(Bir Müzik Dehası ve İstanbul Efendisi Kilisli Prof. Dr. ALAEDDİN YAVAŞCA

63

Oğuz Çetinoğlu sordu, Mehmet Cemal Çiftçigüzeli cevapladı

(Birinci Bölüm)

Oğuz Çetinoğlu: Kilislisiniz ve Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca ile komşuluk yaptınız. O günlerden hatırladıklarınızı okuyucularımıza nakleder misiniz? 

Mehmet Cemal Çiftçigüzelİ: Elbette. Kilis’in 1950’li yıllarında kentimizin bazı evlerinde ve özellikle kahvelerinde gramafonlar vardı. Zaman zaman bu gramafonların iğnesi taş plaktan daha modern ve yeni plakların üzerine inince yeni bir sesle “Ümitsiz bir aşka düştüm ağlarım ben halime” diye bir hicaz şarkı duyulurdu. Dedemi ve babamı bu kıraathanelerden yemek saati eve çağırmaya gittiğimde bu melodi öyle bir yansırdı ki bir müddet sonra bakmışız şarkı hafızamıza yer etmiş. Mırıldanarak söylerdik eve giderken. Sadece ben mi, babamın da en fazla söylediği şarkı idi bu melodi…

Okumaya meraklı talebeler bilirler yine 1950’li yılların sonunda İlhan Engin’in “İstanbul’da Aşk Başkadır” romanı da taşradakilere bir “Dersaadet” mutluluğu verir, İstanbul özlemi doğardı içinizde. Öyle bir örtüşürdü ki o yıllarda moda olan “Boğaziçi şen gönüller yatağı” şarkısı her yaş grubundakilerin yüreğini pır pır ürpertirdi. İstanbul rüyalara girerdi. Çoğu evde olmayan, ancak babamın ve dedemin özel merakıyla evlerimizin baş köşesine yerleşen, üzerinde işlemeli beyaz örtü konularak muhafaza edilen radyomuzdan saat 12.30’daki hem ajans haberlerini ve hem de İstanbul Radyosu’nda iki solist programını dinlemek olmazsa olmazımızdı. Sadece şarkılar dikkatimizi çekerdi ama ailemin hatırlatmasıyla dinlediğimiz şarkıların bestelerini Dr. Alâeddin Yavaşca yaptığını öğrenince daha bir başka heves ve heyecan içine girerdik.

Bu da yetmedi dedem zaman zaman “Bizim Dr. Alâeddin’in şarkısı çalıyor yine radyoda” der demez sevincimiz dışa vururdu. “Bizim Dr. Alâeddin” dediğini önce kendi öz dayım sanırdım. Meğer değilmiş. Tekye Camii’nin kabaltı kapısında evleri olan Dedemlerle, Cumhuriyet Meydanına açılan büyük kapısında da Hacı Cemil Efendi’nin evleri vardı. Komşuluk hukukları ve dostlukları çok fazla idi. Meğer Hacı Cemil Yavaşca’nın oğlunun adı Alâeddin imiş. Şarkıların bestekârı da Alâeddin Yavaşca imiş, dayım değilmiş. Anneannem Vakıfa Hanım anlattı; Dr. Dayım Alâeddin Demircan doğduğunda, Enver Hanım ile Hacı Cemil Beyin de bir çocukları olmuş (1926), ismini “Alâeddin” koymuşlar. Dedemlerin çok hoşuna gitmiş bu isim, aynı yıl ve ayda doğan Tekye Mahallesinin her iki çocuğunun da adı böylece “Alâeddin” olmuş. Her ikisi de Tekye Camii’nin avlusunda oynuyor, büyüyünce Kemaliye İlkokulu’na, sonra Kilis Orta Mektebi’ne gidiyorlar. Aileler gibi çocuklar da özel bir hukuka sâhip oluyorlar böylece.  Ortaokul bitince, Kilis’te Lise olmadığı için dayım İstanbul Kabataş Lisesine, Alâeddin Yavaşca da önce Konya Lisesine, bir hastalık geçirmesi üzerine de İstanbul Erkek Lisesi’ne yatılı giriyor. İki Alâeddin’nin beraberlikleri bununla da kalmıyor her ikisi de İstanbul Tıp Fakültesine girerek mezun oluyorlar. Bu da kâfi gelmiyor iki Alâeddin’den dayım üroloji, Dr. Alâeddin Yavaşca ise kadın doğum ihtisası yapıyor. Dr. Alâeddin Yavaşca İstanbul’da mesleğini icra ederken, Dr. Alâeddin Demircan ise bir müddet sonra Gaziantep Devlet Hastanesi’nde çalışmaya başlıyor. Ancak dostlukları vefat edene kadar devam ediyor.

Kadim şehir Kilis, her zaman tasavvuf, edebiyat ve musiki ile örtüşmüş bir kenttir. Eser sahibi çok ünlü mutasavfıfları vardır. Birkaç isim vermek gerekirse Mantık Âlimi Abdullah Enveri Efendi ve Abdullah Sermest Efendi hemen akla gelen ünlü âlimlerdir. Büyük Türkçü Necip Âsım Yazıksız, Kilisli Muallim Rıfat Bilge, Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın babası Avukat Kadri Beyi de hatırlayabiliriz.

Kilis’te o yıllarda her âilede Türk Sanat Müziği enstrümanlarından birini çalabilen en az bir kişi mutlaka vardır. Örnek vermek gerekirse Yavaşcalar önde gelen bir ailedir ve öyledir. Ben daha ilkokulda iken Yavaşcaların evlerinin önünde geçerken koro halinde söylenen şarkılar duyar, ud sesiyle Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye romanını hatırlar, köşeye çekilir dinlerdim. Kilis’te yan komşumuz Öğretmen Ulusoyların evinden de çoğu zaman meşk sesleri gelirdi. Anne Essüm Hanım, çocukları Nâhit Bey de bu meşklerde ud ve keman çalarlar, şarkıya iştirak ederlerdi. Rahmetli Meliha yengem de ailemizde ud çalan ev hanımlarından biriydi. Kilislilerin müziğe karşı özel bir alâkası vardır. Düğünlerde cümbüş, darbuka eşliğinde gerek gelinle damadın evinin arasında, gerekse damadın yatsı namazı için camiye gidişinde düğün alayı yürürken mevlithanlar kasideler okur, zaman zaman durarak da şarkılar ve türkülerle oynarlardı. Bu oyunlara bazen köçekler de iştirak ederdi. Böylesi bir gelenek hâlâ devam ediyor. Bir başka oluşum da bir zamanlar yine Kilis’te dörtlü fasıl ustaları mevcuttu. Kemanda Osman, Klarnette Kör Hayri, Cümbüşte Aziz ve darbukada Havar adındaki sanatkârlar uzun yıllar faslılar yaptı.

Bugün bile Kilis’te yıllardır devam eden Kilis Musiki Derneği, mimari yapısı bölge taşlarından inşa edilmiş havışlı-avlulu klasik bir Kilis evinde faaliyetine devam etmektedir. Bu önemli sivil toplum kuruluşunda kamu desteği olmadan çok güzel programlar, konserler, etkinlikler yapılmaktadır.

Bu çerçevede Alâeddin Yavaşca eserlerinden oluşan konser de verilmektedir.

Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca daha altı yedi yaşında iken bile evlerinin bitişiğindeki Tekye, diğer adıyla Canbolat Paşa Camii’nde okunan ezan ve salâları dikkatle dinliyor. Bu dikkat aileyi sevindirmektedir. Çünkü Hacı Cemil Yavaşca’nın da sesi çok güzeldir, bir şeyler söyleyince kendini dinlettirir. Ayrıca abla ve ağabeyleri dâhil bütün aile ud çalıp, şarkı söyleyebilmekte, kendi aralarında meşk yapabilmektedir. Yavaşca ailesi ayrıca çok zengin bir taş plak koleksiyonuna sâhiptir, arşivleri bulunuyor. Ev müzik ile iç içedir. Hal böyle olunca Kilis Halk Evi’nde de ayrıca hem nota, hem müzik dersleri alır Alâeddin Yavaşca, hem de Zihni Çelikalp’ten keman dersleri.

İstanbul’da okurken lisede Öğretmeni Hakkı Süha Gezgin’den aldığı edebiyat ve müzik dersleriyle iyi beslenir. Hakkı Süha Gezgin’in Beşiktaş Akaretlerdeki evinde meşklere katılır. Tanburi Cemil Bey ve Dr. Tanburi Selahattin Tanur ile de tanışmıştır artık. Sonra meşk meclisine katılan onca maruf insanla da. Daha Tıp Fakültesinde talebe iken de Üniversite korosuna girmiş, koronun solistliğine getirilmiştir. En sonunda İstanbul Radyosu Sanatkârı olmuştur (1950). Hocaları ise Sadettin Kaynak ve Zeki Arif Ataergin’dir. Bundan sonra meşk ile başlayan musiki hayatı koro şefliği, hocalığı, Bestekârlığı ile büyüyerek devam etmiştir. Bunun yanında gerek hekimliği, gerek ressamlığı, gerek güftekârlığı ve gerekse Bestekârlığı yanında ses üstünlüğü ve gırtlak ayrıcalığı da önce çıkmıştır. Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarını kurdu-1976. İki yüzün üzerinde ödül alan Sanatkâr 654 eser besteleniştir. Yurtiçinde ve dışında konserler vermiştir. Son olarak İstanbul Haseki Hastanesi Başhekimi olarak vazife yaptı ve 1990 yılında hekimliği bırakarak kendisini tamamen musiki çalışmalarına verdi. Tedâvi gördüğü hastanede 95 yaşında hayata gözlerini yumdu. (2021) Fatih Camii’ndeki cenâze namazını Ömer Tuğrul İnançer kıldırdı ve Beşiktaş Yahya Efendi Türbesi Haziresine defnedildi.

Saz eserleri, peşrev, saz semaisi, medhal, ara nağmeler, marşlar, edütler ustası, 400’ü TRT repertuvarında 654 eserin bestekârı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın görüşlerine gelince, bunu Oğuz Çetinoğlu’na yaptığı açıklamalarda detaylarıyla buluyoruz. Buna göre; insanlarımız, toplumumuz, sanatseverlerimiz genel kültüre sâhip olmalıdır. Edebiyat, müzik bilgisi şarttır. Şuurlu olmak daha da önemlidir. Piyasa üslubundan ve lüzumsuz bilgilerden arınmalıdır. Bunlar için bedel ödenmesi gerekirse, ödenmelidir. Türk musikisi ibadet gibi ilahi bir musikidir. Musiki yüksek aşk, yüce duygu, insan ve tabiat sevmek, ufuk ve eğitime endekslidir. Eğitimimiz ise san’at görüşümüze kapalı devam ediyor maalesef. Çözümü ise erbabıyla istişâre etmek, fikir teatisinde bulunmak ve hayata geçirmekle başlar.

Çetinoğlu: Müzikle alâkalısınız. Merhumun ebedî âleme intikalinden sonra geçen 3 yıl zarfında; radyolarda, televizyonlarda ve kültür çevrelerinde Alâeddin Yavaşca’yı anma programları tertip edildi mi? 

Çiftçigüzeli: Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca vefatından sonra program yapıldı mı doğrusu tâkip edemedim. Ancak Kilis’te adının verildiği Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Kültür Merkezi’nde Kilis Musiki Derneği tarafından geçen ilkbaharında (2022) bir konser verildiğini biliyorum. Medya ağı ve özellikle sözlü ve görüntülü medya hızla büyüdüğünden mi nedir tâkip etmek güç oluyor. Ayrıca Türkiye gündemi de siyaset ağırlıklı, sivri ve kirli dilli kısır çekişmelerle dolu olduğundan; sanat, müzik, edebiyat ve medeniyet hareketi konusundaki programlara yeterli yer verilmiyor. Ancak konuya alakalı olanlar medya kupür ve görüntülerini sahasında uzman belli şirketlere abone olarak izleyebiliyorlar.

Böyle bir vefanın ve programın odak noktası esasında İstanbul’dur. Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’nın hem hekim olarak ve hem sanatkâr, bestekâr olarak hizmeti en fazla, hatta hep İstanbul’a ve Fatih Semtine vermiştir. Dolayısıyla önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi, sonra ikamet ettiği Beşiktaş ve Şişli Belediyeleriyle, mesaisinin tümünü geçirdiği ve günümüzde kültür programlarının önde olduğu Fatih ve Zeytinburnu Belediyelerimize böyle vefa dolu bir anma etkinliği yakışır.

Bir örnek vermem gerekirse 28 Ocak 2023’te yüzlerce yıllık musiki târihimize ait derin birikimi günümüze bağlayan ses “Geceyi Aydınlatan Seda Kâni Karaca” adıyla Fatih Belediyesi çok etkileyici bir program yapmıştı. Programda Kâni Karaca’nın enstrümanlarının, müzik hayatına dair özel eşyalarının, plaklarının, kasetlerin, CD’lerinin, kullandığı cihazların ve aile albümünden fotoğrafların yer aldığı bir sergi açılmıştı. Büyük Usta Kâni Karaca’nın kendi anlattıklarından yola çıkılarak hazırlanan sözlü târih çalışması da kitap olarak bastırılmış ve o gün sanatseverlere dağıtılmıştı. Sunumunu Mehmet Güntekin’in yaptığı Kâni Karaca Konseri de bir özlemle izlenmişti. Meğer böylesi etkinliklere susamışız da henüz fark edebildik. Aynı biçimde böyle bir programı Fatih Belediyemiz neden yapmasın ki? Kâni Karaca ve Alâeddin Yavaşca gibi kıymetlerimizin sayısı maalesef bir elin parmakları kadar bile değil.

Fatih belediyesi Sanatkâr Hüseyin Kıyak’ın hazırlayıp sunduğu Aziz İstanbul Dede Efendi’den Tanburi Cemil Bey’e adlı program gibi Türk Musiki Târihi için referans teşkil edecek önemli müzik programlarına devam ediyor. Bunlardan bir başkası da neden Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca olmasın?

Bu çerçevede bir aydın sorumluluğu içinde Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu Şefi Sanatkâr Mehmet Güntekin ile görüşerek, “sanatseverler için aynı Kâni Karaca gibi yeni bir program Alâeddin Yavaşca için de yapılamaz mı” diye sordum. Mehmet Güntekin o zerafeti içinde elbette yapılabileceğini belirtti ve adres gösterdi; “Fatih Semtinde ikamet eden merhum sanatkârmız Kâni Karaca programını Fatih Belediyesi rica etti, biz de bu ricayı yerine getirdik. Gerçekten çok şık bir program oldu.” Durum anlaşıldı. Bizim de Şişli veya Beşiktaş Belediyesi ile görüşerek, yahut İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile temasa geçerek Alâeddin Yavaşca için bir program talep etmemiz gerekiyor. Çünkü rahmetli Alâeddin Yavaşca Beşiktaş’ta adının verildiği sokakta oturuyordu. Bunu girişimi ilk fırsatta başlatacağız.

Çetinoğlu: Merhum Yavaşca hayatta iken: ‘Bir sanatkârın hayattayken bu derece vefâlı, kadirşinas, fedâkâr dostlara sâhip olması ne büyük bahtiyarlık’ demişti. Vefatından sonra o vefâlı dostlar fedâkârlıklarını devam ettirdiler mi? İzlenimlerinizi lütfeder misiniz? 

Çiftçigüzeli: Estağfurullah! Büyük Musikişinas Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca’ya özellikle kamu yayıncılığı ve konuyla alakalı fakülte, akademi, konservatuvar, kurs, okul ve sivil toplum kuruluşlarının ilgisi devam etmek mecburiyetinde. Maalesef alternatifi yok bu büyük ustanın. Ayrıca sahasında da böyle ustalar çok fazla çıkmıyor. Çünkü beklentisi olmuyor sanatkârın. İnancı gereği sanat yapıyor, musikiyle meşgul. Dolayısıyla ömrünü bu sanata veren ustaların sayısı az, vuslata erince yeri de zor dolduruluyor. Hâlâ musiki ile olan telif yasası değişmediği için bestekârlar için eğer gönüllü ve işini seviyorsa başka, bundan maişetini temin ediyorsa daha başka şekilde yansıyor.

Çetinoğlu: Neler yapılabilirdi? 

Çiftçigüzeli: Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Üstadı anmak, unutturmamak, eserlerinin radyo ve televizyonlarda yayınlatmak, adına düzenlenecek konserleri hayata geçirmek, mevcudu kalmayan CD ve pakların yeniden sanatseverlere ulaştırılmak, adına beste yarışmaları yapmak biraz da kamunun, meslek kuruluşlarının, akademilerin ve ailesinin himmetiyle topluma yansıya bilir. Böylesi gelişmelerin batıda çok büyük örnekleri vardır. Mesela Geothe, Bethoven, Mozart vs Enstitüleri gibi.  Bendenizi ve eşimi Polonya’nın Başkenti Varşova ziyaretimde tur operatörü ekibimizi genç yaşında ölen Polonyalı Bestekâr  Frederic François Chopen’nin (1810-1849) eserlerini çalındığı bir konsere götürdüler. 20 kişilik bir salondu. Siyah fraklar içinde bir sanatkâr gelerek piyanosunun başına geçti 15-20 dakika çaldı, sonra selâm vererek ayrıldı. Bu konser her saat başı gelen turistler için yenileniyordu. Konuklar 20 euro vererek konseri tâkip etti. Kültür ve turizm Bakanlığı katkı vererek böyle bir program yapabilir. Doğu toplumu da kendisine ulaşıldığında Türk Müziğine sımsıcaktır. Irak Diktatörü Saddam Hüseyin hayatta iken bir grup gazeteciyi İran-Irak savaşını tâkip etmelerini sağlamak maksadıyla Bağdat’a davet etmişti. Sanki savaşta değil de başarılarından dolayı normal bir düzene geçmiş havası veriyordu bize. Esir kamplarını da dolaştık. Bir akşam da kaldığımız çok lüks El Reşit Oteli’ne değil de, sâdece hükümet üye ve bürokratlarının yahut yakınlarının girebildiği bir gece kulübüne götürdüler. Zengin bir fasıl heyeti vardı. İkram da zengindi. Müzisyenlerin çaldıkları ve söyledikleri melodiler kulağımıza hiç yabancı gelmedi. Hatta bir ara Arapça olarak bir İstanbul Türküsü “Üsküdar’a gider iken oldu da bir yagmur”u söylemeye başlayınca bizim heyet de Türkçe olarak iştirak ettik. Koro şefi daha sonra yanımıza gelerek bize teşekkür etti. Bu eseri nereden öğrendiğimizi sordu. Bu melodinin bir İstanbul Türküsü olduğunu söyleyince itiraz etti, tamamen Bağdat menşeli olduğunu savundu. Ben o zaman “yıllarca ortak bir kültür ve medeniyetin insanlarıydık. Birdik, beraberdik; İstanbul’da olan Bağdat’ta da oluyordu.” Diye cevap verdim, koro şefi şaşırdı, kafası karıştı. Başta Alâeddin Yavaşca bestelerinden konserleri özellikle Ortadoğu ve İslam coğrafyasında yaygınlaştırabiliriz. Ayrıca Kanada’dan Avusturalya’ya kadar nereye giderseniz gidiniz ciddi bir Türk nüfus var, bu şarkıları heyecanla bekliyorlar. Devletlerin kültür politikası bunlarda etkili oluyor ve olacak.

Çetinoğlu: Besteleri hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? 

Çiftçigüzeli: Merhum Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Kilis’i hiç ihmal etmezdi. Bir defasında adının verildiği müze evinde sohbet ettik. Kendisine “Türk Sanat Müziğinin özellikle gençler arasında yaygınlaşması için bestelerin biraz da onlara göre daha fazla duyarlı olması gerekiyor” dedim ve Yıldırım Gürses’i misal verdim. O günlerde her şehirde, radyo ve televizyonlarda Yıldırım Gürses’in Gençliğe Veda, Sonbahar Rüzgârı, Güller Ağlasın, Affetmem Asla Seni gibi şarkıları çalıyordu. Alâeddin Yavaşca yumuşak, kibar, mütevazı, ancak donanımlı bir usta olarak bana döndü “O çok sesli müzik” dedi. “Sorun da o zaten” Hiç sesimi çıkarmadım. Ancak bunu bir yazı konusu yaparak röportaj halinde yayınladım.

(Devam Edecek)

Önceki İçerikİnsan  Denen  Nokta
Sonraki İçerikBir Müzik Dehası ve İstanbul Efendisi Kilisli Prof. Dr. ALAEDDİN YAVAŞCA
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.