Âkif Salnâmesi Üçüncü Cilt Mehmed Âkif ve Çevresine Dâir Araştırmalar

122

(DÖRDÜNCÜ BÖLÜM)

ÂKİF SALNÂMESİ’nin Üçüncü Cildi, önceki
ciltlerle aynı ebatta ve kalitede olmak üzere, 278 sayfa hacimle 2022 yılında
yayınlandı.

İÇİNDEKİLER

ÂDEM KORKMAZ: Takdim.

TAHSİN YILDIRIM: Editörden.

M. UĞUR DERMAN: İstiklâl Marşı’nın Son Kıtası.

 FÂTİH ÖZKAFA – HÂLE NUR BAKKAL:
İstiklâl Marşı.

AYŞE RÂZİYE ÖZALP: Mehmed Âkif’in Portresi.

ALİ AKBAŞ: Âkif.

 ABDULLAH UÇMAN: Mehmed Âkif –
Rıza Tevfik.

 BEŞİR AYVAZOĞLU: Bir Fotoğrafın Düşündürdükleri
Helvan’da Bir Şâir, Bir Ressam ve Bir Romancı.

İSMAİL KARA: Âlem-i İslâm, İttihad-ı Müslimîn, Neşr-i Din…
Sıratımüstakim – Sebilürreşad’ ın Okuyuculara ve İlmiye Mensuplarına
Mektupları.

ÖMER HAKAN ÖZALP: İstiklâl Marşı’nın İstanbul’da İlk İcrası ve Sebep
Olduğu Bir Skandal. SELÇUK KARAKILIÇ: Neticesiz Bir Gayretin Anatomisi:
İstiklâl Marşı Neden Değiştirilemedi? ZAFER GÖLEN: Hamdullah Suphi’den Mektup
Var.

 MEHMET RÜYAN SOYDAN: Hazîne-i
Evrak.

 MUSTAFA İSMET UZUN: İstiklâl
Marşı ve Mehmed Âkif’in Millî Mücâdele Yılları İçin Açıklamalı Bir Kronoloji
Denemesi.

Eserden Seçmeler:

TAKDİM

Prof.
Dr.

ÂDEM KORKMAZ
                                                                                                                             Burdur
Mehmet Âkif Ersoy Üniversitesi Rektörü.
                           

Hayatı, fikirleri ve derinlikli eserleri ile
yeni ufuklar gösterebilen, yepyeni erdemleri kazandırabilecek derinlikte ve
renklilikte olan, fikir ve şiir târihimizin önemli sîmâsı Mehmed Âkif, Osmanlı
Devleti’nin sarsıldığı yıllarda Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silâh arkadaşlarının
savaş meydanlarında verdiği destansı mücâdeleyi İstiklâl Savaşı’nın büyüklüğüne
yakışır bir şekilde anlatacak şiirler kaleme almıştır. Onun gerek milletimiz
için ölüm kalım savaşı olan Millî Mücâdele yıllarında halkı uyandırmak için
yaptığı her türlü faaliyetleri gerekse ülkemizin aydınlık bir iklime taşınması
yolunda büyük önem arz eden fikirlerinin anlaşılır kılınması her Türk’ün
üzerine vazifedir.

Son yüzyılda yaşanan fikri durgunluk ve içe
kapanmanın sebebinin bir kısım aydınlarımızın dünü bilip, çağı okuyup, yarına dâir
kanaatler izhar edememesine bağlayan Âkif; yaşanan ve yaşanacak zamana dâir
fikirlerini kayda geçirmek için kaleme aldığı eserleri ve mücâdeleleri unutulmamalıdır.
Cemil Meriç’in ‘Tufana yakalanmış bahtsız
bir toplumu, gemisine çağıran bir nevi Nuh Peygamber
’ benzetmesi ile
hakkını teslim ettiği Âkif yine onun ifâdesiyle,

Cevdet
Paşa’yla başlayan, Tunuslu Hayrettin ve Sâit Halim Paşalarla devam eden bir
düşüncenin son büyük temsilcisidir. Ondan alacağımız derslerin başında
çoktandır kaybettiğimiz bir fazilet var: İnsaf
.’

Milletin ruhunun, hayatının ve ideallerinin
kelimelere dökülmüş en güzel ifâdeleri olmak çabasındaki marşlar gibi hitap
kitlesinin ihtiyaç duyduğu kendine güven, millî heyecan, şevk ve imanın manzum
dili olmak muradıyla kaleme alınan İstiklâl Marşı, büyük milletimizi ebediyete
kadar ayakta tutacak sağlam mısralarla örülmüş, milletimize seslenen ölmez bir
şaheserdir. Âkif, İstiklâl Marşı’ndaki bu seslenişte vatanıyla ve milletiyle
ilgili duygularını, düşüncelerini, hayallerini, düşüncelerini dile getirmiştir.
İstiklâl Marşı’nda kendisini milletinin sözcüsü yerine koyan, âdeta milleti
adına konuşan çağın vicdanı Mehmed Âkif’in dönemi ve çevresine dâir yeni bilgi
ve belgeler ışığında hazırlanan Salnâme, Âkif’i daha doğru tanıtmanın yanında
her sayfasında milletimizin kimlik inşasında rol model olan Âsımlara yol
gösterecek örneklerle doludur. Mehmed Âkif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı
tarafından yayma hazırlanan Âkif Salnâmesi, şâiri bir kez daha bu vesile ile
anmamıza, sanatını ve eserlerini yeni bir gözle değerlendirmemize bir fırsat
sunacaktır. Salnâme ile Âkif’in mîrâsına sâhip çıkmayı bir vazife olarak
üstlenen Mehmed Âkif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’nı, Vakıf mensuplarını tebrik
ediyor ve çalışmalarında başarılar diliyorum. Son olarak Âkif Salnâmesi’nin
Âkif’i, onun kıymet atfettiği değerleri yarınlara taşıyan bir köprü olmasını
temenni ediyorum.

EDİTÖRDEN

TAHSİN YILDIRIM

Mehmed Âkif, milletimizin ve devletimizin
bekâsıyla sınandığı en buhranlı günlerde millî dert ve dâvâlarımızı, İslâm
âleminin meselelerini hayatının temel konusu yaparak mâşerî vicdanda haklı bir
yer edinmiş, mücâdeleci bir fikir adamı, imân ve ahlâk timsâli olarak ‘Millî Şâirimiz’ vasfına liyâkatini
tescil ettirmiştir. O, milletimize İstiklâl Marşı gibi, dünyânın en güzel
marşlarından birini hediye etmenin yanında, Çanakkale gibi bir mücâdeleyi
destanlaştırmış, ülkesinin maddî-mânevî problemleri üzerinde kafa yormuş ve
bunlara çağının çok ilerisinde çözüm yolları üretmiştir. Milletimizin dar
günlerinde bir münevver ve vatansever sorumluluğuyla hareket edip bugünlerin
yaşanmasına vesile olan bahtiyar ve onurlu kadro içinde yer alma şerefini
taşıyan Mehmed Âkif’i ve arkadaşlarını hakkıyla ve doğru bir şekilde tanıtan,
yeni belge ve bilgileri ihtivâ eden Salnâme’nin bu sayısında İstiklâl Marşı ile
ilgili yazılar ağırlıktadır.

Yazılışının üzerinde Âkif’in ‘Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı
Yazdırmasın
’ dediği, Türk milletinin ise bir millî mutâbakat metni olarak
benimsediği İstiklâl Marşı’na dâir bilinmeyen birçok metin okurun ilgisine
sunulmuştur. Salnâme’miz, yeni belge ve bilgileri muhtevi yazıları neşretmekte
ancak bazı belgeler yorumlanmamış, araştırmacı ehli kaleme bırakılmıştır.

Âkif Salnâmesi, şâiri bir defa daha bu vesile
ile anmamıza yâni sanatını ve eserlerini yeni bir gözle değerlendirmemize,
tertemiz ve sarsılmaz ahlâkını gençliğe rol model olarak göstermemize önemli
bir fırsat sunacaktır. Mehmed Âkif, çağı ve çevresine dâir yapılan çalışmalara
kaynaklık teşkil eden yeni bilgi ve belgeler ihtivâ eden bu eserler ile Âkif’in
mîrâsına sâhip çıkmayı bir vazife olarak üstlenen yazar ve okurlara teşekkür
ederiz. Bu vesileyle bizleri bir defa daha mîras bıraktığı eserleri ve tertemiz
ahlâkı etrafında bir araya getiren İstiklâl Marşı şâirimizi ve aynı idealler
etrafında toplananları rahmetle anıyoruz.

Salnâme’nin neşrini Âkif’e ve çevresine vefa
borcumuzu güzel, kalıcı ve nitelikli şekilde ödeme yollarından biri olarak
değerlendirmekteyiz.

Bu vefaya emeği, çabası, gayreti ve arşivi
ile sâhip çıkan Mehmet Ruyan Soydan’a ve Salnâme’nin her sayısında aynı heyecan
ve ilgi ile destek olan Burdur Mehmed Âkif Ersoy Üniversitesi Rektörü Sayın
Prof. Dr. Âdem Korkmaz’a hasseten teşekkür borçluyuz.

Salnâme’memizin diğer sayılarında buluşmak
temennisiyle…

 

ÂKİF

ALİ AKBAŞ



Ne mümkün Âkif’i târif

Akifserâpâ maârif

Bir altın kitap Safâhât

  Ona adanmış bir hayat

Kuran’dan almış ilhâmı

Sonsuza dek yaşar namı

Yazdığı İstiklâl Marşı

Her seher titretir Arşı

Heybetiyle dağ taş inler

Gökte meleklerde dinler

Bir destandır Çanakkale

Çanakkale bir velvele

Herkesin var bir soyadı

Fakat Ersoy onun adı

Evet, er oğlu erdi o

Hak yolda seferberdi o

Hem minberde hem siperde

Bir ömür boyu seferde

Dört dili ezber bilirdi

Velâkin kıblesi birdi

O bizim erkek sesimiz

O bizim gür nefesimiz

O bir rintti, ehlidildi

Yalnız rükûda eğildi

Alperendi pehlivandı

O yandı, millet uyandı

Sanmayın ki toprak oldu

Göğümüze bayrak oldu

Ne mümkün Âkif’i târif

 Âkif serâpâ maârif



MEHMET
ÂKİF – RIZA TEVFİK

ABDULLAH UÇMAN

(Makalenin baş tarafında; Mehmed Âkif ile Rıza Tevfik arasında vuku
bulan Tevfik Fikret’in inancı hakkındaki tartışmaları ve sonunda işin tatlıya
bağlanması anlatılıyor.)

20 sayfalık makaleden dikkat çeken bölümler:

Her ikisi de devrin pâdişâhı Sultan İkinci
Abdülhâmid Han’ın ‘istibdat rejimi’ni ortadan kaldırmak maksadıyla gizli
İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne girmiş oldukları halde, birbirleriyle
münâsebetleri cemiyet toplantılarında mı yoksa başka şekilde mi başladı bunu
tespit etmek mümkün olmadı.

***

Rıza Tevfik ile Mehmed Âkif’in müşterek dostu
Ali İlmî Fânî, 1935’ta Antakya’dan Rızâ Tevfik’e yazdığı bir mektup vasıtasıyla
Mehmed Âkif’in Kırklareli’nde askerlik yapan büyük oğlu Emin’le ilgili can
sıkıcı bir haber verir:

“Âkif’in oğlunun
başına gelen felâketten tabii haberiniz yok. Bir gün elime Berekatzâde Cemil
Bey’e hitâben yazılmış bir mektup tutuşturuyorlar. Mektup zâten açık gelmiş ve
Cemil Bey o sırada Şam’da bulunduğu için bana gönderilmiş. İmzaya baktım
‘Kırıkhan Hapishânesi’nde mevkuf şâir Mehmed Âkif Bey’in mahdumu Emin.’*

İçini okudum. Diyor
ki: ‘Kırklareli’nde vazife-i askeriyemi ifâ ediyordum. Arapça bildiğim için ara
sıra arkadaşlarıma Kur’an okur, âyetleri tefsir ederdim. Bu hareketim irticâ mâhiyetinde
görüldü. Divân-ı Harb’e tevdi olundum ve tevkif edildim. Tevkifhâneden şimdi
benimle beraber bulunan çavuşumun delâlet ve himmetiyle firâr ettik. İstanbul’a
geldik, oradan bir vapura atladık, Mersin’e çıktık. Mersin’den yaya olarak
Antakya’ya gelirken yoldaki karakolhânedeki jandarmalar hâlimizden şüphelendi,
pasaportlarımız olmadığından her ikimizi de Kırıkhan kazasına gönderdiler.
Şimdi bizi Türkiye’ye iâde edecekler. İmdadımıza yetişiniz.’

Maalesef imdatlarına
yetişemedik, çünkü mektup yazılıp elden ele bana gelinceye kadar günler geçmiş,
kendileri de hududu aşmıştı. Bilmem ne ceza verecekler! Âkif Bey’e yazmadım.
Çocuğunki dîvânece bir harekettir. Asker koğuşunda Kur’ân, tefsiri okunur mu?
Bugünkü inkılâp rejiminden bu derece gafletin mânâsı ne? Zavallı Âkif Bey
refikasıyla beraber kendi canlarının derdiyle uğraşırken yeni bir belâ ile
karşılaşıyor. Kim bilir ne kadar müteessir olacak. Kazâ-yı İlâhî’ye bakınız ki
Kırklareli’nden Antakya’nın burnunun ucuna kadar geliyor, denizlerden,
ovalardan, dağlardan, köylerden, kasabalardan geçiyor, hiçbir yerde tutulmuyor
da Antakya’ya yarım saat mesafede yakayı ele veriyor. Çocuğun talihsizliğine de
diyecek yok.”

*Bu cümlenin, “Şâir Mehmed Âkif Bey’in,
Kırıkhan Hapishânesi’nde mevkuf mahdumu Emin.” Şeklinde yazılması îcap ederdi.

* * *

Rıza Tevfik Amman (Ürdün) ve Cünye’de
(Lübnan) ikamet ettiği sırada, duyduğu veya bir yerde okuduğu Arapça, Farsça ve
Türkçe değişik hacimde birçok şiir kaydettiği ve ‘Müntahabât-ı Eş’âr’ adını
verdiği cönk tarzındaki bir defterin bir sayfasına şunları yazmış:

“Mehmed Âkif merhumun son kıt’a-i şi’ri”

KENDİM
İÇİN

Şu
serilmiş uzanan gölgeme imrenmedeyim

 Ne saadet! Hani ondan bile mahrûmum ben.

 Daha yıllarca -emînim ki- hayâtın yükünü

Dizlerim
titreyerek çekmeğe mahkûmum ben.

Çöz
de artık yükümün kördüğüm olmuş bağını

Bana
çok görme İlâhî, bir avuç toprağını!

                                                                Rahmetullahi
aleyh.”*

*Mehmed Âkif bu kıt’ayı, Mısır’da Melik
Fuad’ın kızkardeşi Prenses Nimet Muhtar’ın sarayında Prens Aziz Hasan’ın
çocuklarına ders verdiği bir gün hâtıra olarak çektirdiği bir fotoğrafın
arkasına yazarak İstanbul’a kızı Cemile’ye gönderir. Kızı da fotoğrafta
babasını son derece bitkin bir halde görünce çok müteessir olur ve: ‘Ah babacığım, ne hâle gelmişsin!’ diye
bir mektup yazar. Âkif de kızına verdiği cevapta: ‘Sen ona aldırma. Bize bazı böyle sünuhât* olur, yazarız!’ karşılığını verir. *Sünuhat: Akla, hâtıra gelen
gelen, içe doğan düşünceler…

***

Beşir Ayvazoğlu;Bir Fotoğrafın Düşündürdükleri / Helvan’da Bir Şâir, Bir Ressm ve Bir
Romancı
’ başlıklı makalesinde; Abbas Halim Paşa ve Mehmet Âkif’i, Arapların
‘Ebülhevl’ dedikleri meşhur Sfkans’in önünde, dostlarıyla birlikte develere
binmiş olarak gösteren fotoğraftaki kişiler ve o kişilerin Mehmed Âkif Ersoy
ile dostluklarını ve Ersoy’un Mısır’daki günlerini anlatıyor.  (s: 45-99)

***

Ömer Hakan Özalp; Mehmed Âkif Ersoy’un
yazdığı ‘İstiklâl Marşı’ başlıklı şiirin, 12 Mart 1921 târihinde ‘Millî Marş’ olarak kabul edildikten
sonra İstiklâl Marşı’nın hangi târihlerde ve nerelerde ne vesilelerle
çalındığını anlatıyor. 29 Eylül 1922 târihinde Gülhâne Parkı’nda yapılan bir
müsâmerede, İstiklâl Marşı, bando eşliğinde icra edilirken Veliaht Abdülmecid
Efendi’nin, ayağa kalkmayışı sebebiyle cereyan eden ve ‘skandal’ olarak nitelenen hâdisenin teferruatını anlatıyor.                     (s: 101-115)

İstiklâl
Marşı Neden Değiştirilemedi
?’ başlığı altındaki Selçuk Karakılıç imzâlı makaleden seçme paragraflar:

*Türk basınında İstiklâl Marşı’nın
değiştirilmesini ilk dile getiren yazının sâhibi Behçet Kemal Çağlar’dır:

Birkaç güzel ve
sanatkârane mısraı müstesna, bilhassa müşterek hislerimizi ifâde etmekte, artık
hiç bir değeri kalmayan bu şiiri bir kenara bırakmak zamanı gelmiştir. Ya her
merâsimde, her içtimada bir millî marş terennüm etmenin çok lüzumlu, çok
faydalı bir şey olduğunu reddetmeye yahut da asil hislerimizi öz dilimizi
anlatan, millî ve modern bir beste ile ahenkleyen bir marş yapana kadar başımız
önümüzde susmaya mecburuz.

Bu ucubeyi hâlâ millî
marş diye terennüm etmekte, her şeyden evvel, sanatımız için hazin bir
mahcubiyet yok mudur? Arap zevki, Arap vezni ve Arap telâkisi ile yazılmış olan
bir marştan ziyâde bir ilâhîye, bir gürleyişten ziyâde bir duâya benzeyen o
uzun mısraların ve o mufassal nazmın yerine gür, vakur ve emin bir sesle
asırların sinesinden gelip asırların iz’ânına haykıran bir marşa ihtiyacımız
vardır.

*Yusuf Ziya Ortaç; ‘Senelerden beri güneşin dağın, denizin, ufukların ve mevsimlerin bütün
renklerini süzen kalemlerin henüz bir millî marş yazamadığından
’ şikâyet
ediyordu. ‘Zaman zaman açılan
müsâbakaların, konulan mükâfatların câzibesinin mevzuun büyüklüğü karşısında
sıfıra indiğini
’ ileri sürerek Atatürk’ün ‘Ey Türk Gençliği’ diye başlayan nutku, ‘usta bir sanatkâr elinde veznin kalıbına dökülünce, bütün gönülleri
ayaklandıracak bir millî marş doğar
’ diyordu.

*Nurullah Ataç: ‘İstiklâl Marşı’nda bizim bugünkü ideallerimize uyacak, onlara hiç olmazsa
bir telmih sayılacak hiçbir şey yoktur. İçinde ezan vardır, minâre vardır,
imamı, müezzini, kayyumu ile bütün cemaal vardır, millet yoktur. Doğrusu bir
marş değil, bir ilâhîdir
.’

*Diğer aleyhtarlar: Nizâmettin Nazif
Tepedelenlioğlu, Fâlih Rıfkı Atay… gibi isimlerdi. Hayret edilecek bir durum: ‘Beni Stalin yarattı’ diyen Komünist şâir
Nâzım Hikmet; ‘Güftesi biraz ağır, bir
inkılap marşı değilse de, bizim müstevlilere karşı duyduğumuz isyanı terennüm
ettiği için bizimdir ve iyidir
’ diyerek İstiklâl Marşı’ndan yana tavır
koyuyordu.

(Tartışmaların
neticesinin öğrenmek isteyenler, Âkif Salnâmesi isimli eserin 3. Cildinde
143’ten 157’ye kadar olan sayfaları okuyabilirler.)

***

Zafer
Gölen
makalesinde Türk
Ocakları Genel Başkanı ve Büyükelçi, zamanının en mükemmel hatibi Hamdullah
Suphi Tanrıöver’den ve fotokopilerini eserin sayfalarına aldığı mektuplarından
söz ediyor. (s:
159-181)

Eserin Mehmet
Ruyan Soydan
tarafından hazırlanan ‘Hazine-i
Evrak
’ isimli bölümünde İstiklâl Marşı ile alâkalı belgeler yer alıyor. (s: 185-237)

Mustafa
İsmet Uzun
’un hazırladığı ‘İstiklâl Marşı ve Mehmed Âkif’in Millî
Mücâdele Yılları için Açıklamalı Bir Kronoloji Denemesi
’ başlıklı bölümde
10 Ocak 1920 târilinden 10 Mayıs 1930 târihine kadar yaşanan önemli olayları,
efrâdını câmi, ağyarını mâni ölçüler içerisinde ve 239-270. sayfalarda
değerlendiriyor

Eserin
son paragrafı:

Maarif Vekâleti tarafından resmî kuruluşlara
gönderilen bir tâmimin muğlak ifâdesiyle bundan böyle Riyâset-i Cumhur Mûsikî
Heyeti şefi Osman Zeki Bey’in İstiklâl Marşı bestesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin
resmî marşı olarak icra edileceği bildirildi.

Anlaşıldığı kadarıyla Osman Zeki Üngör’ün
bestesi bu tâmimle İstiklâl Marşı’nın resmî bestesi olarak yaygınlaştırılmaya
başlanmıştır. Ancak İstiklâl Marşı güftesi ve son eser dâhil bestesi hakkındaki
tartışmalar kronolojide gösterilenlerle sınırlı kalmamış ve Atatürk’ün vefatına
ve hattâ günümüze kadar zaman zaman alevlenerek devam etmiş, muhalif ve muvâfık
çevrelerce tenkit oklarına hedef olmaktan kurtulamamıştır.

Bu şikâyetlerin önünü almak maksadıyla
İstiklâl Marşı’nın 1982 ‘Anayasasının
değiştirilemez maddeleri
’ arası konulması da yeterli olmamış görünmektedir.         

Bu bakımdan millî marş konusunda ikinci devre
kabul edilebilecek bu süreç bir başka yazıya konu olabilecek genişliğe sâhip
olduğundan ayrıca ele alınması daha uygundur.    

***

Eser
aşağıdaki adresten pdf formatlı olarak dijital ortamda talep edilebilir:

MEHMED ÂKİF
ERSOY FİKİR VE SAN’AT VAKFI

Fahrettin
Kerim Gökay Caddesi, Okul Sokağı, Altunizade Sitesi, E Blok, Dâire 13

Altunizâde,
Üsküdar – İstanbul

BURDUR MEHMED
ÂKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ

İstiklâl
Yerleşkesi 15030 / Burdur. +90 (248) 213 10 00 e-posta: rektorluk@mehmetakif.edu.tr

Önceki İçerikÂkif Salnâmesi İkinci Cilt Mehmed Âkif ve Çevresine Dâir Araştırmalar
Sonraki İçerikİzmit’e Böyle Bir Mekân Lazım
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.