Satranç
oynayanlar bilirler, satrançta her taşın belli bir puanı vardır. Piyon (piyade)
1 puan, Fil 3 puan, At 3 puan, Kale 5 puan ve Vezir 10 puan değerindedir.
Buradan yola çıkarak mesela bir filin veya bir atın üç piyade, bir kalenin beş
piyade, vezirin 10 piyade veya iki kale değerinde olduğunu söyleyebiliriz. Şah’a
ise tabiî ki değer biçilemez çünkü Şah gittiğinde oyun da biter.
Benzer
bir puanlama durumu Türk siyaset ve bürokrasi alanında da söz konusudur. Örneğin
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tek başına 90 milyon Türk vatandaşı
değerindedir. Son yirmi yıldır yapılan bütün sistem değişikliklerinin Sayın
Cumhurbaşkanımızın siyasi kariyerinin devamı için gerçekleştirildiğini göz
önüne alırsak bu iddiamızı ispatlamış oluruz. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin
ve Türk milletinin aleyhine olmasına rağmen 2017 yılındaki referandumla
birlikte geçtiğimiz başkanlık sistemi bunun en somut örneklerindendir. Sayın
Cumhurbaşkanımız 90 milyon Türk vatandaşı değerinde olmasaydı bu sistem
değişikliğini hangi gerekçeyle yapacaktık ki yoksa?
Öyle
görünüyor ki beli sayıda Türk vatandaşı değerinde olma durumu bürokratlar veya
bir kısım seçilmiş başka siyasetçiler veya bir kısım çok mühim (!) iş adamları için
de geçerlidir. Örneğin milletin zararına olarak bütün kamu ihalelerini alan
beşli konsorsiyum gibi. Mehmet Cengiz, Nihat Özdemir vb. gibi patronların da Türk
vatandaşı cinsinden değerleri vardır ve 90 milyonu 5’e bölünerek bu zat-ı cenab-ı
şahanelerinin değerleri hesaplanabilir. Buna göre bir Mehmet Cengiz kaba bir
hesapla 18 milyon Türk vatandaşı etmektedir! Gerçi kendisi bütün bir milletin damına
un seriyor ama neyse bu faslı geçelim.
Yine
siyasetten örnek verecek olursak bütün akraba-ü ecdadını Esenler Belediyesi ile
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin muhtelif kadrolarına dolduran ve Esenler’de
tam anlamıyla beyliğini ilan eden Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu,
Esenler nüfusunu oluşturan 447.116 Türk vatandaşı değerindedir!
Seçilmişlerde
hesaplama kolay ama iş atanmışlara gelince işin rengi değişiyor. Çünkü burada
bir bürokratın Türk vatandaşı cinsinden değerini hesaplayabilmek için
seçilmişlerde olduğu gibi bir parametreye sahip değiliz maalesef. Hadi avukat
olduğum için adliyeden örnek vereyim, mesela bir başsavcının değerini
hesaplamak bu manada çok zordur. Çünkü elimizde bu hesabı yapmayı sağlayacak
temel bir parametre bulunmamaktadır. Şöyle bir gidiş yolundan gidilebilir tabi
ki; öncelikle bir savcının Türk vatandaşı cinsinden değeri bulunur akabinde de
o şehirde toplam kaç savcı varsa o temel değer savcı sayısıyla çarpılarak
Başsavcının Türk vatandaşı cinsinden değeri hesaplanabilir. Mesela bir savcı 50
Türk vatandaşı değerinde olsun ve o şehirde de 100 savcı olsun. O vakit
Başsavcının Türk vatandaşı cinsinden değeri 5000 olacaktır. Ancak burada da
şöyle bir temel sorun var, her savcının Türk vatandaşı cinsinden değeri aynı mı
olacaktır? Hırsızlık suçlarına bakan savcıyla organize suçlara bakan veya terör
suçlarına bakan savcının Türk vatandaşı cinsinden değerini aynı kabul edilebilir
mi? Ancak hesaplama kolaylığını sağlamak adına tıpkı “pi” sayısını 3 almak gibi
savcıların değerini de eşit almak gerekmektedir.
Şimdi
diyeceksiniz ki durup dururken böyle bir hesap yapma ihtiyacını nereden duydun?
Güngör Arslan şehit edilince, şehrin diğer bir “deli” gazetecisi olan Faruk
Bostan da bundan birkaç ay önce kendisine karşı düzenlenen cinayet teşebbüsüne
dair soruşturma dosyasının akıbetini öğrenebilmek için Kocaeli Cumhuriyet
Başsavcısı ve Tokatlı olması hasebi ile benim de değerli bir hemşehrim olan
Habib Korkmaz’dan randevu talep etti. Ancak hemşehrim yoğun olduğu gerekçesiyle
Faruk Bostan’ın görüşme talebini kabul etmedi. Sonradan öğrendiğime göre Faruk
Bostan’ın bu altıncı görüşme talebi imiş ve tüm talepleri hep aynı yoğunluk
gerekçesi ile reddedilmiş.
Ben
konudan Faruk Bostan’la birlikte adliyeye giden Abdullah Kaya’nın Facebook
paylaşımı nedeniyle haberdar oldum. Abdullah Kaya’nın paylaşımında Başsavcı’nın
odasının önünde yere oturarak bekleyen Faruk Bostan ve Faruk Bostan’a
muhtemelen orada oturmamasını söyleyen bir polis memuru arkadaşın fotoğrafı
vardı.
Düşünün
ki kendisine suikast girişiminde bulunulmuş bir Türk vatandaşı, aylardır kapağı
bile kaldırılmayan dosyasının akıbetini sormak için Başsavcı ile görüşmek
istiyor ama Başsavcı görüşmeyi kabul etmiyor. Dosyada mutlaka gerekli işlemler
yapılıyordur. Adım gibi eminim ki suikast girişiminde bulunan failler, her biri
birkaç yüzbin Türk vatandaşı değerinde olan bazı siyasi kişilerle irtibatlı
oldukları için dosya basit bir trafik kazası gibi ört bas edilmeye
çalışılmıyordur. Benim değerli hemşehrim Sayın Başsavcı Bey, Faruk Bostan’la
görüşse mutlaka dosyada ne gibi gelişmeler olduğunu alnı açık bir şekilde
söyleyecektir. Peki, o zaman neden görüşmüyor?
Sayın
Başsavcı, haklı olarak dosyasının akıbetini öğrenmek isteyen bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşını kapısının önünde saatlerce neden bekletiyor?
Bürokratlar
devlete değil millete hizmet etmek için o makamlarda görev yapmaktadırlar.
Makamlar bir saltanat aracı değildir ve asla olamaz. Siz yukarıda yazdıklarıma
bakmayın. Görevi ne olursa olsun her siyasetçi, her bürokrat, her iş adamı
yalnızca ve yalnızca 1 Türk vatandaşı değerindedir. Görevlerini daha kolay
yapabilmeleri için bir kısım bürokratlara tanınan imkân ve yetkiler yalnızca
görevlerini yerine getirmek için kullanılabilirler. Vatandaşa karşı kişisel bir
icbar vasıtası olarak kullanılamazlar.
Vatandaş,
kamu görevlisi tarafından görüşme ret talebiyle kapılarda bekletilemez.
Sonuçta
makamlar ve makamları temsil eden kişiler geçici, vatandaş kavramı ise
kalıcıdır.
Devlet
olmak, hele hele hukuk devleti olmak bunu gerektirir. Eğer bu son yazdığım
hüküm yanlışsa yani her bir siyasetçi, bürokrat, iş adamı yalnızca ve yalnızca
1 Türk vatandaşı değerinde değilse o zaman soruyorum, siz de cevap verin.
Bir Başsavcı kaç Türk vatandaşına tekabül eder?