“Türkiye’de neden pahalılık var? Niye enflasyonist politikalar uygulanıyor? Niçin fakir, bitap düştük? Açlıkla niye karşı karşıyayız derseniz? Yıllar önce yazılan bu yazıyı dikkatle okuyunuz! Hepimiz ama özellikle dediklerimizi ısrarla dikkate almayanlar suçludur…”
Türkiye birtakım gelişmeler yaşıyor. Güneydoğu sınırları ateş içinde, bölücülük dur durak demeden çalışıyor ve destekleniyor, Türk halkı kurbanlık koyun gibi akıbetini bekliyor ve hükümet kurulsun mu seçim mi olsun diye tartışmalar sürüp gidiyor.
Ancak bu arada Türkiye’nin tam bir işgal altında olduğu da gözümüzden kaçıyor.
Bu nasıl bir işgaldir diye sorarsanız söyleyeyim; finans sektörü yabancıların elinde, sermayesinin tamamı yabancılara ait otuz binin üzerinde şirket ülkemizde faaliyet gösteriyor, madenleri işletme imtiyazı yabancılarda, özelleştirmeler sayesinde kamu zenginlikleri yabancılara verildi, toprak satışı derseniz kapanın elinde kalıyor ve bunun gibi daha birçok gelişmeyi sayıp dökmek mümkün.
Bu işgal değil de nedir?
İlla ki; yabancı orduların gelip çizmeleri ile yurdumuzu çiğnemesi mi lazım?
Alın size, sizin de içselleştirdiğiniz bir işgal hadisesi! Küresel devletler ve sermaye, Türkiye’yi işgal etti. Biz de buna kendi rızamızla göz yumduk.
Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığından emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin yazdığı “Kozmik Oda” adlı kitapta; ülke istihbaratının 1950’li yıllarda ABD’nin kontrolünde olduğunu ve Hakan Fidan’ında görev yaptığı sürede, MİT içinde ABD ve İngiltere’nin etkisini azaltmakla övündüğünü söylüyor.
Gelde ağlama! Hangi birine eleştiri getireyim? Ülke onlarca yıldır bu halde iken halimizi tarif etmek için “işgal” lafı bile az kalır.
Düzen işte bu düzen!
1919 – 1923 arasında Mehmetçiğin temiz kanı üzerine verilen mücadele sonrasında ülkeyi getirdiğimiz nokta, tam bir işgal vaziyeti!..
Hükümeti kursak ne olur, kurmasak ne olur? Önemli olan bu işgali sona erdirebilecekmiyiz sorusuna cevap bulmaktır.
Bugüne gelişimizdeki en önemli yanlışlar içeren görüş ve uygulama “günü kurtarmak için yapılan politikalar”dır.
Bu tavizkar politikaları uygulayanların iki temel felsefesi vardır. Birincisi ne olursa olsun devlet varlığını sürdürmek ve böylece süre kazanmak (kime karşı acaba?) ikincisi ise halka güvensizlikten dolayı “acı reçete”leri uygulayamamaktır.
Ama ister iyi niyetle ister kötü niyetle ne yapılırsa yapılsın, Türkiye’nin işgali önlenememiştir.
Şimdi Türkiye’yi işgalden kurtaracak ve Türk varlığını devleti ile birlikte ilelebet var edecek politikaların uygulanması zorunluluğu önümüzde durmaktadır.
Bunun için Türklerin bir milli şuurla hareket etmesine ve sağlam bir milli iradeye ihtiyaç vardır.
Hiçbir şey için geç kalınmamıştır. Yeter ki; gerçekleri bilelim ve ona göre hareket edelim. Onun için ilk yapacağımız iş kendimizle yüzleşmektir.