Bir yerlere davet edilmek, konuşmak, zaman ve enerji açısından yorucu tabii… Fakat bir yararı var. İnsana kendi birikimini gözden geçirme fırsatı veriyor. Daha doğrusu, gözden geçirmeye zorluyor! Görücüye çıkıyorsunuz. Açık, eksik gedik olmamalı. İşte bu yüzdendir ki yirmi yıl boyunca verdiğim dersi, yirmi birinci yılda verirken bile bir daha, bir daha gözden geçiririm ve her seferinde de epey bir ekleme-çıkarma yaparım.
100. yılında Türkçülüğün Esasları’nı hazırlarken de meslektaşlarımın tebliğlerini dinlerken de çok sayıda “aydınlanma” vuku buldu. Hani Hristiyanların epiphany dedikleri şey. Galiba bunlardan birkaçını yazacağım. Ama art arda değil.
Bu yazım, milliyet sosyologlarından Benedict Anderson’la Yahya Kemal ilişkisine dair. Bu iki zat birbirini hiç tanımadı. Muhtemelen yekdiğerinden haberleri bile yoktu. Fakat haberlerinin olmadığı bir ilişkilerini keşfettim.
Milliyet, görmeden sevmekmiş
Benedict Anderson, modernist milliyetçilik teorilerinden birinin sahibidir. Modernistler, milletin ve milliyetçilik duygusunun modern çağın, endüstri çağının bir ürünü olduğunu iddia eden gruptur. Modernist millet teorileri de bugün epey eskidi. Fakat modernistlerin millet teşekkülü hakkında söyledikleri bütün bütün yabana atılacak şeyler değil.
Anderson, Hayal Edilen Cemaatler kitabında, milliyet duygusunun basın kapitalizmiyle doğduğunu söyler. Basın ortaya çıkmadan, Avrupa’nın dünyadan pek haberi olmayan köylüsü, bilse bilse kendi köyünü ve komşu köyleri bilirdi. Mesela Alman köyündeyse ve çevresinde sadece Alman köyleri varsa, Alman’ın ne demek olduğunu pek hissetmezdi. Ama kitaplar, dergiler ve gazeteler gelmeye başlayınca ne görsün! Hamburg’da, Frankfurt’ta, Berlin’de tıpkı kendisi gibi insanlar var. Buna karşılık St. Petersburg’da başka, Paris ve Londra denilen şehirlerde başka türlü insanlar yaşıyor… “İşte” diyor, Anderson, mealen, “Biz duygusu böyle doğdu. O köylünün de, başkalarının da kafasında ‘biz’, ‘bizim’ dedikleri bir hayalî cemaat doğdu.”
Marksist bir İrlanda milliyetçisi
Gerçekten de milliyet, bu “biz” duygusudur. “Biz”, bazı coğrafyalarda gerçekten basın kapitalizmini beklemiş olabilir. Fakat her yerde böyle olmaya mecbur değil. Nitekim başka bir sosyal bilimci, Azar Gat, “Devletin olduğu her yerde millet vardır.” der ve eski Çin’den eski Mısır’a kadar iddiasını belgeler. Basın kapitalizmi olmadan da oluyor. Fakat Anderson’un “hayal edilen cemaat” kavramı değerlidir.
Kavram ve kitap Türkçeye maalesef yanlış çevrildi. Imagined Communities’deki ‘imagined’, hayalî değil hayal edilen demektir. Hayalî olsaydı yazar, ‘imagined’ değil ‘imaginary’ derdi. Kitabı, kapağını açmadan okuma alışkanlığı sahipleri, Anderson’un milliyetçilik karşıtı olduğunu zannedebilir. Öyle ya bak, millet hayalî imiş! Hâlbuki Anderson, milliyetçiliğin ruhunu, o bağlayıcı “biz” hissini anlatır. İnsanların hiç görmediği ve belki ömürleri boyunca hiç görmeyecekleri millettaşlarına besledikleri sevgiden, bağlılıktan söz eder. Benedict Anderson Marksist’ti fakat koyu bir milliyet sevdalısı, koyu bir İrlanda milliyetçisiydi. Anderson’un milliyetçilik hakkında yazdıkları, başka bir yazımın konusu olsun.
Yahya Kema’in hayal edilen cemaati
Gökalp’in milliyet duygusu hakkında söylediklerini yeniden okurken aklıma Anderson ve onun hayal edilen cemaatleri geldi. Sonra bir ışık çaktı! Bu kavramı başka bir yerden hatırlıyordum! Başka bir milliyetçinin, Yahya Kemal Beyatlı’nın Üsküdar’ın Dost Işıkları‘ından. Bir daha okuyun:
Ötmekte fecre karşı horozlar birer birer;
Geçtikçe her dakika belirmektedir seher.
Bilmem kaçıncı fecri vatan toprağında, biz,
Görmekle şimdi bir yaşatan vecd içindeyiz.
Etrafı okşuyor mayısın tâze rüzgârı
Karşımda köhne Üsküdâr’ın dost ışıkları…
Kimlersiniz? Ya bağrı yanık kimselersiniz!
Yâhut da her sabah uyanık kimselersiniz!
Dünyâ yüzünde, bir sefer olsun, tanışmadan
Öz çehrenizle sizleri görmekteyim bu an.
Sizlersiniz bu ân’ı ışıklarla Türk eden!
Eksilmesin şu mutlu şafaklar bu ülkeden!
Gönlüm, dilim, kanım ve mizâcımla sizden’im;
Dünya ve âhirette vatandaşlarım benim.
Hiç görmediğimiz ve belki de hiç görmeyeceğimiz millettaşlarımıza duyduğumuz “biz” hissi. Bağlılık. Rahmetli Dündar Taşer, son beyit için, “Benim millet tarifim.” derdi.
Kendi Gök Kubbemiz’in, pek hoş yeni bir baskısı çıkmış. Bende iki tane var ama bu yenisini de alacağım. Şu anda fark ettim: Kendi Gök Kubbemiz de “biz” demek değil midir? Oradaki “kendi” kelimesi de hayal ettiğimiz cemaat, yani millet değil mi? Yahya Kemal, hayal ettiği cemaatin üstüne bir de gök kubbe hayal etmiş. Dediği gibi: İnsan, âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.