İbnülemin Mahmud Kemal İnal ve Eserleri – 26

80

Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine

Ne kendi kimseye benzer ne kimse
kend
isine

 

 

İbnülemin
Mahmud Kemal İnal

MEHMET KÂMİL BERSE

 ‘Öyle
bir âşık gerek ki bana, bir kımıldadı mı, bir kalktı mı, her yandan ateşlerle
dopdolu kıyâmetler koparmalı.

Bir gönül istiyoruz ki cehennem gibi olmalı,
cehennemi bile yakıp yandırmalı; denizin dalgasından kaçmamalı; yakmalı,
yandırmalı yüzlerce denizi.

Gökleri bir mendil gibi dürmeli avucunda; zevalsiz
ışığı bir kandil gibi asmalı gök kubbeye
…’

Derken Hazreti
Mevlânâ, inanan inandığını ölümüne savunan hakkı tutup kaldıran bir insan-ı
kâmili işâret ediyor. Bu hasletleri taşıyan biri yaşadı bu topraklarda,
yaşamışlığıyla, yaşayışıyla, engin bilgi birikimiyle…

Târihin
içinden yaşayarak gelen ve hâlâ aramızda vakfıyla, eserleriyle, hâtıralarıyla
yaşayan ve yaşayacak olan bir insan; İbnülemin Mahmud Kemal İnal.

Hayâtı boyunca
maddî varlığını hep sadaka olarak harcamıştı. Şu felsefe ile hareket ederdi: ‘Rızkın hayırlısı kifâyet edenidir.’ İlim
tahsil etmek isteyen talebelere hizmet için, ilim Yayma Cemiyeti’nin kuruluşuna
ön ayak olmuş, İstanbul İmam Hatip Okulu’nun yapımında büyük gayret göstermiş,
bütün mal varlığını ve mülklerini talebelere hizmet edecek bir vakıf kurulması
maksadıyla bağışlamıştı. Vefâtından sonra kurulan İbnülemin Mahmud Kemal İnal
Vakfı’nın ilk mütevelli heyeti başkanı, o günün İstanbul Müftüsü Ömer Nasûhi
Bilmen’dir. Bu gün bu vakıf, yüzlerce öğrenciye hizmet veren yurtları ve
burslarıyla bir eski zaman efendisinin dileğini yerine getirmektedir.                                                                                                                                                                                   

Mahmud Kemal
Bey devrin eğitim kurumlarında öıce Mercanağa Sıbyan Mektebi’nde ve Şehzâde
Rüştiyesi’nde tahsil gördükten sonra, Mekteb-i Fûnun-ı Mülkiye’de okurken
rahatsızlığı sebebiyle eğitimini tamamlayamamış, dinleyici sîfatıyla Mekteb-i
Hukuk’a devam etmiştir. Asıl eğitimini, ilim erbâbı hocalardan özel dersler
alarak devam ettirmiştir.’

Özel hocaların
başında Mehmed Âkif in babası İpekli Mehmed (Temiz) Tâhir Efendi gelir. Fâtih
dersiamlarından Temiz Tâhir Efendi de Yozgatlı Mahmud Efendi’den ders görmüş ve
icâzet almıştır. Fâtih Medresesi’nde dersiam olmak o zamânın telâkkisine göre
gıptaya değer bir gaye idi. O zamânın kabul edilen değeri ilim, Fâtihteydi.
Fâtih’ten öteye meselâ Şehzâdebaşı’na veya Beyazıt’a inmeye tenezzül edilmezdi.
Buralarda ancak ilim serpintileri var olabilirdi. İlmin asıl kaynağı
Fâtih’teydi. Mahmud Kemal Bey böyle önemli bir hocadan ders almak sûretiyle
hayâtının sonuna kadar ilim çizgisini belirlemişti. Fransızcayı Leon Efendi’den
öğrenmiş, kendisi gibi Nakşî-Hâlidî tarîkatına mensup Hoca Hüsnü Efendi’den
mülkiye mektebinde Fârisi, Beyazıt ve Şehzadebaşı câmilerinde Buhâri-i Şerif,
Beyazıt Câmii’nde Tefsir-i Keşşaf ve Fevzi Hindî’nin bâzı kasidelerini okumuş,
Hasan Tahsin Efendi’den sülüs ve nesih meşketmiş, icâzet almıştır. Fâni hayâta
gözlerini kapadığı güne kadar, hayâtı; her ânı ve her mekânı mektep olarak
kabul eden bir anlayışla yâni hep öğrenerek geçmiştir. Kendi ifâdesiyle: ‘Dârülfünundan şehâdetnâme almak tabiîdir.
Amma o şehâdetnâme mekteb-i iptidâi-i âhiret olan kabre girildiği gün alınır
.’

Sadrıâzamları yakından tanıyan târihçi

Bâbıâlî’de 33
sene memurluk yapan Mahmud Kemal Bey, 1889’dan îtibâren sadâretin birçok
bölümünde kâtip ve başkâtip olarak çalışmıştır. 1908’de Eyâlat-ı Mümtâze Kelemi
Müdürü olmuş Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinden sonra
Yıldız Sarayındaki evrâk-ı resmiye ve jurnallerin tetkik ve tasfiye işlerini
üstlenmiş, daha sonra buradaki evrâk ittihatçılar tarafından yakılarak yok
edilmiştir.  Mahmud Kemal Bey, bu
çalışmalarda Abdülhamid Han’a çok saygı duymuştur, O’nun hakkında yazdıkları
hakşinaslıktır. İkinci Meşrûtiyetteki hürriyet fikrinin daha açık ve net
anlaşılır dil ile Islâmiyet’in insan hürriyetine verdiği değere dâir yazılar
yazarak bunun toplumun her kesiminde uygulanması gerektiğine inanmıştır. Mehmed
Âkif’le sık görüşmelerine rağmen, iyi geçindikleri pek söylenemez. Bu konuda
kimsenin yorumu olmamıştır. Belki de Mahmud Kemal Bey’in devlete olan
yakınlığı, Mehmed Âkif için farklı davranmasına sebep olmuş olabilir. 1914
yılında Evkâf-ı İslâmiye Müzesi’nin kurulmasıyla görevlendirilmiştir. (Bugünkü
Türk-İslâm Eserleri Müzesi.) Böylece müzecilik konusunda da mâhir olduğunu
göstermiştir. 1916 yılında Şura-yı Devlet âzâlığına getirilmiş, 1921 yılında
Osmanlı Devleti’nin resmî yayın organı olan Takvim-i Vekâyi Gazetesi
müdürlüğüne, 1922 yılında Divân-ı Hümâyun Beylikçiliği’ne tâyin edilmiştir.
Cumhûriyetin kurulmasıyla birlikte Bâbıâlî’deki görevi son bulmuştur. Bu konuda
kendisi, ‘Hüsn-i sîret ve gayrete rağmen
terakki etmemek için her ne yapmak lâzım ise yaptılar
’ diyerek memûriyet
için şikâyette bulunur ise de, ‘Çocuk
denilecek bir yaşta Bâbıâlî’ye girdim, ilga edildiği gün çıktım. Oraya devam
ettiğim müddette 16 sadrıâzamın mâiyetinde bulundum
.’ der. Bunları
saydığımızda geçen yüzyılın târihinde rol alan önemli sadrıâzamların listesini
vermiş oluruz. Said Paşa, Kâmil Paşa, Cevad Paşa, Rîfat Paşa, Ferit Paşa,
Hüseyin Hilmi Paşa, Tevfik Paşa, Hakkı Paşa, Ahmed Muhtar Paşa, Mahmud Şevket
Paşa, Sait Halim Paşa, Talat Paşa, Ahmed İzzet Paşa, Dâmâd Ferid Paşa, Sâlih
Paşa, Ali Rıza Paşa…

Mahmud Kemal
Bey bu isimlerden sâdece bir tânesine çok önem verir. Son Sadrıâzamlar isimli
eserinde Said Paşa’dan bahsederken biyografilerini yazdığı sadrıâzamlar için, ‘Bunlardan bir kısmıyla vazifeden yâhut
babadan müntakil hukuk ve ülfetten dolayı pek çok temâsım oldu. Kendilerini
yakından tanıdım. Yazılarını yazdım, her türlü garaz ve ivazdan âzâde olarak
söyleyebilirim ki; içlerinde Said Paşa kâbında bir zat görmedim, hatta yalnız
sadnâzamlar arasında değil, görüştüğüm vükela, vüzera, ve devlet adamı arasında
o liyâkatte bir âdeme tesâdüf etmedim. Bu sözü mübâlağa veya tarafgirlikle
yorumlamayın
…’

Türk edebiyâtının en iyi biyografi yazarı

1923 yılında
Târih-i Osmânî Encümeni Âzâlığı’na seçilen Mahmud Kemal Bey, 1924 yılında
Vesâik-i Târihiye Tasnif Encümeni’nin başına getirilmiştir. Mahmud Kemal Bey’in
başkanlığında tasnifler yapılmıştır. İki yıl devam eden bu çalışmanın sonuçları
29 cilt hâlinde derlenerek, geleceğe ışık tutması açısından, Hazine-i Evrak
dâiresine teslim edilmiştir. Bugün Osmanlı Arşivi’nde İbnülemin Mahmud Kemal
adıyla araştırmaya açıktır. 1927 yılında başvekâletin Osmanlı arşivlerine sâhip
olmasıyla bu heyet lağvedilmiştir. Burada Mahmud Kemal Bey’in önemli bir
arşivci olduğu da ispatlanmıştır. Mahmud Kemal Bey kuruculuğunu üstlendiği
İslâm Eserleri Müzesi müdürlüğüne getirilmiş ve 1935 yılında buradan emekli
olmuştur.

Mahmud Kemal
Bey, hayâtı boyunca tek bir vazifeyle yetinmemiştir. Müze müdürlüğü yaparken
aynı zamanda Kütüphâneler Tasnif İşleri Müşâvirliği de yapmış. Maârif Vekâleti
tarafından hazırlanıp neşredilen, Islâm Ansiklopedisi müşâvirliklerinde
bulunmuştur.

Hayâtı boyunca
günlük yazdığı söylenmektedir. Prof. Dr. Ali Birinci, ‘Eline aldığı kalemi hiç bırakmamış, yarım asır günlük yazmış bir
insandır
.’ demiştir. Yazdığı eserlerin kaynaklarını bu günlükler
oluşturmuştur. İbnülemin Mahmud Kemal yine kendi ifâdesiyle, ‘Semere-i hayat, hayırlı yâd edilmektir
diyen çok velûd bir yazardır. Türk edebiyâtının en iyi biyografi yazarlarından
biridir. Biyografilerini yazdığı kişilerle yüz yüze irtibata geçmiş, vefat
etmişse veya ulaşılamıyorsa yakınlarından bilgi toplamıştır. Hayâtın hızla
aktığı, târihin gün be gün değiştiği bir dönemde, yaşadıklarının farkına
vararak tanıdığı, çalıştığı önemli şahsiyetlerin birer birer hayattan
ayrılmalarını görmüş biyografi ve târih yazarlığına başlamıştır. İlk yazdığı
biyografi; ‘Eser-i Kâmil Paşa’dır.
1897 yılında ‘Hutut-ı Meşâhir Mecmuası
ile ilk çalışmalarını başlatmıştır. Tanıdığı, dönemin tanınmış şahsiyetlerinin
el yazısı ile duygu ve düşüncelerini yazdırıp bir nevi hâtıra defteri
oluşturmuş, birkaç yıl sonra burada yazısı olan kişilerden resim ve kendi hayat
hikâyelerinin bulunduğu birer yazı istemiştir.

***

Önemli bir
şâirdir. Mehmed Âkifle şiirle atışmaları meşhurdur. Genelde ‘Nâlânî’ mahlasıyla yazmıştır. En önemli
şiirleri arasında naatları gösterilebilir.

Çok önemli bir
hat üstâdıdır. İbnülemin’in rik’ası vardır. Bâb-ı Âlî’de eski harf usûlü
bırakılmış olsa da o üslûbu devam ettirmiştir.

Gazeteciliğe
1890 yılında Tarik Gazetesi’nde başlamıştır. Gazetedeki ilk yazısı ‘Ömr-i Beşer’ başlıklı makalesidir. Daha
sonra Takvin-i Vekâi, Tercüman-ı Hakikat, Mürüvvet gibi bazı gazetelerde yazıları
yayınlanmıştır. Bu yazılar genelde içtimâî konularda olup bunları ‘Sây-i Beşer’ adı ile biraraya
getirmiştir. Fakat bu eser basılmamıştır. İstanbul’daki gazete ve dergilere
yazı göndermiş, Selanik’te yayımlanan ‘Asır
Gazetesi
’ ile edebî nitelikteki ‘Mütalâa
Dergisi
’nde yazıları yer almıştır.

İyi bir hikâye
ve roman yazarıdır. Târihî, bir roman olan, ‘Sabih, Târihe Müstenit Hikâye’den sonra yazdığı eserlerde hissî
konular üzerinde daha fazla durmuş, okuyucuda derin izler bırakacak roman ve
hikâyeler yazmıştır. ‘Yetimin Sergüzeşti’,
Rahşan’, ‘Yetim-i Alil’ gibi eserleri zamânın gazetelerinde tefrika hâlinde
yayımlanmıştır. Son yazdığı deneme kitabı ‘Türkçe:
Köy ve Köylüler
’dir.

Mahmud Kemal
Bey’in eserlerine sâhip olmak da bir hazineye sâhip olmak kadar önemlidir. ‘Hersekli Ârif Hikmet Bey’, ‘Kâmil-ül Kemal’, ‘Nuru-l-Kemal’, ‘İzzül Kemal’,
Kemâlü’l-İsme’, ‘Kemal-ul Kıyâse fi-Keşfi-Siyâse’, ‘Kâmil Paşa’nın Sadâreti ve Konak Meselesi’,
Kemal’üs-Safvet’, ‘Gelenbevî İsmâil Efendi’, ‘Şeyhu’l-İslam Yahya Dîvânı ve Mukaddimesi’,
Hersekli Ârif Hikmet Bey Divânı ve
Mukaddimesi
’, ‘Lefkoçyalı Galip Bey
Divânı ve Mukaddimesi
’, ‘Efkaf-ı
Hümâyun Nezâretinin Terâcim-i: Ahvali
’, ‘Menâkıb-ı Hünerverân, ‘Tuhfe-i
Hattâtin
’, ‘Türklerin Arap Harflerini
Tanzim ve İhya Etmek Suretiyle İlme ve Medeniyete Hizmetleri
’, Son Asır Türk Şâirleri’, ‘Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar’, ‘Son Hattatlar’, ‘Son Asır Türk Mûsikîşinasları’ birbirinden değerli eserlerinden
bâzılarıdır.

Vefâtından sonra basılan kitap

İbnülemin,
aynı zamanda güftekâr ve bestekârdı. Mahmud Kemal Bey’in Mercan’daki konağında
pazartesi geceleri mûsikî geceleri düzenlenirdi. Süleyman Nazif Bey konaktaki
sohbet meclislerine ‘Dârü’l-Kemâl
adını vermişti. O müstesnâ gecelerin doktoru Muzaffer Esat Güçhan, ‘Hoş Sâdâ’ isimli kitabın mukaddime
kısmında bâzı hâtırâlarını anlatır: Konağın ikinci katında Mahmud Kemal Bey’in
istediği besteler sâzendeler tarafından icrâ edilir. Ardından Mahmud Kemal Bey,
eser, bestecisi ve güftecisi hakkında geniş bilgiler verir ve hikâyeler anlatırmış.
Bu sohbetler gece yarısına kadar devam eder, çay ve sigaraların içildiği
toplantıda Mahmud Kemal Bey, halka oluşturmuş misâfirlerinin her hareket ve
konuşmasını tâkip ederek uygunsuz bulduğu hareket ve konuşmaya ânında müdâhale
edip târizlerde ve tekdirlerde bulunurmuş.

Mûsikî
konusunda engin bilgisiyle hazırladığı son kitabı ‘Hoş Sadâ’, vefâtından sonra bir araya getirilip, sevdikleri ve
dostlarının yazdıkları mukaddimelerle 1958 yılında İş Bankası tarafından
bastırılmıştır.

Kitap aşkı

Mahmud Kemal
Bey, kendisini düzenli olarak evde muâyeneye gelen asistan doktora taltif ve
sitemlerini bâzen manzum olarak mısralara dökmüştür:

Lutfedip tuttun elimden beni ettin memnûn,

 Yarı
yolda bırakıp eyledin amma mahzun.

Ayağımla gözümün derdi yine vâkidir,

Dâhili illet ise olmada her dem efzun.

Mahmud Kemal
Bey lakap olarak kullandıkları babasının isminin eş anlamlısını 1934 yılında
Soyadı Kanunu çıktığında soyadı olarak almıştır (İnal, emin mânâsına gelir).

Kitap aşkı
O’nun her gün Sahaflar Çarşısı’nda dolaşmasına vesile olmuştur. İbnülemin
Mahmud Kemal’in Sahaflar’da dolaşması bir töreni andırırmış. Yaz kış sırtından
çıkarmadığı paltosu, elindeki bastonu ile Sahaflar Çarşısı’nın Çmaraltı kapısından
girdiğinde çarşı esnafı hürmette kusur etmez herkes ayağa kalkar ve temennâ
edermiş. Aksaklık gösterenleri azarlarmış. Kitap konusunda Ali Emîrî Efendi ile
tatlı bir rekâbetleri varmış. İkisinin de ortak yönleri kitap sevgileri ve
ölene kadar evlenmemiş olmalarıdır.

Çok zengin
olan kitaplığını yazma eserlerle birlikte vefâtından sonra verilmek şartıyla
1949 yılında İstanbul Üniversitesi’ne bağışlar. Ancak 1953 yılında bu şartı
kaldırarak bütün kitaplarını üniversiteye teslim etmiştir. Hâlen üniversitenin
merkez kütüphânesinde kendi ismiyle anılan bölümdedir.

‘Allah bes, bâkî heves’

Ömrünün son
döneminde İstanbul Üniversitesi’nde İbnülemin Mahmud Kemal için bir jübile
tertip edilmiştir. Devrin bütün profesörleri, akademisyenler, öğrenciler
üniversitede bu unutulmaz günü tâkip etmiştir. Burada konuşma yapanlardan Ord.
Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan ‘Hoş Sadâ
isimli eserde şöyle yazıyor:

Tanıyanlar onu yaşayan târih olarak
bilirlerdi. Yürürken târihimizin bir parçası edebiyâtımızın bir hülâsası
geçiyor sanırdınız. Görüşürken kendinizi son yüzyılın içinde bulurdunuz.
Ciltler yığını eserlerinin dışında daha nice vakaların tertip ve tahlilleri
mahfuzâtında yer almış bulunduğunu hayretle öğrenirdiniz. Devrimizin en
selâhiyetli yazarı olduğundan şüphemiz yoktu. Normal bir insan beyninin
sınırlarını aşan bilgi birikimine hayâtı boyunca yenilerini ilâve etmiş, ilâve
ederken eskileri çıkarmak ve unutmak gibi bir mâruzâtı olmamıştır. Son nefesini
verdiği 87 yaşında bile zihni hâlâ berraktı
.’

Şiirleri de
dilinin keskinliğinden nasibini almış ve fakat kendini tenkit etmekten de geri
kalmamıştır.

Ahmed Hamdi
Tanpmar ise O’nun için şöyle yazıyor: ‘Onun
felsefesi ya beni olduğum gibi kabul edersiniz veya ben yokum. Çağı olmayan bir
insandı, kıyâfetinden fikirlerine varıncaya kadar herşey onda karışık bir
zamandan, bir çeşit üst üstelikten geliyordu. Onunla ancak çok eski ve karışık
bir kitabı okur gibi karşılaşmak mümkündü. Sivastopol’un zaptını, Balkan
Harbi’nin tâlihsizliklerini, İkinci Mahmud Han’ın kılıç alayını, Kâmil Paşa’nın
sadâretini, bütün ciddiyetiyle aynı senenin aktüel hâdiseleri gibi ve o
senelerin zihniyet ve ruh hâlini veren bir kitap, daha iyisi çok keyfi bir
takvim tasavvur edilsin. Bu mâzi adamında ancak uzun araştırmalarla veya
şaşırtıcı tesâdüflerle ele geçirebileceğimiz zamânından kopmuş şeylerin lezzeti
vardı. Beni asıl ona bağlayan şey bu hâli ve biraz da onun tabiî neticesi olan
yalnızlığı idi… O’nu şahsen tanıyanlardan biri olan ben, bu kaybın yanında
öbür kaybı, geriye dönmüş zamânın lâtif ve şaşırtıcı bir sayıklamasına benzeyen
asıl İbnülemin Mahmud Kemal’i hiçbir zaman unutamayacağım
!’

İbnülemin,
Nâmık Kemal 24 Mayıs 1957 târihinde 87 yaşında hayâta vedâ ederken Kâzım İsmâil
Gürkan’ın ifâdesiyle hâlâ hayat doluydu, ancak yorgun bedeninden çıkan son
nefesiyle şehâdetini o gün getirdi. Oysa o müthiş, adam ölümünden kısa bir süre
önce onuruna düzenlenen İstanbul Üniversitesi’ndeki toplantıda söz kendisine
verildiğinde, hayâtının en kısa konuşmasını yapmıştı:

Allah bes, bâkî heves.’

Mehmet Kemal Berse: Hayatını İlme ve Hayra Vakfetti: İbnülemin
Mahmut Kemal İnal.
Dil ve Edebiyat Dergisi. S: 17, s: 36-41, İstanbul 2010

Mehmet Kâmil Berse: 1955
yılında, İstanbul’un Fâtih ilçesinde doğdu, Hâlen doğduğu evde oturuyor. Anne
ve babası 1854-1855 de Kırım’dan Türkiye’ye göç etmiştir. 

İstanbul İmam Hatip Okulu, Bursa İktisadî Ticarî İlimler Akademisi
İşletme bölümünü bitirdi. Çocukluğundan itibaren, kültürün, kitabın, derginin
içinde oldu. Okul yıllarında Gazete ve dergi çıkarmaya başladı. Genel yayın
yönetmeni ve editör olarak hizmet verdi. Dil ve Edebiyat Dergisinin kuruluşunu
gerçekleştirdi, 29 sayı editörlüğünü yaptı. ‘Şehir ve Kültür’ dergisinin sâhibidir, genel yayın yönetmenliğini
üstlenmiştir.

Yayınlanan eserleri; *Meraklısı
için İstanbul Seyahatnamesi
,  *İstanbul Şehrengizi, *İsmail Bey Gaspıralı.                                                       

Önceki İçerikSanayileşmenin Sosyo-Ekolojik ve Sosyo-Kültürel Tesirleri
Sonraki İçerikŞahsiyetin Sosyolojisi ve Besim Dellaloğlu
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.