Devletler insanlar gibidir; doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Osmanlı Devleti uzun yıllar dünya târihinin büyük gücü olmuş ve hemen her yerde ve her konuda etkisini göstermiştir. Dostluğu güvenilir, düşmanlığından çekinilir olmuştur. Ne var ki; etrafında bulunan toplumlar değişen zaman şartlarında ilmî gelişmelerden daha fazla faydalanma yollarını keşfetmişler ve Osmanlı’nın önüne geçmişler, Osmanlı gelişmeleri tâkip edememiş ve gerekli tedbirleri alamamıştır.
Yüzlerle ifâde edilen atlıların çadırdan başlatıp saraya ulaştığı yürüyüş tersine dönmüş, saraydan sürgüne giden yollara düşülmüştür. Osmanlı; tâbir uygunsa, Türkiye Cumhuriyeti’ni doğururken ölen bir anne gibidir. Bu sebeple târihimizi en iyi şekilde bilmek ve istifâde etmek bizim birinci dereceden vazifemizdir.
Saraydan Sürgüne uzanan yolda; sıraya dikkat edilmek suretiyle, devletin nasıl duraklama, gerileme ve çöküş dönemlerine girdiği anlatılıyor. Mümkün olduğunca, Osmanlı’ya derin bir şekilde tesir eden hâdiselere yer verilmeye ve padişahların şahsiyetleri tanıtılmaya çalışılıyor. İnanılan istikamette, yaptıkları hoş görülmeyen şahsiyetlerin tenkit edilmesi de ihmal edilmiyor.
Yazarın ifâdesiyle eserin, kuru târih bilgileri veren asık suratlı bir kitap olmaması için, tabîi konuşma üslûbu tercih edilmiştir.
Nâzım Tektaş’ın telif etiği, OSMANLI TÂRİHİ serisinin 2. Kitabı olaneser, 13,5 X 21 santim ölçülerinde ve 623 sayfadır.
HAYAT YAYINLARI:
Nişancı Mahallesi, Dâvutpaşa Caddesi Nu: 26/1 Eyüp 34050 İstanbul. Telefon: 0.212-613 11 00 Belgegeçer: 0.212-613 11 55 www.hayatyayingrubu.com e-posta: hayat@hayatyayinlari.com
KIASA KISA… KISA KISA…
DÜNYÂ DÜNYÂ İÇİNDE
Ayşe, kuzeninin yanındaki bir sedire uzandı. Sonra ne olduysa oldu ve kendisini anneannesinden kalma sandığın başında buldu. Sandıktan sararmış bir kâğıt çıktı. Kâğıtta çok tuhaf bir târif vardı. Bir yemek târifi olamazdı.
Öyleyse neydi?
Ayşe çok meraklandı. Sonra da arkadaşı Hakan’la bu esrârengiz târifi uygulamaya koyuldu. Böylece hayaller ile rüyâlar birbirine karıştı. Kendilerini farklı dünyalarda buldular.
Filiz Özdem’in hazırladığı, Buket Topakoğlu’nun resimlendirdiği çocuk kitabı 13,5 x 19,5 santim ölçülerinde 88 sayfadır.
YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK:
İstiklal Caddesi Nu: 161-161/A Beyoğlu 34433 İstanbul. Telefon: 0.212-252 47 00
Belgegeçer: 0.212-293 07 23 www.ykykultur.com e-posta: ykypazarlama@ykykultur.com
SARAYIN SESİ HALKIN NEFESİ
Kitabın ön sözünde eserden bahsedilirken şu bilgiler veriliyor: ‘Osmanlı dönemi mûsıkî hayatını konu alan bu çalışma, Osmanlı mûsıkî kavramlarının zengin içerikleri ve çağrışımları yönünde çoğalıp genişleyerek, aynı zamanda türkülerin derin târihini de ihtiva eden kapsamlı bir esere dönüştü. Çünkü Osmanlı’nın özünde Türk, mûsıkînin özünde türkü vardı. Türkü, Türklere has ezginin adıydı ve Türk’ün de türkünün de lisanı Türkçeydi.’
Bayram Bilge Tokel’in hazırladığı eser, 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde ve 408 sayfadır.
KAPI YAYINLARI:
Ticarethâne Sokağı Nu: 53 Cağaloğlu, İstanbul. Tel: 0 212-511 53 03
e-posta: bilgi@kapiyayınlari.com / www.kapiyayinlari.com
İKTİBAS
CUMHURİYETİN İLK YÜZYILI 1923-2023:
Hafızası zayıf bir millet olduğumuz yönündeki bütün iddiaları geri itmeye ve hâfızamızı yoğurarak şuur hâline getirmeye yardımcı olacak bir kitap.
Yıllardır târihimiz üzerindeki emeğini eksik etmeyen ve bakışını yaşadığımız coğrafyayla sınırlandırmayıp dünyâ yüzeyine yayan değerli târihçimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı bu sefer bizleri Cumhuriyetin kurulması ile yeni bir perspektif edinen modern Türkiye’ye götürüyor. Gazeteci İsmail Küçükkaya soruyor, Prof. Ortaylı cevaplandırıyor. Cevaplar sözlü veriliyor gibi görünse de aslında târihçimizin zihnî plânlaması ile vücut bulmuş. Meselelere belli bir bakış alanından yaklaşılmış.
Kitabın târih ibresi Türk’ün kim olduğu sorusundan başlayarak Cumhuriyetin milliyetçi karakterine, cihanşümul bakış açısından Türkiye Cumhuriyeti’nin bugününe ve yarınına kadar geniş bir alanı dile getiren soruları doğuruyor ve sorular cesur yorumlarla cevap buluyor.
Türkiye târihinin şuur kaybı yaşadığı bölgeleri eşeleyen kitap, gelecekteki Türkiye görünümünü oluşturmaya yönelik çalışma yapmak isteyenler için de bir kültür ve hatırlatma haritasıdır.
‘Cumhuriyetin İlk Yüzyılı’nda konuşulmamış bir şey bırakılmamış’ desek yeridir.
Sunuş yazısında Prof. Dr. Ortaylı şöyle diyor:
‘Türklerin son iki asrı bütün Doğu dünyâsında ve Balkanlar’da dikkatle gözden geçirilmesi gereken büyük bir târihî yolculuktur. Bu sebeple de Dünyâ Târihi’nin önemli bir parçasıdır ve dikkatle üzerinde durulmalıdır.’
Kitapta, Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı’na yeni devletimizin yapı taşlarının döşendiği Osmanlı Devleti’nin modernleşme döneminden başlanıyor.
İşlenen konuları şöylece özetlemek mümkün:
*Atatürk ve silah arkadaşlarının yetiştiği Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın modernlik arayışı içinde geçen yıllar, ama aynı zamanda istibdad günleri ve buna karşı isyan edip hürriyet arayan genç Osmanlı subaylarının mâceralı hayatları…
*Millî Mücâdele dönemi, hürriyet havasının hâkim olduğu Cumhuriyet’in ilk iki yılı ve tek partili zorlu zamanlar, ardından gelen çok partili siyâsî hayatın başladığı 1950’li yıllar…
*1913 Bab-ı Âli Baskını’yla başlayan darbeler dönemi…
*Yeni devletin ilk gününden itibâren çözmeye çalıştığı kadim problemler: Kürt meselesi, irtica yaygaraları ve eğitim konusu…
*İslâmcılıktan milliyetçiliğe, merkez sağdan sosyal demokrasiye bütün siyâsî akımlar…
*1876’dan 1924’e ve 1982’ye anayasa metinlerimiz… Bizleri 2023’e taşıyacak yeni anayasa hazırlıkları…
*Asırlık dış politikamız, ikili ilişkilerimiz, milletlerarası kuruluşlardaki teslimiyetimiz, Kıbrıs Barış Harekâtı, AB macerası ve Ortadoğu politikalarımız…
*Şehirleşme, üniversiteleşme, gecekondulaşma, ekonomik büyüme, yolsuzluklar, gündelik hayattaki nitelik ve kalite kaybı gibi en güçlü sosyolojik dinamik ve gelişmeleri…
*Yani bizi biz yapan ve bugünlere taşıyan önemli târihî dinamikler…
13,5 X 21 santim ölçülerinde, 336 sayfa hacimli kitap 1923’ten 2023’e uzanan, bir geçmiş ve gelecek muhasebesidir.
KRONİK KİTAP:
Şakayıklı Sokağı Nu: 8, Levent, Beşiktaş – İstanbul. Telefon: 0.212-243 13 23
Belgegeçer: 0.212-243 13 28 e-posta: kronik@kronikkitap.com // www.kronikkitap.com
Prof. Dr. İLBER ORTAYLI:
1947 yılında Avusturya’nın Bregenz şehrindeki bir göçmen kampında Kırım Türklerinden bir ailenin çocuğu olarak dünyâya geldi. İlk ve orta öğrenimini İstanbul ve Ankara’da tamamladı. 1965’te Ankara Atatürk Lisesi’nden mezun oldu. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi ile Ankara Üniversitesi Dil ve Târih Coğrafya Fakültesi Târih bölümünü bitirdi. Viyana Üniversitesi’nde Slavistik ve Orientalistik okudu.
Yüksek lisans çalışmasını Chicago Üniversitesi’nde Prof. Halil İnalcık ile yaptı. 1978 yılında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden ‘Tanzimat Sonrası Mahallî İdâreler’ adlı tezi ile doktora derecesi aldı. 1979 yılında ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu’ adlı çalışmasıyla da doçent 1989’da profesör oldu.
Viyana, Berlin, Paris, Princeton, Moskova, Roma, Münih, Strazburg, Yanya, Sofya, Kiel, Cambridge, Oxford ve Tunus üniversitelerinde misafir öğretim üyeliği yaptı, seminerler ve konferanslar verdi. Yerli ve yabancı ilmî dergilerde 16. yüzyıl ila 19. yüzyılı Osmanlı târihi ve Rusya târihi ile ilgili makaleler yayınladı. 1989-2002 yılları arasında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde İdâre Târihi Bilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı. 2002 yılında Galatasaray Üniversitesi’nde göreve başladı, 2 yıl sonra Bilkent Üniversitesi’ne geçti. 2005 yılında Topkapı Sarayı Müdürlüğü görevini üstlendi. 2011 yılında yaş haddinden emekli olduktan sonra Galatasaray Üniversitesi’nde târih dersleri vermeye başladı.
İlber Ortaylı, Milletlerarası Osmanlı Etütleri Komitesi yönetim kurulu üyesi ve Avrupa İranoloji Cemiyeti üyesidir.
Türkçe, Osmanlıca, Kırım Türkçesi, Arapça, Farsça, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Latince, Yunanca, Rusça, Slovakça, Romence, Sırpça, Hırvatça ve Boşnakça bilmektedir.
Eserlerinden Bâzıları
*Tanzimat’tan Sonra Mahalli İdareler, *Türkiye’de Belediyeciliğin Evrimi (İlhan Tekeli ile birlikte., *Türkiye İdâre Târihi, *Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, *Gelenekten Geleceğe, *İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, *Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Yerel Yönetim Geleneği, *İstanbul’dan Sayfalar, *Studies on Ottoman Transformation, *Hukuk ve İdâre Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, *Türkiye İdâre Târihine Giriş, *Osmanlı Aile Yapısı, *Târihin Sınırlarına Yolculuk, *Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim, *Osmanlı Mirasından Cumhuriyet Türkiye’sine (Taha Akyol ile birlikte, *Osmanlı Barışı, *Barış Köprüleri Dünyâya Açılan Türk Okulları, *Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek 1, *Kırk Ambar Sohbetleri, *Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek-2, *Eski Dünyâ Seyahatnâmesi, *Avrupa ve Biz, *Batılılaşma Yolunda, *Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek-3, *Mekân Ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı.
DERKENAR:
ATTİLÂ İLHAN VE TÜRKÇE
Atilla İlhan Paris’te Türkolog Prof. Carlieri ziyâretindeki bir hâtırasını şöyle dile getiriyor:
Üniversite öğrencisi Fransızlarla ‘takıştık’. Kral 1. François’nın, uğradığı Cermen mağlûbiyetinden sonra, Kanûni Sultan Süleyman Han’dan yardım istediğine inanmıyorlar. Marsilya’ya iki kalyon gönderdiğine filan! Hele Padişahın, krala yazdığı mektubu, aklımda kaldığı kadarıyla, nakledince, küplere bindiler o zaman…
‘Bir Türkolog bulun da, yüzleşelim!’ dedim.
İşte Prof. Carlier, buldukları Türkolog… Sâkin, kendi hâlinde bir zat! Beni kibarca karşıladı, düzgün Türkçesiyle ‘safa geldiniz’ dedi. Olayı, Türkçe olarak benden dinledi, gülümsedi, öğrencilere dönüp:
–Demek inanmıyorsunuz? Bu târihî bir gerçektir dedi.
Hayır inanmıyorlardı, o kadar ki, adamcağız kütüphaneden, ciltli kocaman bir kitap çıkarıp göstermek mecbûriyetinde kaldı. Orada üstelik padişahın mektubunun, sûreti de var. Hani adama,’Ben ki…’ diye başlayıp, bilinmez kaç unvanını sıraladıktan sonra;
–Sen ki Françeska eyâletinin beyi François’ın! dediği!
…
Ben, tam çıkacağım, kolumdan tutuyor. Eğilip, sır söyler gibi, alçak bir sesle:
– ‘Delikanlı, Türkçeye ne yaptınız?’ diye soruyor. Dilimin döndüğünce ona, ‘Dil Devrimi’ni izâha çalışıyorum, Türkçenin Arapça ve Acemce’nin istilâsına uğradığını, vs.. vs.. vs…
Meğerse neymiş?..
Beni mütebessim dinlemişti. Susunca, aynı fısıltıya yakın sesle, o söze başladı. Bilmediğim, o zamana kadar işitmediğim şeyler söylüyor:
-‘Ümmet toplumlarında dil – dolayısıyla kültür- dine göre değişirmiş. Onca böyle büyük üç adet ümmet toplumu ve sentezi var; birisi, Batı/Hıristiyan toplumu, ikincisi Doğu/Müslüman toplumu; üçüncüsü, daha doğudaki, semâvî olmayan dinler topluluğu! Ümmet toplumunda, başat dil, dinin kendini ifâde ettiği dil: Batı’da bu, Yunanca/ Latince olarak görünüyor; Osmanlı’da, Arapça / Farsça olması, son derece normal; zira Müslümanlığın ümmet dili, bu iki dil…’
‘Batı ülkeleri, Fransa, İtalya ve İspanya, nasıl millet diline geçerken, Yunanca / Latince kökenli birçok kelime, hatta kuralı aldılar kullandılarsa; Türkler de, Selçuklu / Osmanlı ümmet sentezinden, millet sentezine geçerken, dillerinde elbette Farsça / Arapça kelimeler bulunacaktır ve bunda yadırganacak şey yok; ya da asıl yadırganması gereken, ‘özleştirme’ adı altında dilin budanıp kuşa çevrilmesi: Zira böyle yetiştirilen genç kuşakların, ecdadın dilini anlaması imkânsızdır. Bu da, kendi kurdukları (Selçuklu / Osmanlı) medeniyet sentezinden kopmalarına, boşlukta kalmalarına yol açar!’
Hayret -biraz da dehşetle- dinliyordum; elimde olmaksızın, belki de onu ‘madara etmek’ maksadıyla, sözünü keserek sordum:
–Peki, şimdi siz Fransızca’daki Yunan/Latin kökenli kelimeleri atsanız, ne olur?’ Cevabı unutulur gibi değildir:
–Atamayız, çünkü geriye kalsa kalsa, yüz, bilemedin iki yüz kelime kalır. O da konuşmaya yetmez.’
Dönem, Cumhurbaşkanlığı sanat danışmanı Nurullah Bey ‘in (Ataç) ‘alenen ve resmen’;
‘Yunanca ve Latinceye geçmeliyiz, onlar gibi olmalıyız, onlara benzemeliyiz! dediği dönem. Bunu söylediğim zaman, Prof. Carlier’den aldığım cevabı, tahmin edebilirsiniz:
-‘Biz bunu sömürgelerde uyguladık. Kimliklerini, kişiliklerini yitirdiler!’
Kaynak: www.turkalemiyiz.com (Erişim târihi: 31.08.2023 / 11.25)