Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine
Ne kendi kimseye benzer ne kimse
kendisine
İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Eserleri
Hakkında Yazılanlardan Seçmeler – 3
Son Hattatlar
ORHAN
BAYRAK
İbnülemin
Mahmud Kemal İnal bu eserinde 18.-20. yüzyıl arasında yaşamış olan 314 hattatın
biyografilerini ve eserlerinden örnekler vermektedir. Bir kaynak eser olarak
kullanılmaktadır. 1955 ve 1970 yıllarında iki defa İstanbul’da Millî Eğitim
Basımevi tarafından yayımlanmıştır. İlk basımı Millî Eğitim Bakanlığı ilim eserleri
serisinde yayımlanması kararlaştırılmış ve yayım müdürlüğünün 11 Mayıs 1953 gün
ve 8588 sayılı emriyle 3000 adet, ikinci basımı ise aynı Yayımlar Genel
Müdürlüğünün 5 Ocak 1970 gün ve 242 sayılı emriyle 5000 adet basılmıştır.
Eserin başında
14 sayfalık bir önsöz (mukaddime) bulunmaktadır. Bizde hat sanatının târihini,
yazı çeşitlerini, hattatlara ait yazılmış eserleri ‘Hunerveran’, ‘Gülzarı Savab’,
‘Devhatülküttab’, ‘Tuhfei Hattatin’, ‘Mizanülhat’, ‘Defteri Pak-i Erba-ı
Dâniş’, ‘Tezkiretülhattatin’, ‘Hat ve Hattatin’, ‘Mir’atı Hattatin’, ‘Enderunlu
Sanatkârlar ve Hocaları’, ‘Eyüblü
Hattatlar’ geniş bilgilerle anlatılmaktadır.
15-480 inci
sayfalan arasında sülüs, nesih ve celî, 481-645. sayfaları arasında Rık’a,
769-834. sayfaları arasında zeyl (ek) de sülüs, nesih ve ta’lik, hattatların
biyoğrafileri ve eserleri verilmiştir.
Eserde 279
hattatın hayat hikâyesi vardır
Son Hattatlar’dan
Bir Bölüm:
Mehmed Şevki
Efendi (Sayfa: 397-399)
Mehmed Şevki
Efendi, tüccardan Kastamonulu Ahmed Ağa’nın oğludur. 1828 yılında Kastamonu’da
doğdu. Üç yaşında İstanbul’a getirildi. Oğlunun Yenişehir Fenar’i Hüseyin Hâşim
Bey vasıtasıtasıyla gönderdiği varakada böyle muharrer olduğu halde kızının
oğlu doktor Ahmet Süheyl Bey, 1829’de İstanbul’da Haseki’de Çavuş Hamamı civarında
küçük, basık bir evde doğduğunu söyledi.
Aksaray’da
Yusuf Paşa’da Sıbyan mektebinde okudu. Mukaddimatı ulûmu – Ragıb Paşa Kütüphanesi
Birinci Hafız-ı kütibi Hattat Hulûsi Efendi den -ki herkesin hüsni zannına
mazhar bir zatı sütude siyer idi- ve onun damadı Hoca İshak Efendi den okudu.
Yazıyı merak
ederek dayısından meşk almaya başladı. Dayısının tercemei hâlinde söylediği
vech ile şâkirdlerinin en güzidesi olan yeğenine on dört yaşında yazıdan icâzet
verdikten sonra ‘Yazıyı ben bu kadar
öğretebilirim. Bundan ilerisini Mustafa İzzet Efendi’den ve diğer hattatlardan
öğren’ demesile Şevki Efendi ‘Ben
sizden başka hocaya gitmem.’ cevabını verdi. Hoca efendi bu cevaptan
müteessir olup ağladı. Kemali hulûs ile duâ etti.
Reisülhattatin
Kâmil Efendi, üstadı Sâmi Efendi’den naklen dedi ki:
‘Şevki Efendinin ebeveyni Kastamonu’da vefat
ettiğinde dayısı Hulûsi Efendi, heybesinin bir gözüne Şevki’yi, diğer gözüne
kız kardeşini koyarak İstanbul’a getirdi, yetiştirdi, yazıyı da tâlim etdi. Bir
müddet sonra Mustafa İzzet Efendiye götürüp temeşşuk ve tekemmül etdirmek için
ısrar ettiyse de -hatırı kalır korkusuyla- Şevki kabul etmedi. Fakat Efendi’nin
ne şâkirdlerinden bir attarın meşklerine bakarak yazıyı ilerletmeğe çalıştı.’
Şevki Efendi,
‘yazıyı bana âlemi rü’yada talim ettiler’
derdi. ‘En güzel yazıları 1874’dan sonra
yazdıklarıdır. Ondan evvelki yazılarında kusurlar vardır.’
Şevki Efendi
1848 yılında 50 kuruş maaşla Babı Seraskerî mektubî kalemine girdi. 1873’de maaşına
290 kuruş zam ile menşe’i küttabi askeri, 1876’da ise Umum Mekâtibi askeriyye
hüsni hat muallimliğine tâyin ve maaşı 1261 kuruşa iblağ olundu.
Müahharen Sultan
Abdülhamid merhumun şehzadegânına da iki buçuk sene talim etti. 1883 yılında
rütbei saniye sınıfı mütemayizi ve üçüncü rütbe Mecidî nişanı tevcih edildi.
1887’de vefat
etti. Merkez Efendi kabristanında dayısının yanında toprağa verildi. .
Asrının en ileri
gelen hattatlarındandır ki ‘Hattat-ı
hatîr’ unvânına lâyıkdır. Asarı nefisesi, esbâbı indinde hâizi kıymettir.
Pek çok şakirdi vardır. Ellerde hılyeleri, levha ve kıt’aları ve Topkapı Sarayı
Müzesinde 1868-1872 yıllarında de yazdığı sülüs ve nesh yazıları mevcuttur.
Bir gün evine
gittiğim esnâda Yahya Hilmi Efendi duvara asılı olan nefis bir levhayı
göstererek hattatlar içinde en ziyâde takdir ettiğim zat, Şevki Efendi’dir.
Yazıyı kemali itina ile yazar, hattâ bir çocuğa yazı tâlim etse de onda da itina
ederdi. Doğrusu hattın her nev’inde ibrazı kemal ile emsâlinden üstündü.
Kâmil Efendi ‘Şevki Efendi ağır, Yahya Hilmi Egendi
sür’atle yazardı.’ derdi.
Bayezıd’deki
Kütühâne-i Umumî Birinci Hafız-ı Kütübi Hattat Hasan Tahsin Efendi, Şevki
Efendi’nin yazıdaki kemalini teslim eder, fakat tekellüfle yazdığını söylerdi.
Habib Efendi,
dayısının damadı olduğunu yazmışsa da aslı olmadığını Süheyl Bey söyledi.
Hattatlarla ilgili eserler:
1-Menâkıbı
Hünerverân / Hünerli Kişilerin Hikâyeleri:
Târihçi,
hattat ve şâir Gelibolulu Mustafa Ali (1541-1599) tarafından 1586 yılında
yazılmıştır. Târihçi İbnül Emin Mahmut Kemal İnal tarafından geniş bir ön söz
eklenerek ve Türkçeye çevrilerek 1926 yılında İstanbul’da Matbaa-i Amire’de
yayımlanmıştır.
2- Devha’tül
Küttab (Yazıcıların Ulu Ağası):
Hattat
Suyolcuzâde Mehmet Necib (?-1757) tarafından yazılmıştır. ‘Gülzarı Savab’ı tamamlar. 1553-1737 yılları arasında yaşamış
hattatları anlatır. Kilisli Muallim Rifat tarafından düzeltmeler yapılarak 1942
yılında Güzel Sanatlar Akademisi yayını olarak İstanbul’da yayımlanmıştır.
3-Tuhfet’ül
Hattatiin / Hattatların Armağanı:
Nakşibendî
şeyhi ve bilgin Müstakimzade Süleyman Sadettin (1719-1788) tarafından
yazılmıştır. İbn’ül Emin Mahmut Kemal tarafından geniş bir önsöz eklenerek ve
Türkçeye çevrilerek 1928 yılında İstanbul’da Devlet Matbaası’nda basılmıştır. ‘Devha’tül Küttabi’ isimli eserin
devâmıdır. İbnülemin’in basılmamış eseri
‘Kemal’ül Hattatin’ ise ‘Tuhfet’ül Hattatîn’in zeylidir.
4-Mizan’ül hat
/ Yazı Ölçüsü:
Yazarı belli
değildir. 1850 yılında yazılmıştır. El yazması hâlindedir.
5-Defteri Pâki
Erbabı Dâniş / Bilginlerin Temiz Defteri:
Şeyhülislâmın
Mahmet Sadettin (1798-1866) tarafından 1850 yılında yazılmıştır. 78 hattat ile
bilginleri kısa anlatır. El yazması hâlindedir.
6-Tezkiret’ül
Hattatin / Hattatların Kitabı:
Hattat Müftü
Mehmet Şem’i (?-1855) tarafından yazılmıştır. El yazması hâlindedir.
7- Hat ve
Hattatin / Yazı ve Hattatları:
Maarif encümeni
üyesi İranlı Habib (?-1894) tarafından yazılmıştır. Daha ziyâde İran
hattatlarını, bazı Türk hattatlarını anlatır. 1890 yılında İstanbul’da Ebüzziya
matbaasında basılmıştır.
8-Mir’atı
Hattatin / Hattatların Aynası:
Eğinli Süleyman
(?-1924) tarafından yazılmıştır. İranlı Habib’in eseri Hat ve Hattatîn’e ek
(zeyl) sayılır. El yazması hâlindedir.
9- Enderunlu
Sanatkârlar ve Hocaları:
Belediye
Müzesi müdürü İsmail Baykal tarafından 1941 yılında yazılmıştır. El yazması hâlindedir.
20- Eyüplü
Hattatlar:
Eyüp Halkevi
Başkanı Nurullah Tilgen tarafından yazılmıştır. Kısa bir eserdir. 80 kadar
hattatı anlatır. 1950 yılında İstanbul’da Aydınlık Basımevi tarafından yayımlanmıştır.
İbrülemin Mahmed Kemal İnal’ın Rüyâları
İBRÂHİM ÖZTÜRKÇÜ
Mahmud Kemal
İnal, 1895-1927 yılları arasında gördüğü rüyaların kaydetmiştir. Efendi
Hazretlerinin rüyâlaryla alakalı olarak tuttuğu notlardan bâzıları:
8 Cemâyizelâhk
Cumaertesi Sabahı
Salon, uzun
oda gibi bir yerde seccade yapıp yüzüm şimale (galiba kıble o cihette imiş)
müteveccih olarak namaz kılarken o mahallin sol tarafındaki müntehâsından bir
ses geldi. Namaz arasında bir kısmını bitirdikten sonra pekiyi bilemiyorum o
sese teveccüh ettim. Mesâfe epey uzak, sesin sâhibi lâyıkıyla görülemiyordu,
Yalnız kara sakallı olup, başı semaya ref edilmiş yanında başkaları da vardı. O
ses sırasında yan tarafta merdiven gibi bir yerden uzun boylu, bıyıklı,
yakışıklı galiba beyaz pantolonlu biri çıktı, O âdem hangi vakit namazını
kılmış, sünneti mi kılacakmış, ne imiş.
Ses sâhibi
galiba zat-ı Risâlet imiş. Ve o ses sâhibi de Allahu âlem veliyyinimet-i âlem imiş.
O adam bir gazvede büyük hizmetler etmiş de ona mükâfeten aşere-i mübeşşere
gibi mazhar-ı mükâfat oluyordu. Ben bu mükâfattan müteessir olarak ses gelen
cihete müteveccih ve duvarın dibinde bulunduğum halde ağladım ve o adama
hitaben ‘Allaha şükür sen ben oldum’
meâlinde bir şey söyledim. Bu sözüm üzerine o adam kemâkân namaz kılmak
istediğini söyleyip benim sözümü murad ederek galiba bu bana gıpta ediyor ‘Sen artık seccâdeyi topla, evine git, artık
ne yaparsan yap’, meâlinde bir şey söyledi.
***
1895 Eylül
içinde bir Cuma gecesi görülmüştür
Hazreti Hâlid
radıyallâhu anhü bizim evi teşrif etmişler. Pederle görüşmüşler. Peder,
Hazret’i sokak kapısına kadar teşyi etmiş. Bu aralık eve girmişim. Sokak
kapısında Hazret’e tesadüfle elini öptüm. Vücudum lerzân oldu. İltifat
buyurdular. Kendileri Hacca gidiyorlarmış. Fakat paraları yokmuş. Ben de para
takdim etmeğe utanıyorum. Yalnız ‘İnşallah
teşrifinizde yine görüşürüz’ dedim.
Bu sırada
uyandım. Cenabı Hak şefaatine nail eyleye.
***
1901
Cemâziyelâhiresinin 15’inci Cuma gecesi sabaha yakın görülmüştür
Midilli’de
bulunmuşum. Abidin Paşa’yı ziyâret için bir konağa gittim. Başım açık ve
saçlarım ziyâdece, üstümde entari, daha üstünde nefis bir gömlek vardı.
Odasının kapısının önünde Sadrazam Rıfat Paşa’nın hafidi ve kendinin tamamen benzeri
olup âlem-i şuhûdda bir gün Haydarpaşa vapurunda gördüğüm Vedad Bey nâmındaki
çocuk duruyordu. Bazı adamlar çocuğu okşuyorlardı.
Odadan içeri
girdiğimde Abidin Paşa’nın oğlu Rasih Bey’le daha başka adamları bir sedir
üzerinde ve Âbidin Paşa yerine yüzü kıbleye karşı olarak Sadrazam Rıfat Paşa’yı
gördüm. Güya Erenköy taraflarında berber imiş, Paşa da tebdîl-i havaya gelmiş.
Beni görünce kıyam ve ihtiram ederek ‘Dün
kızım istifsâr-ı hâtıra geldi. Bugün de sen geldin. Fevkalâde memnun oldum. İnşallah
sen de sadrazam olursun’ dedi. Teşekküren eteğini öptüm.
Avdet edeceğim
zannıyla teşyî hareketinde bulunur gibi oldu. Ben yine karşısına oturdum. ‘Komisyondaki iş ne oldu?’ dedi.
Lâyıkıyla bilemediğimi söyledim. Yan tarafında oturan sarıklı gibi bir adama ki
önünde telgraf makinesi duruyordu. Telgrafla o işin sorulmasını emretti. Öbür
tarafta bir adam da ney çaldı. O aralık peder de oraya geldi. Hayli konuştuk.
Sadrazam hastalıktan kurtulmuştu. Fakat daha kapıya gitmiyormuş. Siyah setre ve
palto giymiş idi.
Sonra uyandım.
Cenabı Hak hayırlar ihsan buyursun.
***
1897
Cemâziyelevvelisinin 24. gecesi görülmüştür:
Gayet dar ve
yüksek yerlerden geçilerek bir mahall-i mürteffe çıkıldı. Orada vâlide ile
diğer biri bulunuyordu. Hâşâ sümme hâşâ vâlide Cenabı Hak imiş. Haydar Hoca’ya
yahut Tahsin Hoca’ya ‘Allah insan suretinde
görünür mü?’ diye sordum. Onlardan biri ‘görülür!’ dedi. Ona sadrazam olmamı rica ettim. Adâletten
ayrılmayacağımı söyledim. ‘Olursun. Ve
1900 senesine doğru ikbâlin açılacak ve saadet bulacaksın’ dedi.
Bizim evin alt
katında harem sofasında merdivene karîb bir yerde garîbü’l-manzar birkaç adam
oturmuş, herkesin tâli‘ine bakıyorlarmış. Ben de baktırdım ve sadrazam olmamı
talep ettim. Galiba biriyle söyleşip yahut bir kitaba bakıp ‘Olursun!’ dediler.
1903
Şevvali’nin 15’inci Pazartesi gecesi
İbrahim aleyhisselâm
efendimiz ve müteakiben Kesûl-i Ekrem sallalâhu aleyhi ve sellem Efendimiz
hazretlerinin teşrîf-i seniyyeleriııi gördüm ise de layıkıyla zabt edemedim.
Cemâl-i Cenabı Seyyidü’l-mürselîn’i tamamıyla tahattur edemediğimden rüyayı
aynen yazmaya cesâret edemedim.
1903
Zilka’desi’nin 18’inci Cumartesi gecesi
Resûlullah
sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri fakirhanemizi teşrif
buyuruyorlarmış. İstikbal için öteye beriye şitâb ile telaş ederken uyandım. Daha
bazı hakâyık gördümse de tamamıyla mahfûzum değildir.
1904
Saferi’nin 28’inci Pazar gecesi
Sadrazam Ferid
Paşa ile namaz kılıyormuşuz. Bir aralık beni der-âgûş ederek ‘İnşallah seni makam-ı sadârette görürüm’
dedi. Bir kambur kızı varmış. Karşımızdan geçiyordu. Daha birçok şeyler gördümse
de zapt edemedim.
1904
Cemâziyelâhiresi’nin 11’inci Salı gecesi
Yusuf Kâmil
Paşa merhum kıyâfetinde olarak sadrazam olmuşum. Hatt-ı Hümâyûn okunmak üzere
evvel-be-evvel Ayasofya Câmi-i Şerifine gidip yeşil bir biniş giyerek hatibin
delâletiyle gayet yüksek olan minbere süratle çıkmışım. Hatıb beni minberde
oturtup kendi hutbe okudu, sonra uyandım.
Cenabı Hak
ism-i a’zam hürmetine hüsn-i hatime ihsan buyursun, âmin.
1911
Recebi’nin 24’üncü Cuma gecesi
Vefat etmişim.
Kitabe-iseng-i mezarımı yazıyordum. Şöyle idi: ‘Ibnülemin Seyyid Mahmud
Kemal’in cism-i (yahut vücûd)-ı fânisinin medfûn olduğu kabirdir (yahut:
fanisinin fenâya inkılab ettiği mahaldir) Her kemâlin zevâli var mutlak. Külli
şey’in yezûlü ille’l-Hak.’
Cenabı Hak
selamet-i iman ve hüsn-i hâtime ihsan buyursun, âmîn.
1911
Ramazanının 10’uncu Pazar gecesi
Otuz beş, kırk
yaşında bir zata mülâkî oldum. Lekerda satarmış. Yetmiş paralık aldım. İki
kuruş verdim. Fazla ve tekrar verdiğimi söyledi. ‘Aman Efendimiz merhamet buyurunuz sallallâhu aleyhi ve sellem’
dedim. Tebessüm etti, memnun oldu. Meğer velînimet-i âzam sallallâhu aleyhi ve
sellem Efendimiz hazretleri imiş.
1912
Şabanı’nın 265. Cuma gecesi (Yakacık’ta)
Yakacık,
İstanbul’daki hânenin ön üst katında bulunmuşum. Zelzele-i müdhişe zuhur etmiş.
Galiba vâlideye ‘Olacaklar oldu,
kımıldayın, şehâdet getirin!’ dedim ve bülend avazla şehadet getirerek
uyandım ki hâne altüst oluyordu. Meğer rüya görürken zelzele oluyormuş. Yalın
ayak bahçeye kaçtık.
1912
Zilhiccesi’nin 6’ncı Cumartesi gecesi
Hazreti Fâtıma
radıyallahu anhâ Efendimiz Siroz’dan teşrif buyurmuş. Siroz mutasarrıfının buna
dâir telgrafı varmış. Nezd-i saâdetlerinde iki seyyid-i sağîr de varmış. Sonra
deniliyor ki Hazreti müşârunileyhâ efendimiz Meç’ten (?) avdet buyuruyorlarmış.
Sirkeci’den istikbal edelim diye salavât-ı Kâdiriye okuyarak müşârunileyhâ
Efendimiz ikâmetgâhına götürelim diyorum. Yine deniliyor ki yalnız
müşârunileyhâ Efendimiz değil, velînimet-i âlem sallallâhu aleyhi ve sellem
Efendimiz hazretleri de teşrif buyuracaklarmış.
Rüyayı pek iyi
gördüm ise de tamamıyla zapt edemedim. Devam eden muharebe hakkında bu rüyayı
fal-i hayr addeyledim.
Yine gördüm
ki: Karşımızda Acem’in yaptığı, hânemizi zulmet-âbâd ettiği hânesi yıkılmış
yahut yok olmuş. Yalnız adam boyu kadar temel duvarları kalmış. O da hayli
öteye çekilmiş. Evimizin önü açılıp rûşen olmuş.
1915
Cumâdelûlâsı’nm 24’üncü Cuma gecesi gördüm
Harbiye dâiresiyle
kulenin üst taraflarında yüksekte havada yahut küçük bir şeyin üstünde
bulunmuşum. Orada Hazreti Fâtıma radıyallâhu anhâ Efendimiz var imiş. Yerde
birtakım adamlar bulunuyordu. Hazreti müşârunileyhâ ‘Şu adama acıdım!’ deyip yukarı alınmasını bana emir buyuruyordu.
Ben de galiba ip uzatıp o adamı yukarı çekiyordum. ‘Acıdım’ buyurmaları, galiba birkaç adam hakkında vârid oldu.
Bu rüyayı yine
âlem-i menâmda Feyzullahzâde kuddise sirruhu Sâdık Efendi’ye nakleyledim. Daha
başka şeyler olduysa da unuttum.
Cenabı Hak
hayırlar ihsan buyursun.
İbnülemin’in
Rüyâları. Dergâh Yayınları, İstanbul 2016.