortamında yargılanmaya” olan inancının etkisini anlatmıştı.
“Meşrutiyet Dönemi’nde ünlü şair ve yazar Namık Kemal yargılanmaktadır. Sanık Namık Kemal’i yargılayan İstinaf Mahkemesi Başkanı Abdüllatif Suphi Paşa’dır. Namık Kemal bu hâkime birkaç yıl önce yazdığı bir yazıda “mezar soyguncusu” demiştir.
Başta Padişah 2. Abdülhamid Han olmak üzere etkili yerlerden Namık Kemal’e ceza verilmesi yönünde telkinler yapılmaktadır.
Bunların etkisiyle, başta Namık Kemal olmak üzere hemen herkes mahkûmiyet kararı beklemektedir. Ancak beklenenin tersine, Namık Kemal’i hürriyetine kavuşturan bir karar verilmiştir.
Karar sonrası akşam, kızı Mahkeme Başkanı Suphi Paşa’ya bu kararı verirken korkup korkmadığını sorar. Suphi Paşa’nın cevabı tüm zamanların hâkimlerine unutulmaz bir ders niteliğindedir:
“Yarın Hünkârın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hâkim vardır ki, yalnız ondan korkarım!”
Bu konuşma Sultan 2. Abdülhamid’e iletilmiş fakat hâkim Abdüllatif Suphi Paşa görevine devam etmiştir.
**********************
İktidarın Bakışı
Şimdi AYM Başkanları Cumhurbaşkanının yüzüne karşı ahireti, mahşeri, ilahi adaleti hatırlatıp uyarılar yapabilmektedir. Bu uyarılar Osmanlı padişahlarına söylenen “mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” ritüeline dönüşmek üzeredir. Fakat etkisiz kaldıkları ve yargıya olan güvensizliğin artmasına çare olamadıkları görülmektedir.
Çünkü Cumhurbaşkanı aynı zamanda iktidardaki siyasi partinin genel başkanıdır. Partili CB işine gelmeyen kararlar verdiğinde AYM ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını bile uygulamamaktadır.
İktidar ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bir sene önce “Anayasa Mahkemesi artık milli güvenlik sorunudur. Mahkeme başkanı ve mahut üyeler devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, toplumsal huzur ve güvenliğin muarızı haline gelmişlerdir. Böyle gidemez, böyle bir mahkeme yapısı Türkiye’de yüksek yargı organları içinde yer alamaz, almamalıdır” demişti.
Bahçeli’nin AYM’yi kapatma niyetini garipsemedik. Çünkü “Erdoğan Anayasa uymuyorsa biz Anayasayı O’na uyduralım” diyerek Türkiye’yi tek adam yönetimine getiren bir siyasetçiden bu beklenirdi.
Bu durumda Yasama, Yürütme ve Yargı yetkilerini tek başına kullanma imkanına sahip devlet başkanına “mahşer ortamında yargılanmayı” hatırlatmak önemli ve değerlidir.Ancak bu hatırlatmaların olumlu bir etkisi olmasını beklemek, fazla iyimserlik olur sanıyorum.
**********************
AYM Başkanı İyi Niyetli Ama…
AYM Başkanı Kadir Özkaya da önceki dönem Başkanı Zühtü Arslan da iyi niyetli ve iyi birer hukukçu olduklarından şüphem yok. Ancak bu konuşmalarının olumlu bir etkisi olacağını sanmıyorum.
Çünkü Zühtü Arslan’ın hatırlatmasından bu yana hukuk devleti olmaktan daha da uzaklaştığımız açık.
Zühtü Arslan “Anayasal kimliğimizi oluşturan ilke ve değerlerin en büyük güvencelerinden biri bağımsız ve tarafsız yargıdır. Bu nedenle demokratik hukuk devleti olarak Cumhuriyet bizden yargı alanında da ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ yargı mensupları ister” demişti.
Türkiye’de bu özelliklere sahip hâkim ve savcıların sayısı hiç de az değildir. Siyasi davalarda “dışsal etkilerin” taleplerine göre karar veren az sayıdaki kötü örnek, halkın genel kanaatine çok olumsuz yansımaktadır.
İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısının kendi adliyesinde yaşanan HSK’ya bildirdiği gibi yasadışı bahis çetesi lideri, gasp çetesi lideri, uyuşturucu tacirlerinin tahliye edildiği vb vakalar yaşanıyor. Siyasi davaların haricinde bu gibi haberlerin de yargıya güveni azalttığı muhakkak.
Bu yüzden Türkiye’deki Yargı sistemine/ mahkemelere güvenenlerin oranı yüzde 22,5 mertebesine indi. (Area Araştırması- Nisan 2025). 2022’de yüzde 33 olan yargıya güven oranı ile Türkiye 38 OECD ülkesi içinde 36. sırada idi. Şimdi yüzde 22,5 ile herhalde son sıraya yerleşmiştir.
“Adalet devletin temelidir” sözü doğruysa bu sonuç tam olarak bir “beka sorunumuz” olduğunu göstermektedir.
