Soğuk Harpten Sıcak Harbe Kayış ve Nato

95

Günümüzde Dünyadaki değişmelerden en önemlisi soğuk harp
ortamının sıcak harp dönemine doğru dönüşmesidir. Sadece Ukrayna – Rusya
çatışmasının veya Dünyanın birçok yerinde sıcak harbe kayış aslında bu
değişmeyi net olarak ortaya koymaktadır. Bu değişme NATO’nun en doğu köşesinde
bulunan Türkiye’yi tekrar gündeme taşımış ve stratejik önemini artırmıştır. Çatışmaların
sıçrama ihtimali de bunda etkili olmuştur. Gerek ABD, gerek Rusya değişik
genişleme tertipleri içindedir. ABD NATO’yu kullanarak Rusya’dan kopmuş bulunan
Orta Avrupa devletlerini NATO çatısı altına alarak Rusya’ya karşı genişleme
peşindedir. Ancak faturayı Ukrayna halkı ödemektedir. Diğer taraftan, Rusya ise
Rusça konuşan ülkelerin tekrar liderliğine göz dikmiştir. Polonya, Macaristan
gibi ülkeler, bunu fark ettikleri ölçüde tarafsız kalmaya kendilerini
zorlamaktadırlar. Macaristan’ın dış politikadaki son davranışı bunu
doğrulamaktadır. Kuzeyde İsveç ve Ruslarla çok geniş sınırı bulunan
Finlandiya’yı korku ve endişe sarmıştır. Çünkü güçlü olan patron ülkeler ne
milletler arası hukuku tanımakta, ne de BM’yi ciddiye almaktadırlar.
İstedikleri coğrafyaya girebilmekte, insan öldürme haklarına! Sahip olabilmekte
coğrafyayı kendilerine göre çizebilmektedirler. Bunu fırsat bilen ABD
tarafsızlık konumunu değiştirerek NATO’ya girmeye eğilim göstermiştir.

            Ancak yeni
üye girişinde Yunanistan örneğinde çok büyük bir yanlış yapan Türkiye bu defa bu
iki ülkenin NATO’ya girişlerini veto edeceğini belirtmiştir. Durum açıktır.
Böyle bir NATO gibi ittifakta, ittifak ortaklarının birinin toprak bütünlüğüne
ve siyasi varlığına göz dikmiş PKK ve PYD gibi terör örgütlerinin silahtan
füzeye kadar desteği olmuş; ülkesinde beslemiş İsveç ve Finlandiya gibi
ülkeleri veto gerçeğini bilmelerine rağmen, üyeliğe başvurmaları bizzat ABD’nin
teşvikiyle olmuştur. Bu her iki ülke maddi manevi ve askeri bakımdan Türkiye’nin
varlığına düşmandırlar. Bu vesileyle tarafsızlık konumu da tarihe karışmıştır. Anlaşılan
Finlandiya ve özellikle İsveç ülkesinde ve ülkesi dışında terör örgütlerine
imkanlar sağlayarak bir NATO müttefiki ülke olamayacağını ispat etmiştir. Türkiye’deki
harekatlarda teröristlerin yaşadığı mağaralarda İsveç malı silahlar bulunmuş,
birçok belge ele geçirilmiş ve bunlar başta İsveç olmak üzere yetkililerinin
yüzüne çarpılmıştır. Türkiye’ye düşen görev haklı tavır ve politikasını
sürdürmek ve kararında ısrarlı olmaktır. Tabii asıl teröre destek konusunda ABD
esastır. Bu ülke benim kara kuvvetim dediği terör örgütünün peşine takılmış,
itibar kaybetmiş ve bu örgüte içgüveysi gitmiştir. Bundan dolayı dost ve
müttefik Türkiye gibi bir ülkeyi değil; terör örgütünü kullanmayı uygun
bulmuştur. ABD’nin terör örgütüne içgüveysi gittiği yeni değildir. Yıllardır bu
ülke güney komşumuz haline gelmiştir ama; Türkiye’nin samimiyetini anlayamayan
günlük politikaların peşine düşmüştür.

            Şimdi konuyu
buradan çok önemli bir konuya doğru yönlendirelim. ABD’nin dostlukla
bağdaşmayan düşmanlık politikası Türkiye’de bazı aydınları ve daha ziyade sol
taraftan beslenen çevreleri ABD düşmanlığından kaynaklanan bir NATO
düşmanlığına itmiştir. NATO’dan çıkılmalı şeklindeki görüşler bugün temelden
yıkılmıştır. Yıllardır ifade ettiğimiz gibi Türkiye’nin konumu, dost ve düşman
ülkeler göz önüne alındığında Türkiye NATO’dan çıkmadan NATO içinde mevcut
anlaşmalara uygun olarak faaliyet gösterebilmeli; ABD’ye ve NATO’ya karşı da
kendini koruyabilmelidir. Türkiye’nin isteğine bağlı olarak NATO’dan
çıkılabilir; ancak NATO üyeliğine bunu fırsat bilen ne kadar Türkiye düşmanı
ülke veya ülkecik varsa; bunu fırsat bilerek üyelik müracatı yapabilir. Bu ülke
veya ülkeciklerle en ufak bir çatışmada bu defa Türkiye’ye karşı NATO’nun
beşinci maddesi kullanılabilir. Bu durumda 15 Temmuz 2016 ABD güdümlü darbe ve
işgal teşebbüsünün arkasındaki güç dolaylı değil; doğrudan ve açıktan ortaya
çıkabilir. Artık Türkiye’nin veto hakkı da söz konusu olamayacağından Türkiye’ye
karşı rahat at oynatılabilir ve güvenliğimiz büyük tehditlerle karşılaşabilir. Bu
bakımdan, 12 Eylül 1980 sonrası Yunanistan gibi şımarık ve onun bunun taşeronu
olmuş bu ülkenin NATO’nun askeri kanadına girişinde Kenan Evren Paşa’nın ne
kadar büyük affedilemez yanlışlar yaptığı rahatlıkla ortaya çıkar. Demek ki,
bir telefon emri ile NATO’ya evet dedik ve kendi elimizle dağ gibi sorunlar
yarattık.

            Türkiye’de
aydınlara ve siyasetçilere düşen görev ülkenin değişik yönlerden kuşatıldığı
günümüzde geçmişi düşünerek Balkan Savaşı’ndaki yenilgi ve dağınıklığımızın
üzerinde durmak ve acı yenilgimizi tekrar düşünüp, yaptıkları işin öyle pek de faydalı
olmadığını görebilmek ve tarihi tekerrür ettirmemektir.

            Not: Vatan
toprağı olan Hatay’ın milli sınırlarımıza dahil edilmesinde ve bunun devam
ettirilmesinde büyük payı olan rahmetli Tayfur
Sökmen
’in bir anıtını geliniz Hatay’da uygun bir yerde açalım.

Önceki İçerikTuran Şahin Hakkında!
Sonraki İçerikBir Nebze İnsan (1)
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)