İlâhiyatçı Prof. Dr. HASAN ELİK ile KURBAN Hakkında Konuştuk.

94

Oğuz Çetinoğlu: Hocam, sorulara
geçmeden önce kurban hakkında umûmî bir değerlendirmede bulunmanız mümkün mü?

Prof. Dr. Hasın Elik: Kurban bayramı namazında ülkemizde takriben
30 milyon, diğer Müslüman ülkelerde de yüz milyonlarca insan câmilerde
toplanıyor…

Peki, bunca insana kurban adına
anlatılan ne?

Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i
kesmeye kalkışması ve kurbanlık hayvanın özellikleri… Efendim, kuyruğunun
dörtte biri kesik olmayacak; boynuzunun yarıdan fazlası kırık olmayacak!

Bunlar tamamlayıcı bilgiler olarak
değil, meselenin esası olarak her yıl saatlerce üstüne basa basa anlatılır.

Koskoca kurban meselesi bu
seviyeye indirilir mi?

Mesele iki boyutludur: Kurban ve
bayram.

Dolayısıyla, iki kavramın bir araya
gelmesiyle oluşan bir sistemden bahsetmek gerekiyor.

Biliyorsunuz; kurbanla alâkalı
birçok tartışmalar yapıldı… Artık kurban derisi üzerine tartışmalar yok ise
de bilgi kirliliği var.

Çetinoğlu: Kurban nedir?

Prof. Elik: Lügat mânâsı itibâriyle aynı kökten gelen ‘kurbiyet / akraba’ gibi kelimelerden de anlaşılacağı gibi, yakınlık, yaklaşmak
anlamındadır. Dinî bir terim olarak kurban; Allah’a yaklaşma isteğinin ifâdesidir.

Allah’a yaklaşmak isteyen insanın
çeşitli fiil ve davranışları vardır: Namazı vardır, duâsı vardır, orucu vardır,
başkalarına Allah adına ikramı vardır. Bir de belli bir zamanda, belli
özelliklere sâhip bir hayvanı kesmek suretiyle Allah’ın rızasına ulaşma arzusu
vardır ki, kurban kavramı husûsen bu fiili ifâde eder.

Çetinoğlu: Kurban nasıl
emredildi?

Prof. Elik: 14 asırdır Müslümanlar şunu dinliyor: Yüce Allah güya
Hz. İbrahim’e; ‘Oğlun İsmail’i (bazı
rivayetlerde; İshak’ı) bize kurban et
!’ demiş de, o da oğlunu kesmeye
götürmüş… Tam yatırmış kesecekken, ‘Bırak
kesme, imtihanı kazandın
!’ demiş…

Çetinoğlu: Doğrusunu Kur’ân-ı
Kerîm’den öğrenmeliyiz…

Prof. Elik: Her şeyden önce, insan kurban etme geleneğinin Kartacalılardan
kalma bir uygulama olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Târihi bilmeden
konuşulmaz:

Kurbanın târihi Hz. İbrâhim ile
değil, Hz. Âdem ile başlıyor.  Yalnız,
burada farklı bir durum var. ‘Hz. Âdem’in
çocukları kurban kesti
’ diye bir anlayış var, ama böyle bir sarahat yok.
Sadece, ‘Bakalım, hangimiz doğru
yoldayız? Allah hangimizinkini kabul ederse, o haklıdır
’ tarzında bir
adakta bulundukları anlatılıyor…

Çetinoğlu: Nerede?

Prof. Elik:  Maide sûresi 27.
Âyette.  Ayrıca, bütün dinlerde çok açık
olarak kurban var.

Târihte, Tanrıya yaklaşmak
amacıyla insan kurban edildiği de olmuştur. Kartacalılarda vardır, başka
toplumlarda vardır. İnsanlığın zaman zaman sâhiplendiği batıl inançlar arasında
Tanrılar gazaba geldi! Tanrılar kurban
istiyor
!’ gibi tâbirler duymuşsunuzdur, insanoğlu, mekanizmasını çözemediği
olayların arkasına -ki bunların birçoğu astronomik; fizikî, kimyevî olaylardır-
bir tanrı yerleştirerek açıklamaya çalışmış:

Yer tanrısı var, gök tanrısı var,
yağmur tanrısı var, güneş tanrısı var, bereket tanrısı var, zafer tanrısı var.
Yağmur yağıyorsa bir tanrı yağdırıyor, güneş doğuyorsa bir tanrı doğduruyor,
savaşta zaferi kazandıran bir tanrı var. Her şey ‘Tanrı’ya havâle edilmiş.
Gerek sevindirici gerek korkutucu her olayın arkasında bir tanrı… Onun için
de işi rast gitmediği zaman; diyelim ki Nil nehri taşıyor, etrafı basıyor, ‘Bir kurban vermek lâzım’ diyor… Ve
kestiği kurban nedir, biliyor musunuz? İnsan!..

Câhiliye devrinde de kurban
vardı. Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalip kendisince çok önemli bir konuda
adakta bulunuyor -tarihî bilgidir bu; ‘Şu
işim olursa, çocuklarımdan birisini kurban olarak keseceğim
!’ diyor. Ve
çekilen kur’a sonucu oklar -daha sonra Hz. Peygamber’in babası olacak-
Abdullah’a isâbet ediyor. O da en sevdiği oğlu Abdullah’ı Kâbe’de kesmeye karar
veriyor. Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalip. Ama neyse ki, sonuçta Abdullah’ın
yerine 100 tane deve kesmek suretiyle adağını telafi etmiş oluyor.

Bu yaygın âdet Hz. Ömer dönemine
kadar gelmiştir. Meselâ Mısır’da ‘Tanrının
gönlü hoş olsun, yağışlar çok olsun da bu sene mahsulümüz bereketli olsun

diye en güzel kızları gelin gibi süsleyerek Nil nehrine atıverirlerdi!

Yani, o günkü tanrı telakkisi
icabı O’na yaklaşmak için insan kurban edilmiştir. Hatta. Hz. İbrahim’in oğlunu
Allah’a yaklaşmak maksadıyla kesme teşebbüsü de bu anlayışın devamıdır.

İşte, tıpkı eskiler gibi Hz.
İbrâhim de gördüğü bir rüya üzerine Tanrıya yaklaşmak için oğlunu kesmek
istemiştir. Ama Allah Teala diyor ki:

Hayır, İbrâhim! Oğlunu kesme, onun yerine bir hayvan kes; Biz onu
kurban olarak kabul ederiz
.’

Şimdi, Allah burada insan kurban
edilmesini mi istiyor, kurban edilmek istenen bir insanı mı kurtarıyor, gelin
siz karar verin.

Çetinoğlu: İnsanlarımızın
ekseriyeti farklı olduğunu zannediyor.

Prof. Elik: Allah’ın, İbrahim’e; ‘Götür oğlunu kes!’ demesi mümkün değil.

Evet, Hz. İbrâhim gördüğü bir
rüya üzerine oğlunu kurban etmek istiyor. Fakat Cenab-ı Hak; ‘Bırak’ diyor; ‘tamam senin verdiğin bir söz var, sen bize bağlılığını gösterdin. Bize
bağlılığını takdir ediyoruz, ama bunun için oğlunu kesmen gerekmez. Bir koç kes
yeter. Oğlunun fidyesi olarak biz sana bir koç kurban etmeyi yeterli gördük
.’
(Sâffat Sûresi, 37/102-105).

Burada çok ince bir nokta var. Târihin
tam kırılma noktası:

Târih boyunca, Tanrı’nın gözüne
girmek, O’nun sevgisini kazanmak veya gazâbından korunmak için insanoğlu canını
veriyor; oğlunu, kızını kurban ediyordu. Hz. İbrâhim de bu yola başvuruyor. Ama
o;

Ben en sevdiğim şeyi, yani oğlumu kurban edeceğim!’ derken, Cenab-ı
Hak diyor ki;

Hayır, sen hayvan keseceksin, insan değil… İnsan yaşayacak. İnsan
yaşamalı
.’

İnsan kurban etme uygulamasının
târihe gömülmeye başladığı andır bu!

Çetinoğlu: Bu meselenin üzerinde
çok duruyorsunuz Hocam! İnsanlarımız yanılıyor mu, yanıltılıyor mu?

Dr. Elik: Mesele önemli olduğu için üzerinde duruyorum. Büyük bir
düşünür der ki; insanların din anlayışı tanrı telakkilerine göre şekillenir.
Çok önemli bir cümledir bu. Nasıl bir Allah tasavvurunuz varsa, ona göre bir
din tasavvurunuz vardır. Meseleyi nasıl başlatırsanız öyle gider. Bu örnekte
de; sen kalkıp “Allah ‘Çocuğunu kes!’ dedi
denilirse, bunun sonu nereye, varır, bir düşünmek gerek.

Sorunuzun cevabını vereyim: İkisi
de…

Mesele önemlidir çünkü Kur’ân’ın
anlattığı Allah; insanın kılına bile zarar gelmesini istemeyen bir kudrettir.
Hatta; “Beni inkâr etmekle hayatını
kaybetmek arasında sıkışırsan, beni ağzınla inkâr et; ‘Allah yoktur; O’na
inanmıyorum!’ de gerekirse. Böylece hayatını kurtar. Yeter ki kalbin Benimle
olsun
*” diyen bir Rab, kendisini inkâr edenin bile yaşamasına cevaz veren
bir kudret, kuluna ciğerpare evlâdını kesmesini emreder mi?

Çetinoğlu: Teşekkür ederim
Efendim.

 

*Nahl Sûresi 106-109. âyet: Ey Muhammed’e iman
edenler! İnanmanız sebebiyle müşriklerin büyük baskısı altında olduğunuzu
biliyoruz. Elbette ki ciddî bir zorlama ve baskı altında kaldıkları için, kalpleri
imanla dolu olduğu halde sadece dilleri ile inkâr eden müminler mazurdurlar.
Fakat âhiret ödülünden vazgeçip geçici ve değersiz dünya menfaatine meyleden ve
müşriklerin yaygaralarına kulak verip imandan sonra tekrar şirke gönlünü
kaptıranlar Allah’ın gazabına mâruz kalır. Büyük bir azaba müstehak olurlar.
Kalpleri katılaşmış, basiretleri körelmiş ve hakâkate karşı sağır kesilmiş
olanları Allah zorla doğru yola getirecek değildir. Kuşkusuz âhirette onlar, yaptıklarına
çok pişman olacaklardır.

 

 

Prof. Dr. HASAN ELİK:

     1949 yılında Tokat’ta doğdu. İlk, orta ve
lise eğitimini İstanbul’da bitirdikten sonra, 1976 yılında İstanbul   Üniversitesi İlahiyat  Fakültesi’nden mezun oldu.

     1977 yılında ilmî araştırmalar yapmak
üzere Suudi Arabistan’a gitti.

      King Abdülaziz Üniversitesi Arap Dili
Enstitüsü’nü Pekiyi dereceyle bitirdikten sonra, 1982 yılında ‘Nur suresinde
toplumsal Adab’ isimli master tezini tamamladı.  Adı geçen üniversitede ‘Tahâvî’nin Müşkilu’l-âsâr’ adlı
eserinin edisyon kritiğini yaparak 1989 yılında doktor unvanını aldı, 2007
yılında profesör oldu. 

     Yayınlanmış eserleri:

*Dini
Özünden Okumak, *Kur’ân’ın Korunmuşluğu Üzerine, *Kur’ân Işığında Farklı
Konular, Farklı Yorumlar, *İçimizdeki Allah, *Model İnsan Peygamber,
*Evrensel Mesaj / Kur’ân, *İslam ve İnsan, *İslam ve Hayat, *Yaratan ve
Yaratılanlarla İletişim Biçimi Olarak İbâdet, *İslam ve Denge, *İslam’ın
Va’dettiği Huzur,  *Bütün İnsanlar Hür ve
Tok Oluncaya Kadar, *Kuruluş ve Kurtuluşumuzda İslam, *İnsan Eksenli Din,
Kur’ân Tefsiri (Tevhid Mesajı).

Önceki İçerikKaybedecek Neyiniz Kaldı?
Sonraki İçerikBayram Mesajı
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.