Goethe Uzmanı, Yazar ve Kitap Mütercimi SENAİL ÖZKAN, Johann Wolfgang Von Goethe*’nin Mevlânâ Hayranlığını Anlattı.

124

Oğuz Çetinoğlu: Batılı mütefekkir
yazarlardan Göethe’nin, Mevlâna hayranı olduğu biliniyor. Mevlânâ’nın başka
batılı hayranı var mı?

 

Özkan: Var. Hegel, Mevlânâ’yı takdir konusunda Goethe’den daha isâbetlidir.
Hegel, Doğu Batı Divanı’nın neşrinden hemen iki yıl sonra, şair Friedrich
Rückert’in, (Taschenbuch der Damen auf das Jahr 1821’de) Mevlânâ’dan yaptığı
‘sanat dolu harikulâde tercümeler’i okumuş ve Vorlesungen über Ästhetik
(Estetik Hakkında Konferanslar) adlı kitabının ‘Pantheismus der Kunst’ (Sanatın
Panteizmi) başlığı altındaki bölümde, Mevlânâ Celâleddin Rûmî’yi şu sözlerle
yorumlamıştır:

 

Esâsen şâir ilâhî olanı her şeyde temâşa etmenin hasretini çeker ve
bunu gerçekten de görür; ve işte o zaman, buna karşı kendi benliğini fedâ eder;
ama aynı ölçüde ilâhî olanın, tecrübî varlığını böylece genişletilmiş bir
biçimde iç âleminde yakalar. Bu şekilde onu, sadece şarklılara mahsus olan o
mâlum pür-neşe içlilik, o mâlum mutluluk ve safâlı saadet sarar. Böylece
şarklı, kendi benliğinden ferâgat etmek suretiyle Küllî Mutlak’a ve Ebedî olana
gark olur ve her şeyde bu tabloyu ve Zât-ı ilâhînin hâzır ve nâzır olduğunu
görür ve hisseder. Zât-ı ilâhî ile böylesine baştanbaşa dopdolu olmak ve
Allah’ta mutluluktan sermest bir hayat yaşamak, mistisizmin sınır muhitlerinde
dolanmak demektir. Her şeyden önce Celâleddin Rûmi bu cihetten övgüye şâyandır.
İnsanı hayran bırakan bir vukufla Rückert, ondan en güzel tercüme denemelerini
sunmuştur bize. Allah’a olan aşk ki insan, burada bütün engelleri aşarak kendi
Ben’ini ebedî teslimiyetle aynîleştirir ve tüm âlemde o Bir’i temâşa eder; dünyâda
ne varsa hepsini O’na teşmil eder ve her şeyi O’na irca eder. Burada O, mihrak olarak
kabul edilir. Buradan bütün istikametlere ve çevrelere yayılıp uzanmak
mümkündür.

 

Çetinoğlu: Hegel’in, dikkatini
çeken hususlar biliniyor mu?
  

 

Özkan: Hegel, Enzyklopädie der philosophischen Wissenschaften’ın 3.
Cildinde Mevlânâ’dan ‘mükemmel Celâleddin
Rûmî’
olarak bahsetmekte ve onun özellikle ‘ruhun Mutlak Bir’le olan birliği’ fikrini takdir ettiğini
vurgulamaktadır. Burada o, Mevlânâ Celâleddin Rûmî’yi okuyucularına ‘aşılamayan, muhteşem Rûmî
(unvortreffliche Rûmî) olarak takdim etmektedir.

 

Çetinoğlu: Mevlânâ’ya hangi
açıdan bakıyor?

 

Özkan: Hegel, Mevlânâ’yı panteizm* zaviyesinden değerlendirmekte ve
yüceltmektedir. Hegel, Friedrich Rückert’in harikulâde tercümelerinden böyle
bir intiba edinmiş ve bu intiba kendi düşüncelerine de uygun olduğu için hiç
tereddüt etmeksizin çağların bu en büyük mutasavvıfını panteist* olarak
değerlendirmekte acele etmiştir. Hegel’in yukarıdaki değerlendirmesi her ne
kadar pozitif ve övücü olsa da, kesinlikle Mevlânâ’nın Allah ve varlık
anlayışını yansıtmamaktadır.

 

Çetinoğlu: Neden?

 

Özkan: Mevlânâ, Annemarie Schimmel’ın da çalışmalarında ortaya
koyduğu üzere, asla panteist değildir.  

 

Müsaade ederseniz burada sözünü
ettiğim, Mevlânâ hayranı Friedrich Rückert’in bir gazelinin tarafımdan yapılan
tercümesini takdim etmek isterim. Eğer Goethe, Rückert’in Mevlânâ’dan yaptığı
harikulâde tercümeleri okuma imkânı bulmuş olsaydı, eminim Mevlânâ’yı hem daha
doğru ve hem de daha müspet tanıtacaktı. Dolaysıyla Mevlânâ, bugün Avrupa’da
daha iyi tanınmış olacaktı. Bir gazelinde Rückert, Mevlânâ’nın fikirlerini
gayet serbest olarak şöyle yorumluyor: 

 

Ruhumun fecir ışığı, ırak olma
benden, n’olur uzak olma!

Aşkımın hayâl yüzü, ırak olma
benden, n’olur uzak olma!

 

Nereye baksan orda hayat var,
nereden yüz çevirsen ölüm;

Burada ölüm hayatla boy atar,
ırak olma benden, n’olur uzak olma!

 

Ben senin doğduğun doğuyum, gurûb
ettiğin batıyım

Sen renklerimi gösteren ışık,
ırak olma benden,  n’olur uzak olma!

 

Dilencinim, prensinim, esirinim
senim, lâkin ben hürüm,

Mükellefiyetim hazdır bana; ırak
olma benden, n’olur uzak olma!

Ateşgede’yim, Brehmen’im,
Hıristiyan ve Müslüman’ım,

Yegâne güvenimsin, ırak olma
benden, n’olur uzak olma!

Dünyânın ebedî mihrakısın, niyaz
ile etrafında dönen benim

Yörüngenden ayrılmam, ırak olma
benden, n’olur uzak olma!

Kulak ver, ey gül, gece her
bülbül ruhumdan şakıyor

İçli şarkısını, ırak olma benden,
n’olur uzak olma!

 

Ey aşk, hiçbir zaman karşı
koyamayacağın bu içten yakarış,

Celâleddin’in şiiridir: ırak olma
benden, n’olur uzak olma!

 

Çetinoğlu: Mevlânâ ile Goethe’nin
düşünceleri örtüşüyor mu?

 

Özkan: Mevlânâ ve Goethe birçok noktada aynı, yahut paralel düşünmektedirler.
Her şeyden önce, farklı dinlerin ve kültürlerin düşünürleri olmalarına rağmen,
hayat anlayışları nerdeyse aynıdır. Her ikisi de faal ve dinamik bir hayatı
ister ve yüceltirler.

 

Hayatı ve hürriyeti her gün
yeniden keşfetmek, yeniden yaratmak ve yeniden şekillendirmeyi hayat felsefesi
olarak benimsemişlerdir. Her ikisi de atalete, uyuşukluğa ve pısırıklığa
temelden karşıdırlar. Onlara göre Allah, faaldir, yaratıcıdır ve her an başka
bir iştedir; kullarının da faal ve çalışkan olmasını ister. Goethe, Faust’a
faaliyet, aşk ve kurtuluş fikirlerini bir arada mütalaa eder ve şöyle der:

 

Wer immer strebend sich bemüht,

Den können wir erlösen.

Und hat an ihm die Liebe gar

Von oben teilgenommen.

Begegnet ihm die selige Schar

Mit herzlichem Willkommen.

 

Dâima canla başla uğraşanı biz
kurtarırız!

Yukardan İlâhî aşk da katılınca
ona, 

Bahtiyarlar grubu onu

Candan bir sevinçle karşılar.

 

Bu itibarla Mevlânâ’nın ‘insan-ı kâmil’i ile Goethe’nin Faust’u
arasında, bu zâviyeden bakılınca, fevkalâde bir benzerlik vardır. Şâir ve
düşünür olarak her ikisi de aşkı tefekkürlerinin merkezine yerleştirmişlerdir.

 

Çetinoğlu: Goethe ve Mevlânâ aşk
kavramını nasıl yorumluyor?

 

Özkan: Onlara göre aşk, bir gül yaprağındaki çiğ damlasının güneşi
içmesi gibi, yahut güneşte erimesi gibi, en küçük zerreden en büyük varlıklara,
micro kozmostan makro kozmosa kadar tüm varlıkların hayat damarlarına
dolmuştur. Onun için Mevlânâ, ‘aşk olmasa
âlem donardı
’ demiştir.

 

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz,
fikirlerini şimşekli bir dille ve soluk kesen bir ahenkle ifâde eden bu iki
cihanşümul dehâ hayatın bazı alanlarında tabiî olarak farklı düşünseler de,
tefekkür ve sanat alanında belirli bir irtifadan sonra birleşirler.
Aralarındaki farklılıklar ortadan kalkar.

 

Çetinoğlu: Röportajımızın
hâtimesi olarak Mevlâna yorumunuzu lütfeder misiniz?

 

Özkan: Mevlânâ, Mesnevî’sinde buyuruyor ki ‘Sâdece susayan suyu aramaz, su da susayanı arar.’ Mevlânâ, susayan
gönülleri aramaktadır. Susayan gönüller de yana yana onu aramaktadır ki UNESCO,
2007 yılını, ‘Mevlânâ Yılı’ olarak
ilân etmiştir.  

 

Bugün insanlık bu mübârek suyun
Anadolu toprağında olduğunu ve bu toprakların pek bereketli olduğunu
keşfetmiştir. Keşfetmiştir etmesine amma acımasız savaşların ateşinde kavrulan
ve dahî, bugün dünyâ siyâsetine yön veren basiretsiz ve nâdân siyâsîlerin
elinde meçhul istikametlere savrulan insanlığın, ufku karartılmaktadır. Asırlar
önce Mevlânâ, ‘Silahlarla câhillik bir
araya gelince dünyâyı zulümle ezen zorbalar ortaya çıkar
’ demiş, meğer ne
kadar haklı söylemiş.

 

İnsanlık, dünyânın neresinde
olursa olsun, ‘Gelin tanış olalım
diyen Bizim Yunus’un sesini; ‘Ne olursan
ol gel
!’ diyen Mevlânâ’nın hoşgörüsünü duymaktadır. Temiz vicdanlar, dünyânın
her yerinde Mevlânâ’ya yönelmişlerdir. Onun sevgi, muhabbet, tolerans ve
insanlık anlayışı, her şeye rağmen renkli bir gökkuşağı hâlinde insanlık
ufkunda yükselmektedir. Ne mutlu ki seven gönüller, susuz gönüller, yanan
gönüller Mevlânâ’nın ufka doğru ilerleyen ebedî sevgi katarını yakalamakta
acele ediyorlar.

 

*Goethe: (1740-1832) Alman hezarfen; edebiyatçı,
siyasetçi, ressam ve tabiat ilmi uzmanı.  1776 yılından itibaren, Weimar dukalığının bakanı
olarak çeşitli idârî ve siyasî görevlerde bulunmuştur.

*panteizm:Her şey tanrı’ kelimeleriyle özetlenebilecek bir kavramdır. Dünyâda
her ne varsa ‘Tanrı’ olarak andıkları
Allah ile mezcetmek, ikisini birleştirip tek bir varlık olarak kabul etmek. Bir
başka ifâde ile Tanrı ile tabiatın aynı varlık olduğunu iddia etmek.                                                                                                                                                                                                                                            *panteist:
Tabiatın, ağaçların ve tabiatta bulunan bütün varlıkların da tanrı olduğuna
inananlar. 

 

 

    SENAİL ÖZKAN:

1955 yılında Gümüşhane’de doğdu. 1974 yılında başladığı Hacettepe
Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünden 1978’de ayrılarak Almanya’ya
gitti. 1979-1985 yıllarında Bonn Üniversitesinde Felsefe, Alman Edebiyatı ve
Sosyoloji okudu. Almanya’da ticâret ve tercümanlık yaptı. 1998 yılında
Türkiye’ye döndü. Hâlen İstanbul’da ikamet etmekte, mütercim ve yazar olarak
çalışmalarına devam etmektedir
.

Eserleri genel olarak Türk ve Alman felsefesini sentezlemektedir.

  
Senail Özkan’ın
Tamamı Ötüken Neşriyat A.Ş. tarafından
yayınlanan eserlerinden bâzıları:

Aşk ve Akıl / Doğu ve
Batı
: (Felsefe) 2006, Schopenhauer Paradokslar Üzerinde Raks: 2006, Mevlana ve Goethe: (Felsefe)
(2006),  Nietzsche Kaplan Sırtında Felsefe: (Felsefe) 2004, Söz Bir Yelpazedir: (Felsefe-Edebiyat)
2010.

Tercümeleri: 1-Annemarie Schimmel’den tercüme: Ben Rüzgârım Sen Ateş: Mevlana Celaleddin Rumi / Büyük Mutasavvıfın
Hayatı ve Eseri
, 2-Annemarie Schimmel’den Tercüme: Muhammed İkbal / Peygamberane bir şair ve filozof. 3-Annemarie
Schimmel’den Tercüme: Yunus Emre İle
Yollarda
1999. 4-Annemarie Schimmel’denTercüme:  Şark Kedisi: 2009, 5-Johann
Wolfgang von Goethe’den Tercüme: Doğu –
Batı Divanı
: 2009, 6-Joseph von Hammer’den Tercüme: İstanbul ve Boğaziçi 1. Cilt. Türk Tarih Kurumu. Ankara – 2011. 7-Katharina
Mommsen’den Tercüme: Goethe ve İslam, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2012.

Önceki İçerikÖğretmenler Günü Vesilesiyle
Sonraki İçerikBir Teröristin Yol Haritası
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.