“Bir Cumhurbaşkanı böyle bir söz söylemiş olamaz” dediğim çok sözünü duydum. “Artık hiçbir
sözüne şaşırmam” diyordum. Ama beni yine yanılttı.
Cumhurbaşkanı
ve AKP Genel Başkanı Erdoğan inanılmaz bir söz daha etti: Yurt dışına giden
hekimleri eleştirerek “Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de
üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam eder, buralarda onlarla
yola devam ederiz. Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri
süratle davet ederiz. Buralar boş kalmaz merak etmeyin.” ifadelerini
kullandı.
Bir
kere bu üslup çok yaralayıcı, rencide edici.
Bir
işyerinden istifa eden doktora, bütün zenginliği parasından ibaret olan bir
patronun bile söylemekten çekineceği bir yaralayıcı dil bu.
Doktorlarımız
mevcut eğitim sistemimiz içinde en nitelikli meslek gruplarının başında
geliyor. Diğer meslek gruplarının çoğunda, isteseler de gelişmiş ülkelerde
mesleğini icra edebileceklerin oranı doktorlardan düşüktür. Fakat doktorlarımız
lisan sorununu çözdüyse her yerde mesleğini icra edebiliyor.
****
Tıp
fakültelerine girmek için yapılan sınavlarda en iyilerden olmak gerekiyor. Çok
ağır ve uzun bir eğitimden geçiyorlar. Hekimlik yaparken de gerçekten büyük
fedakârlık gerektiren yoğun bir tempo ve riskli bir ortamda çalışıyorlar.
Pandemi
sürecinde herkes diğer sağlık çalışanlarımızla birlikte doktorlarımızın fedakâr
çalışmalarına minnettarlık ifade ediyordu.
Fakat devlet
sağlık çalışanlarının özlük hakları ile ilgili birçok iyileştirme vaadinde
bulunduğu halde verilen sözler tutulmadı.
****************************
Bir Doktorun Kaybının Maliyeti
Bir
doktorun eğitim sürecinde hem ailelerine ve hem de devlete/ millete ağır bir
maliyeti oluyor. Ayrıca uzmanlık ve akademik unvanları alış sürecinde de bu
maliyetler artıyor. Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra tecrübe kazanmak ve
uzmanlaşmak için geçen sürede, yaptıkları hatalardan dersler çıkararak hatasız
hale gelinceye kadar da topluma maliyetleri var.
İşte
bütün bu süreçleri bitirmiş, en az hatayla ve en yüksek verimle çalışacağı
bir dönemde bu en değerli beşerî sermayemizi yabancılara kaptırıyoruz.
Bundan daha büyük bir milli kayıp olamaz.
Bir
devlet başkanı bu durumda başını iki elinin arasına alır ve kendine sorar: “Biz
nerede hata yaptık? Bu kaybı nasıl durdururuz ve gidenleri döndürebiliriz
miyiz?” sorularına cevap arar.
Yurtdışına
giden hekimlerimiz bu kararı kolay mı verdiler sanıyorsunuz? Eminim ki, onlar
da bizler kadar, devleti yönetenler kadar vatanlarını, milletlerini seviyor.
Devleti yönetenlerin görevi bu en değerli kaynağımızı tehdit etmek, korkutmak değildir.
Onlarla bir duygudaşlık (empati) kurmaktır.
Yapılması
gereken şey küstürerek, ülkemizden umutlarını keserek kaçırdığımız bu
insanlarımıza “gelin ülkemizin, milletimizin size ihtiyacı var. Sizi anlıyoruz,
hakkınız olan standardı sağlayacağız, itibarınızı koruyacağız” demektir.
****************************
Yeni Mezunlarla Sağlık Sistemi Yürümez
Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın “giden uzman hekimlerin yerini üniversiteleri yeni bitiren
hekimlerle doldurma” fikrini anlamak mümkün değil.
Aslında
sadece uzmanlar değil, yeni mezunlar ve asistan durumunda olanlardan fırsatını
bulanlar da dışarı gidiyor. Gidemeyenler de mutsuz çalışıyor.
Bakın
Tayyip Erdoğan’ın eski doktoru ve başdanışmanı olan ve yıllardır Londra’da
yaşayan Dr. Turhan Çömez ne diyor? “Orduyu nasıl yedek subaylarla
yönetemezseniz, sağlık sistemini de genç, deneyimsiz, yeni mezun hekimlerle
yönetemezsiniz.”
Yeni
mezun hekimler yetişmiş uzman hekimlerin nezaretinde gelişebilir. Sırf kendi
tecrübeleriyle ve deneme yanılma yöntemiyle yetiştirmeye çalışırsanız topluma
maliyeti ağır olur.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan bu yöntemi uzmanlık alanı ekonomi olmayan Hazine ve Maliye Bakanı ve
Merkez Bankası tecrübesi olmayan Merkez Bankası Başkanıyla deniyor.
Heterodoks yani alışılmamış, genel kabul görmemiş yöntemleri denemeye kalkan bu
zatlar o makamları boş bırakmıyor sanıyor. Ama ekonominin hali ortada.
****
Cumhurbaşkanının
“Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle davet ederiz”
sözü de sorunlu.
Çiftçilerimize “varsın
üretmesinler, paramız var ithal ederiz” diyen zihniyete ne çok benziyor.
Kendi çiftçisini desteklemeyip, yabancı çiftçilere katkı veriyoruz. Buğday,
ayçiçek yağı, et vd gıda maddeler için kıtlık korkusunun ve fahiş zamların
sebebi bu kafa değil mi?
Bir
kere gidip dışarıda kendilerine yeni bir düzen kuran, kariyer edinen doktorların
geri dönmesi kolay değil. Hele bu üslupla yapılacak davete kimse gelmez.
Ayrıca Saadet
Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nun bu konudaki değerlendirmesi çok
haklı: “Madem yurt dışına gidenlerin dönmesini sağlayacak imkanlar verilecekse;
şu anda yurtta bulunanlardan bu imkânlar neden saklanıyor? Hatta bu imkanlar
var idiyse; neden daha öncekilerin yurt dışına gitmesine neden olundu ve
seyirci kalındı?”
****************************
Liyakata Değer Vermezseniz
Şirketlerin,
kurumların ve devletlerin en önemli sermayesi yetişmiş insan gücüdür.
İnsan kaynağını geliştiren, niteliğini artırabilen milletler en kötü
şartlardaki coğrafyalarda bile huzur, zenginlik ve medeniyet üretebiliyor.
Fakat en zengin yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklara sahip ülkeler eğer insan
kalitesini artıramıyorsa geri kalmaktan kurtulamıyor.
Yurtdışına beyin göçü sadece hekimlerden ibaret değil. Boğaziçi, ODTÜ gibi nitelikli
üniversitelerin bilgisayar, elektronik vd branşlarından mezun olanlarda da
görülüyor.
Bir
yandan eğitim kalitemiz düşüyor, bir yandan da en iyileri yurtdışına
kaçırıyoruz. İhracatımız içindeki yüksek teknolojili ürünlerin payının yüzde
3’ü geçmemesi tesadüf değil.
Bu felaketi durdurmalıyız. Bunun için insanlarımıza güven vermek, ülkemizin geleceğine dair
ümit yaratmak zorundayız.
Ancak ehliyet
ve liyakatin yerine partizanlığın ve yandaşlığın tercih edilmesi devlet
yapısını çürütüyor, umutları yok ediyor.
Ehliyetli
ve liyakatli insanlar bu niteliksiz, cahil ve fakat her şeyi bildiğini
zanneden, ukala/ nobran / kaba üsluplu kadroların altında çalışmak
istemiyor.
Nitelikli
beyin göçünü durdurmak, AKP’nin bu yerleşmiş yönetim anlayışını değiştirmeden
mümkün görülmüyor.