Nihat Sâmi Banarlı’nın 66 adet
makalesini ihtiva eden 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 432 sayfalık eserinin 5.
Baskısı 2022 yılında yayınlandı.
Banarlı,
Osmanlı Cihan Devleti döneminde doğmuş, Cumhuriyet döneminde yaşamış en önemli edebiyat
öğretmeni ve edebiyat târihçilerinden biridir. Makalelerinde şiir, tiyatro,
hikâye, roman mevzularını ele almış, lise edebiyat ders kitapları, Resimli Türk
Edebiyâtı Târihi isimli muazzam eseri ile çeşitli gazete ve dergilerdeki
yazılarıyla tanınmıştır. Onun çok değerli bir başka hizmet de Yahya Kemal’le
ilgili çalışmaları ve Yahya Kemal’in kitaplarını neşretmesidir.
Resimli Türk
Edebiyatı Târihi; Kore’den Avrupa’ya, Karadeniz’in kuzey kıyılarından Afrika’nın
kuzey kıyılarına kadar uzanan; Mısır’ı, İran’ı, Kazakistan’ı ve diğer Türk
Cumhuriyetleri ile Anadolu ve Balkanlar Türkiye’sini içine alan geniş bir
coğrafyada, 2700 yıldan fazla süre ile canlılığını korumuş olan Türk
Edebiyatı’nı inceleyen muhteşem bir külliyattır.
O’nun bir
başka ve büyük hizmeti, Türk dilinin mûsıkîyi andıran telaffuzla konuşulmasını
sağlamak maksadıyla yaptığı çalışmalardır. Türkçenin imparatorluk dili olduğu
düşüncesini kabul ettirmiş, en güzel şekliyle yazılıp konuşulması için ömrü
boyunca mücâdele etmiştir. Türkçenin Sırları
isimli eseri 1972 yılından günümüze kadar 64 baskı yapmıştır. Emin
Bayraktaroğlu imzâsıyla yazdığı makaleleri ile Türkçeyi sevdirmiştir.
Üstâd-ı Âzam
Nihat Sâmi Banarlı’nın mısrâ-ı berceste olarak aziz ve necip Türk milletine vasiyetnâme
gibi sunduğu şu cümle, O’nun yüce ihtişamını 17 kelime ile özetlemektedir:
‘Şu fâni dünyâ saâdetleri içinde hiçbir
şey, aziz Türk çocuklarına Türk
dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir.’
Batılılar ve
batıcılar ‘manifesto’ diyor. Bizin
ise ‘açıklama’ veya ‘beyannâme’ diyebileceğimiz bir metin
hazırlamıştır. Bu metinde; yukarıdaki
cümle kadar önemli pek çok cümle var. Cümleler, Türkçe konuşan herkesin ve
özellikle de anneler-babalarla birlikte ilk ve orta öğretim öğrencileriyle
öğretmenlerinin mutlaka bilmesi gereken temel bilgileri ihtiva ediyor.
Aynı bilgiler,
Üstat Banarlı’nın ‘Kitaplar ve Portreler’
isimli makaleler kitabını da okunması elzem eserler grubuna yerleştiriyor .
Kitabın arka
kapak yazısı:
Türk Dili’ni Öz
Türkçecilik yaldızı altında gizli maksadlara, cehâlete, çıkarcılığa ve daha bin
türlü ihtirasa kurbân edenlerden ilk büyük intikamı Atatürk almıştı: Onların
Türkçe değildir, diye dilimizden atmak istedikleri nice bin kelimenin hem de doğuştan
Türkçe olduklarını isbat emrini vermiş ve bu isbâtı yine onlara yaptırmıştı!
O zaman bütün bu
yabancı sanılan kelimelerin daha yaradılıştan Türkçe olduklarını isbat yolunda
bir yarış başlamıştı.
Daha bir hafta evvel,
Türkçe değildir, diye dilimizden atmaya kalktıkları kelimelerin bu sefer hâlis
Türkçe olduğunu isbat yolunda aynı adamların gösterdikleri gayret, akılları
durduracak hokkabazlıktı.
Denilebilir ki dünya
târihi, şahsiyetsizliğin ve meşhur patlıcan hikâyesinin bu derecesini hiçbir
yerde görmüş değildir.
Dilimiz bir zamanlar
böyle adamların ellerinde idi. Onu bu adamların elinden ise ancak Atatürk
büyüklüğünde bir vatan evlâdı kurtarabilirdi.
Eser,
Nermin Suner Pekin’in birinci baskıdaki ‘Takdim’ yazısıyla başlıyor. İkinci
Yazı Prof. Dr. Abdullah Uçman imzâsını taşıyor. Prof. Uçman Merhum Banarlı’yı
kitaptaki makaleleri yazmaya yönlendiren sebepleri şöyle açıklıyor:
Birincisi adı geçen
şahısların ortaya koyduğu yazıların tahribatını önlemektir. İkinci sebep
milliyetçi ve vatanperver münevverlerin dikkatini bu yıkıcı faaliyetler üzerine
çekmektir
Eserdeki
makalelerden bâzılarının başlıkları:
*65. Doğum Yılı
Dolayısıyla Yahya Kemal ve Târih. *Müftüoğlu Ahmed Hikmet. *Ziya Gökalp
Külliyâtı. *Fâtih Devri Mîmârîsi. *Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu.
*Şâir Hocalar. *Mevlid’e Dâir. *Türkçenin Sırları.*Ders Kitapları. *İslâm
Sanatı. *Dînî Edebiyat Antolojisi.
*Kitaplar. *Millî Kütüphâne. *Son Hattatlar.
*Yugoslavya’da Türk Âbideleri. *Süleymaniye
Kütüphânesi. *İstanbul Ansiklopedisi.*Anadolu Evliyâları . *Mevlânâ ve
Eseri. *Türk Yurdu. *Üç Devrin Romanı.*Yahya
Kemal’e Mektup. *Yahyâ Kemal’in Hürriyet Şiiri. *Fâtih’in Çocukluk Defteri. *Onbeş
Amerikan Üniversitesi Köprülü’nün Evinde İlmî Araştırmalar Merkezi Kuruyor. *Fuad
Köprülü ve Türk Dili. *Türk Edebiyâtı. *Kitaplar Arasında (Komünizm ve
Komünistlere Karşı Türkçe Neşriyat). *Bir Mâbed Karşısında. *Tevfik İleri İçin. *Türk’ün Ateşle İmtihânı. *Adnan
Ötüken. *Siyâsilerimiz ve Kültürümüz.
Banarlı’nın eserinden tadımlık üç
bölüm:
BİR
Vaktiyle, ‘Büyük İdealler ve Küçük İdealistler’
başlıklı bir yazımda, bizi saâdete ulaştıracak ülkülerimizin, ancak her türlü
aşırılıktan uzak, bilgili ve şuurlu idealciler elinde muvaffak olacağını söylemiştim.
O gün bugün, dil,
din, milliyet gibi, büyük idealcileri bekliyen, bütün yükseliş ve huzur
kaynaklarımızın yine ekseriya bilgisiz ve küçük idealistler elinde ziyan
olduğunu gördüm.
Millî heyecan, bir
zaman halkımızın zekî ve haklı bir tenkid tekerlemesi hâlinde söylediği ‘Vatan, Millet, Sakarya!’ gibi, sâde
haykırıştan ibâret, hareketler içinde gölgelendi.
Din, Allah sevgisi,
insanlık sevgisi, yaşama, çalışma, yükselme sevgisi yerine, hâlâ aynı cehennem
korkusunu aşılayan yobazların elinde soysuzlaştı.
Dil, hepsinden daha
acı olarak, kültür ve tefekkürümüzü yüceltecek, zengin ve sevimli bir vâsıta
olacağı yerde, herkesin alay ve şikâyet mevzuu hâline girdi. Kendilerini dil
âlimi sananlarla, münâsebetsiz bir politikaya âlet olanların elinde örselendi;
çocuklarımızı okumaktan, yazmaktan soğuttu. Memlekette, bir dil sevgisi olan
her irfan ve iz’an sâhibini üzecek bir çehre aldı.
Ve ben, bütün bu
olanlara baktıkça, aynı kanaati tekrarladım; bizim asil ve irfan kaynağı
milletimiz, bu mevzûlarda ne çekiyorsa, nice zamandan beri karanlık ve küstah bir
tâlihsizlikle yetiştirdiği ‘yarım münevver’lerinin elinden çekiyor.
İKİ
Ankara’da, birkaç
aklı başında münevverimizin, yeniden çıkarmaya başladıkları Türk Yurdu
Dergisi’ni, bu türlü endişelerin atmosferik hal aldığı, üzgün bir zamânımda
okudum. Dergi, bende bir ümit ışığı tesiri uyandırdı.
Eğer kısa zamanda
sönmez veya söndürülmezse, Türk Yurdu, vazifeye atılmak için münâsip zaman seçmenin
mükâfatını görecektir.
Yeniden intişara başlıyan
Türk Yurdu, öyle görülüyor ki, yirminci asırdaki milliyetçilik târihimizin
bütün bu ışıklı ve gölgeli hareketlerinin farkındadır. Derginin hemen bütün
kıymetli muharrirleri, mâkul ve mutlaka faydalı bir milliyetçiliğin lüzûmunu
anlamış bir tutumdadır. Bir taraftan Türkiye’de millî kalkınmaya hizmetin nasıl
ve ne ölçüde olacağını anlatıyorlar. Öte yandan aynı yolda yapılan
ölçüsüzlüklerle mücâdele ediyorlar.
Meselâ Profesör Osman
Turan’ın ‘Türk Dilinin Müdafaası’
başlıklı bir yazısı, millî kalkınmamızın ilk ve mukaddes vâsıtası Türkçeyi,
düşürüldüğü uçurumdan kurtarmak yolunda açılmış bir mücâhede yazısıdır.
Gerçi Türkçeyi,
Türkiye’de bir kısım Türklere karşı müdafaa zorunda kalmanın ıstırâbı büyüktür.
Fakat neyliyelim ki bu, Türkçenin târihî kaderidir. Türkçe, bu milletin millî
lisanı olarak yaşıyabilmek için, Anadolu ve Balkanlar Türkiye’sinde Arapça,
Farsça, Rumca ve Ermenice gibi yerli dillerle asırlarca mücâdele mecbûriyetinde
kalmış bir ‘gazi lisan’dır. Türkçe,
bu savaşlardan, yaralansa bile, muzaffer çıkmayı bilmiştir. Bugün de uydurmaca
denilen, ya cehlin, ya kastın elinde silâhlanmış yeni bir düşmanla
çarpışıyorsa, bu gazânın da sonu, elbette böyle târihî bir zafer olacaktır.
(Sayfa: 182-186
özetidir)
ÜÇ
Türkiye’de millî
kültüre gereken kıymetin verilmeyişi, hattâ millî kültür nedir? Bu kültüre
üstün hizmetleri ve emekleri dokunan gerçek ilim, fikir ve sanat adamlarına,
bilhassa onların hâtırâlarına nasıl hürmet edilir? Bunun birçok mühim kimseler
tarafından umursanmayışı, yurdumuzda bir vâkıadır.
Bu hâl, milletimiz ve
memleketimiz için zararlı olmaktadır. Türkiye’nin gerçek târihini bilmeden,
coğrâfî mevkiini düşünmeden ve Türk istiklâlinin neye bağlı olduğunu hesâba
katmadan, memleketimizde daha dün birbirini kovalayan anarşik hareketler ve
sokma ideolojiler, bu acı ihmâlin açık delilleridir.
Mevzuun politik tarafına
girmek istemiyoruz. Fakat kültür ve siyâset adamlarımızın bu söylediğimiz
mevzûlara ne kadar kayıdsız kaldıklarına dâir, canlı bir misâl vereceğiz.
Bu, Yahyâ Kemal
misâlidir.
Millî kültür ve tefekkürümüzün,
millî şiir sanatımızın ve güzel Türkçemizin Yahyâ Kemal gibi bir millet
büyüğünü kaybedişinin, önümüzdeki 1 Kasım günü on beşinci yılı tamamlanıyor.
Bu büyük şâire değer
vermesini bilen bir teşekkül, onun adına bir Enstitü kurmuş; bir Yahyâ Kemal
Müzesi meydana getirmiş ve hayatta iken tek bir kitabı neşredilemeyen şâirin,
şiir, fikir ve kültür dolu, manzum ve mensur 10 aded üstün kıymette eserini
millî kültür dünyâmıza sunmuştur.
Fakat kültür
dünyâmızda var imişler gibi görünen nice tanınmış ismin bu neşriyâtı tâkîbedip,
onun müzesini ziyârete gelip, onun kitaplarındaki kültür ve sanat hazînesinden
faydalanmaları, akılları durduracak ölçüde menfîdir.
Bir kere, devlet ve
siyâset adamlarımızdan ancak birkaç şahsiyettir ki Yahyâ Kemal Enstitüsü’nü
ziyâret edip onun adına kurulan müzeyi gezip, gereken teşvik ve alâkayı
göstermişlerdir.
Meselâ bir Başbakan
olarak, bu 15 yıl içinde Yahyâ Kemal Müzesi’ni ziyâret edip Enstitü neşriyâtı
ile hem de ciddî bir şekilde alâkadar olan tek devlet adamı Sayın Süleyman
Demirel’dir.
Demirel, Müze’nin
şeref defterine çok kıymetli satırlar yazmış; Yahyâ Kemal gibi büyüklerin kadrini
bilmenin, memleketimizde yeni Yahyâ Kemal’ler yetişmesi bakımından aziz hizmet
olacağına işâret etmiştir. Yahyâ Kemal Enstitüsü tarafından neşrolunan kitapları
dikkatle incelemiş; kendi kütüphânesinde zâten mevcut bulunan bu kitaplar
hakkında sitâyişkâr konuşmalar yapmıştır. Kitapların sonuna büyük şâirin
elyazısıyle yazılı sâhifelerin fotokopilerinin konulmasına bilhassa dikkat
etmiş; bunlar, yapılan çalışmaların ne kadar ilmî ve gerçek vesikalara
dayandığının isbatlarıdır. Buna devam ediniz, demek gibi üstün bir alâka ve anlayış
göstermiştir.
Başbakan veya
herhangi bir devlet ve hükümet adamı olarak, bu on beş yıl içinde Yahyâ Kemal
Müzesi’ni başka hiçbir kimse ziyâret etmemiştir. Ne İsmet İnönü, ne Nihad Erim,
ne de bir başka Başbakan…
İsmet Paşa’nın daha
Cumhurbaşkanlığı yıllarında, bir sola kayma başladığı için, tam mânâsıyle millî
ve milliyetçi bir şâir olan Yahyâ Kemal’le zâten araları iyi değildi. Fakat
burada isimlerini saymaya lüzum görmediğimiz bütün o diğer şahsiyetler, böyle
bir ziyârete neden tenezzül etmemişlerdir? Diyelim ki son zamanlarda kendini çok iyi hissettiren bir soysuz sol, Yahyâ
Kemal’den elbette hoşlanamazdı. Nitekim, Türkiye’de her şeyi çok iyi haber alma
iddiasındaki sol basın da bütün bu çalışmalardan ve bu neşriyattan tamâmıyle
habersiz (?) kalmıştır.
Hâdisenin diğer
dikkate değer bir tarafı, bu müzeyi, bir tânesi hâriç, Millî Eğitim Bakanlarından
da hiçbirinin gelip görmemiş olmasıdır. Yahyâ Kemal Müzesi’ni ziyâret eden tek
Millî Eğitim Bakanı, Sayın İlhâmi Ertem’dir. Sayın Ertem’in Yahyâ Kemal
Müzesi’nin şeref defterine yazdığı satırlar Yahya Kemal Enstitüsü Mecmuası’nda neşrolunmuştur,
ki şöyledir:
Millî
duygularımızın ve Türklük şuurumuzun gelişmesinde en büyük hissesi olan büyük
şâirimiz Yahyâ Kemal’in eserlerinin bir Enstitü hâlinde araştırılıp işlenerek genç
nesillere intikâl ettirilmesi, Türk kültür hayâtına ve Türk milletine yapılan
hizmetlerin en değerlilerinden biridir. Enstitü’nün ve Müze’nin kurulup başarı
ile çalışmasında emeği geçenlere şükranlarımı arzederim. (Sayfa 406-411
özetidir)
NİHAT SÂMİ BANARLI
1907’de İstanbul’da
doğdu. Babası Mutasarrıf İlyas Sâmi Bey, annesi Hafîze Nâdire Hanım’dır. Vefa
Orta Okulu’nu, İstiklal Lisesi’ni bitirdi. Yüksek Öğretmen Okulu’ndan ve
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden diploma
aldı. Edime Lisesi’nde göreve başladı. Sonra Kabataş Lisesi ve Galatasaray
Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1946’da İstanbul Erkek Öğretmen
Okulu’na tâyin edildi. Özel Işık ve Şişli Terakki liselerinde ders verdi.
1947’de İstanbul Eğitim Enstitüsü yanı sıra 1950’de İstanbul Yüksek Öğretmen
Okulu’nda çalıştı. 1959-1962 arası İslâmî Türk edebiyatı dersleri verdi.
1957’de Yüksek Öğretmen Okulu müdürlüğüne getirildi. 1969’da kendi isteğiyle
emekli oldu. 1974 yılında İstanbul’da vefat etti.
Onun sabrı ve ilmî ciddiyeti olmasaydı, biz bu gün dahî,
Yahya Kemal
Beyatlı’yı tam mânâsıyla tanıyor olamayacaktık.
Türkçenin müdafaası için verdiği mücâdele ise bir
destandır.
İdrakten, iz’andan
ve vicdandan gitgide soyunur olmuş insan tipimiz
onun ‘millî romantızm’ feryadına ne kadar muhtaçtır.
Eserleri: Yahya Kemal Yaşarken, Yahya Kemal’in Hâtırâları,
Şiir ve Edebiyat Sohbetleri (3 cilt), Türkçe’nin Sırları, Resimli Türk Edebiyatı
Tarihi (2 cilt), Dasitan’i Tevarih’i Müluk’i Ali Osman ve Cemşid ve Hurşid
Mesnevîsi (Ahmedî), Nâmık Kemal ve Türk Osmanlı Milliyetçiliği, Büyük Nazîreler
Mevlid ve Mevlid’de Millî Çizgiler, Edebî Bilgiler, Metinlerle Türk ve Batı
Edebiyatı (Lise 1-2-3) Başlangıçtan Tanzimat’a Kadar Türk Edebiyatı Târihi, Fâtih’in
Zafer Sırları, Bir Dağdan Bir Dağa, Târih ve Tasavvuf Sohbetleri, Kültür
Köprüsü, İstanbul’a Dair. Kızılçağlayan, Bir Yuvanın Şarkısı, Bir Güzelliğin
Romanı (Hürriyet gazetesinde tefrika), Kitaplar ve Portreler.
KUBBEALTI NEŞRİYAT:
Peykhâne Sokağı
Nu: 3 Çemberlitaş, İstanbul. Telefon: 0.212-516 23 56 Belgegeçer: 0.212-638 02
73
e-posta: kubbealti@superonline.com
// www.kubbealti.org.tr