“Hoşgörü, yapılan her şeyin kolayca kabul edilip onaylanması değildir. Hoşgörü, başkalarının görüşlerini anlama yeteneği ve acı bir duygu beslemeden, anlayışlı bir tartışma arzusudur (Macintosh).
Bir önceki yazımızda, hoşgörünün anlamını, nasıl yapılması gerektiğini çeşitli misallerle açıkladık. Ancak hoşgörünün sınırlarını belirleyemezsek, hoşgörü adına yanlış ve hatalı yaklaşımlarda bulunabiliriz.
Hoşgörüde aşırılığa kaçılmamalıdır. Hoşgörülü olmanın fazlası, “boyun eğmek ve aşırı fedakâr olmaktır” ki, bu yaklaşım hoşgörü değildir. Dikkat edilmesi gereken nokta, “hoşgörünün insanın kendisine ve diğer insanlara zarar vermeyecek” ölçüde olmasıdır.
Kendi haklarımızı korumadan, karşımızdakinin davranışlarına göz yummak ve görmezden gelmek de hoşgörü olarak tanımlanamaz. Hoşgörüde denge kurabilmek, kişinin kendi haklarını ve sınırlarını korumasıyla mümkündür.
Hoşgörü; “haksızlığa, zulme, milli ve manevi değerlere hakaret edenlere, aşağılayanlara, evrensel değerlere aykırı duygu düşünce ve davranışlara, ötekileştirme ve ayrımcılığa boyun eğmek ve rıza göstermek” de değildir.
“Şiddet yanlısı olanlara, kin ve nefret duygularıyla acımasızca davrananlara, aşağılayıcı, küçük düşürücü davranışlarda bulunanlara, ahlaki normlara aykırı davrananlara, tüm canlılara, doğaya zara verenlere razı olmak” hiç değildir.
İnsanlar arası ilişkilerde dengeyi koruyan ve onları birbirlerine yaklaştıran hoşgörüdür. Ancak hoşgörü; “kişinin her konuda hem fikir olması, aldırmaması, olaylara kayıtsız kalması veya kendi inançlarından ve öz benliğinden taviz vermesi” de değildir.
Hoşgörü, insan hayatını düzenleyen, karşılıklı saygı, huzur ve barış ortamını pekiştiren, insanlar arasında olumlu düşünce ve duyguların ortaya çıkmasına imkân veren bir değerdir. Farklılıkların bilincine vararak, değişik düşünce ve kimliklere anlayışla bakabilmektir.
Hoşgörü, huzurlu bir toplum hayatının vazgeçilmez unsurlarından biridir. Yunus Emre’nin “Yaratılanı hoş gör, Yaratan’dan ötürü” sözü davranışlarımızın temel ilkesi olmalıdır.
Düşmanını bile dost gözüyle gören ve düşmanlığı içindeki düşmanlık duygusuna karşı kullanmayı öğütleyen Mevlâna’nın ve Yunus Emre’nin tüm dünyada takdir edilmelerinin ana nedeni, insanları ayırt etmeden sevmeleri ve tüm insanları bir bütün olarak kucaklamalarıdır. Sadece sözleriyle değil, hayatlarıyla da bunu göstermişlerdir.
Mevlana’nın “Kim olursan ol gel!”, Yunus Emre’nin “Sevelim, sevilelim, bu dünya kimse kalmaz!” sözleri, sevginin ve hoşgörünün en nadide örnekleridir.
Her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan, sevginin, barışın, kardeşliğin ve hoşgörünün sembolü olan Mevlâna ve Yunus Emre örnek alınacak hoşgörü ve sevgi âşıklarıdır.
Hoşgörülü olamayan kişiler, aşırı katı kurallara sahiptirler ve başkalarına yönelik aşırı eleştirel yaklaşırlar. Genellikle acımasız standartlara sahiptirler. Kendisine göre hata yapmış veya kendisi için doğru olmayan davranışlar gösteren kişilere yönelik acımasızlık içeren cezalandırıcı bir tutuma sahiptirler. Kendi standartlarına uymayan kişilere katlanamama eğilimleri vardır.
Hoşgörüsüz kişiler genellikle ben merkezli olur, hiçbir şeye katlanamaz ve çoğunlukla insanları bilinçsizce kendi bakış açılarına göre değerlendirip yargıya varırlar. Bu tür insanların etkileşimde bulunduğu çevrelerine, hatta kendi aile yapılarına bile yadsınamayacak derecede olumsuz etkileri vardır.
Bu nedenle kendilerinin ve başkalarının hatalarını affetmekte güçlük çekerler. İnsanların hatasız olamayacağı ve farklılıkları olabileceği gerçeğini görmek istemezler.
Hoşgörü ortamının oluşması için insanların birbirini sevmesi gerekir. Hoşgörüyü besleyen sevgidir. Sevginin olduğu yerde hoşgörü, sevgisizliğin olduğu yerde ise tahammülsüzlük vardır.
Hoşgörülü olabilmek için; önyargıdan uzak olmak, ben merkezli olmamak, yanlış toplumsal baskılardan etkilenmemek, şiddet yanlısı olmamak, öteleme duygusu taşımamak, yani insani değerlere aykırı hareket etmemek gerekir.
Hoşgörülü bireyler, farklılıklara saygılıdırlar, nesneldirler, geniş bakış açısına sahiptirler. Empati yeteneğine sahiptirler, sabırlı ve eğitimlidirler. Demokratiktirler, etkili iletişim becerilerine sahiptirler. Engin bir sevgiye, olumlu bakış açısına sahiptirler. Sorgulayıcıdırlar, tutarlıdırlar ve zengin bir kültüre sahiptirler. Yeni fikirlere ve düşüncelere açıktır.
Hoşgörülü insan, bir kişiyi o andaki davranışlarına göre değerlendirmez. Tavır almadan önce bir süre düşünür ve böylece yanlış yargı ve tutumlardan uzaklaşmış olur. Alçak gönüllülüğü elden bırakmaz ve ona göre davranır. Çünkü her insanın farklı ve kendine özgü olduğunu bilir. Yaşam biçimlerine, düşünce sistemlerine, inançlarına saygı göstermek gerektiğinin farkındadır.
Bugün her zamankinden daha fazla iyilik ve hoşgörüye ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Olumsuz birçok davranışın sebebi, yeterince hoşgörülü olamamaktır. “Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayat da anlamsızdır”
Hoş görmek, insanın taşıdığı en yüce erdemlerden biridir. Hayatımızın merkezinde yer alan bu anlayış, kendin gibi olmayana tahammül etmek, onu düşünmeye çalışmak, onu dinlemeye çalışmak, onun düşüncelerine, davranışlarına, sözlerine tahammül etmektir.
Hoşgörü, kişinin kendi negatif yanlarını görerek düzeltmeye çalışması, hem de karşı tarafın negatif yanlarına katlanması, tahammül etmesi, zarar veren davranışları düzeltmesi için adım atmak demektir.
Hoşgörü; hataları düzeltebilmeyi, haddi bilmeyi, kendini bilmeyi aynı zamanda kendi gibi olmayana saygı göstermeyi, onu anlamayı ve bilmeyi ve ona sevgi ile yaklaşmayı gerektirir.
Birlikte yaşayabilmek için, huzurlu ve mutlu bir yaşam için, insanların birbirine saygılı olması için, çağdaş bir toplum için, toplumların devamı için, kendimize de hoşgörü beklemek için hoşgörülü ve erdemli olmak zorundayız.
Sevgiyle kalın.