Eser, yayına
hazırlayıcısı Yahya Kemal Taştan’ın ‘Takdim’
yazısı ile başlıyor (s:
7-11), Ömer Lütfi Barkan’ın mufassal hayat hikâyesi ile devam ediyor. (s: 12-100)
‘Osmanlı Devleti’nin Teşekkülü Meselesi’
başlıklı Birinci Bölümde Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği değerli âlimlerden
biri olan Ord. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan’ın
Osmanlı Devlet ile alâkalı değerlendirmesi son derece isabetlidir:
Osmanlı Devleti
kurulurken cereyan eden ve bizim için hakîkî mâhiyeti henüz karanlık kalan
hâdiseler arasında bir aşiretle bütün bir Bizans dünyasının mücâdelesini değil,
maddî ve mânevî kuvvetleriyle iki ayrı âlemin kucak kucağa gelerek karışması
nev’inden bir kaynaşışın alâmetlerini görmek lâzım gelir. Bu devir böyle büyük
bir karışma ve kaynaşma devridir. Bu devirde yalnız imparator âilesi ve
Rumların dini ve ismi değişmemiş, belki de neticeleri îtibâriyle cok daha
ehemmiyetli hâdiseler olmuş ve meselâ nüfus kütleleri büyük mikyasta yer
değiştirmiş; memleketlerin ırkî terekkübü ve nüfusun yayılış şekli değişmiştir.
Türkler yalnız işgal ordusu ve misyoner göndererek fethettikleri memleketi uzaktan
bir koloni gibi idâre etmemişler, alınlarının teri ve ellerinin emeğiyle bu
memleketi şenlendirmişler ve soylarının bereketiyle oraları kendilerine hakîkî
bir vatan yapmışlardır. Ancak bu sûretle anlaşılması lâzım gelen bir fetih
hareketini müteâkip uzun müddet iç içe ve bütün satıhlarıyla temâsa gelen iki
ayrı âlem arasındaki münâsebetlerin sonunda eğer bu âlemlerden biri diğerine
kendi dinini ve dilini kabul ettirmiş ve kurulan devlete bir İslâm ve Türk
devleti damgası vurulmuşsa, bu neticenin izahını ancak bu sûretle temas hâlinde
bulunan iki kütlenin hacimleri ve tevettürleri arasındaki farkta aramalıdır.
Gerçekten herhangi bir kültürün taşıyıcısı mevkiinde bulunan bir milletin bahse
mevzû kültürün ehemmiyeti ve yayılma sâhalarıyla mütenâsip bir kuvvet ve
hayâtiyeti hâiz bulunması icap eder. Bâzı ideallerin târihin muayyen
zamanlardaki muhitlerinde bir sedâ aksi bırakmaları ve kahramanlarını yaratarak
kütleleri peşlerinden sürüklemeleri için de birtakım şartlar vardır. Her
idealin kudret ve kıymeti, halletmek mecbûriyetinde bulunduğu meselelerin ve
târihî ânın büyüklüğüne ve harekete getirdiği kuvvetlerin mâhiyet ve ehemmiyetine
göre belirir. Şu hâlde Bizans Rumları arasında yeni bir din ve lisanı
yayabilmek kudretini gösteren Anadolu Türklerinin bu sâyede gerçekleşen geniş
bir kültür birliğine dayanan bir devlet kurabilmeleri için müsâit bir vaziyette
bulunmaları ve hizmetlerinde maddî ve mânevî büyük çapta kuvvetleri kullanmış
olmaları lâzım gelir.
Bu kuvvetler
nelerdir? Onları bulmak ve iş başında göstermek millî târihimizin
büyüklüklerini daha fazla meydana çıkarmak için yapılması gereken mühim
işlerden biri olacaktır. Kuruluş devrine hâkim olan bu nevi kuvvet tezâhürlerini
dînî, içtimâî ve iktisâdî muhtelif cephelerden tetkik etmek mümkündür. Fakat itiraf
edelim ki, bu nevi izah tarzları hakîkaten tatminkâr olabilmek için husûsî
mâhiyette birtakım delillere, arşiv vesikalarına ihtiyaç gösterirler. Elde
mevcut târihî kaynaklar bu hususta bize pek büyük yardımda bulunamamaktadır.
Bahis mevzûu olan devrin Anadolu târihi için ise, bu nevi vesikalar pek nâdir
olduğu gibi bu husustaki çalışmaların henüz pek yeni olduğu da hatırda
tutulmalıdır. Hakikatte biz burada ancak bir kalem tecrübesi yapıyoruz.
‘Kuruluş Devrinin Toprak Meseleleri’
başlıklı ikinci bölümde; Osmanlı Devleti’nin zenginliğinin ve toprağın tâbi
bulunduğu tasarruf şekilleri inceleniyor. Bu tarzdaki bir inceleme, ilk defa
Merhum Barkan tarafından gerçekleştirilmiştir. Sözünü ettiği nizamın
açıklamasını da sunuyor.
Üçüncü Bölüm:
‘İskân ve Kolonizasyon Metotları’
başlığı ile 135-145. sayfalar arasında yer alıyor. Fethedilen toprakların, ıkta
sistemiyle sevk ve iskân edilen ahaliye verilmesi, o dönemde hiçbir devletin
bilmediği bir uygulama idi. Belirtilmeli ki sevk ve iskân, ‘sürgün’ değildir. Sürgün hâdisesinde
Stalin’in Kırım ve Ahıska Türklerine yaptığı gibi, insanların ana-baba
ocağından, ata yurdundan, ‘zorla
gönderildiği bölgede yaşayabilmek
için gerekli şartlar hazırlanmadan cezalandırmak maksadıyla koparılması’ söz konusudur. Daha iyi
yaşama şartları hazırlanarak uygulanan yerleştirme sistemi ile insanlar, göçebe
hayatından kurtulur, sâhip ve ait olma duygusunu geliştirir, vatan sevgisini
güçlendirir.
Dördüncü Bölümde
Prof. Barkan’ın bir isâbetli teşhisi var: ‘Osmanlı
Devleti’nin kısa zamanda gelişmesini sağlayan etkenlerden biri, sevk ve iskân
edilenler için oluşturulan vakıflar ve kurulan zâviyelerdir.’ (s: 147-337)
Zâviyelerin
lideri konumundaki Dervişler hem din adamı, hem sosyoloji ve psikoloji ilmine
vâkıf kâmil insanlardı. Hepsi Ahmed
Yesevî’nin (1093-1166) geliştirdiği ideolojinin gönüllü öğreticileriydi. İsmi
sıkça zikredilenler: Ahî Evran (1171-1261), Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî:
(1207-1273), Şeyh Edebâli (1208-1326), Hacı Bektaş-ı Velî (1209-1271), Sarı
Saltuk (1231-1297), Yunus Emre (1238-1328), Gülbaba (?-1541) Hepsinin
üstlendiği özel görev, Anadolu ve Rumeli’yi Türkleştirmek, İslâmlaştırmak idi.
Beşinci
Bölümde, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna ait Fuat Köprülü’nün Prof. Paul Wittek’in,
Velidi Togan’ın görüşleri ve Osmanlı Kroniklerinden elde edilen bilgiler
veriliyor.
Altıncı Bölümde.
Rumeli’nin iskânı, Yedinci Bölümde: Kolonizasyon plânı, Sekizinci Bölümde
Toprak Reformları ve son sayfalarda ‘Dizin’
yer alıyor.
Osmanlı
Devleti, bir insanlık mûcizesidir. Bu mucizenin nasıl gerçekleştiğini öğrenmek
isteyen yerli ve yabancı herkesin okuyup dersler alacağı eser, 14 X 21,5 santim
ölçülerinde, sert kapaklı cilt içerisinde 580 sayfadır.
ÖTÜKEN
NEŞRİYAT A. Ş.
İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433
İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50
Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: otuken@otuken.com.tr www.otuken.com.tr
Ord. Prof. Dr. 1902 yılında Edirne’de doğdu. İlk ve İktisat Fakültesi’ndeki derslerinin Ömer Lutfi Barkan yurt içinde Türk Tarih Eserleri: *Türkiye’de Kitap hacmindeki inceleme-araştırma makalelerinin |
KUŞBAKIŞI:
EFENDİ BEY
Olaylar o kadar
çığırından çıkmıştı ki, bir insanın adı bile öldürülmesi için yeterli sebepti.
Ateş düştüğü yeri yakar ya, işte ülkenin her tarafı yangın yerine dönmüştü.
Efendi Bey
telaşlı… Nasıl olmasın ki? Yetişkin altı evlat ve her biri ayrı telden
çalıyor. Kiminin ismi sağcıların esame listesinde, kimininki solcuların. Anarşi
olaylarından ailesi ziyâdesiyle etkilenmiş, ülkedeki kardeş kavgası ailesine de
sirâyet etmiştir. Öyle ki çocukları siyâsî fikirleri yüzünden birbirleriyle
kavgalı ve hatta küskündürler. En küçük iki oğlu Tuna ve Şahin hâriç hepsi
kendi yolunu çizmiş ve aileden kopmuşlardır. En büyük korkusu onların da bir
gün ağabeyleri gibi elinin altından kayıp gitmeleridir. Nitekim korktuğu başına
gelir ve Tuna işlediği garip bir cinayetten dolayı gözaltına alınır. Ardından
Şahin akıllara durgunluk veren bir iş yapar. Efendi Bey’in artık insan içine
çıkmaya yüzü kalmamıştır. Böylece ailenin hayatı hepten yanlışlıklara ve
kavgalara bürünür.
Ve bir sabah… 12
Eylül 1980 Cuma günü… Radyo ve televizyonlarda darbe bildirisi okunuyor.
Efendi Bey, küs olan evlâtlarını barıştırmayı, bir araya getirmeyi hayal
ederken bir oğlu kayıplara karışmıştır. Tuna, bilinmeyen bir yolculuğa
çıkmıştır. Kendisinden en ufak bir haber alınamayan Tuna ve bu süreçte
yaşananların, 80 öncesi anarşinin ve 12 Eylül askerî darbesinin aileye
yaşattığı acıların anlatıldığı Efendi Bey, eşi, çocukları ve torunları
arasındaki çok bilinmeyenli bir denklemin tahlilidir.
Efendi Bey
romanında, Türkiye’nin yakın târihi anlatılıyor. Roman, 1980 Darbesi’nin arka
planında yaşanmış olayları âdeta bir dürbünle okuyucuya yakınlaştırıyor.
Mesut Turan’ın yazdığı roman 13,5 X 21 santim
ölçülerinde 384 sayfadır.
MİHRÂBAD
YAYINLARI:
Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 8
Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-514 28 28
Belgegeçer: 0.212-528 24 01 bilgi@mihrabadyayinlari.com www.mihrabadyayinları.com
DOĞU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ TÂRİHİ
Türklerin en eski
yurtlarından biri olan Doğu Türkistan aynı zamanda Türk kültürünün de en eski
ve en zengin bölgelerinden biridir. Bu önemine rağmen Doğu Türkistan, maalesef
Türk târih araştırmalarında lâyık olduğu yeri alamamıştır. Bunda şüphesiz
yeterli sayıda ve kalitede uzman yetişmemiş olmasının da büyük payı vardır. Bu
bakımdan, Doğu Türkistan târihi üzerine yapılmış olan bu çalışma, büyük önem
taşımakta ve ciddî bir boşluk doldurmaktadır.
Bu çalışmanın birinci
cildinde başlangıçtan on yedinci asra kadar hâdiseler ana hatlarıyla verilmiş,
on yedinci asırdan on dokuzuncu asra kadar ise mümkün olduğu kadar tafsilatlı
olarak ele alınmıştır. İkinci cilt ise tamamen on dokuzuncu asra ayrılmıştır.
Eserde, Çin’in devletlerarası hukuku çiğneyerek Doğu Türkistan’ı nasıl işgal
ettiği, uyguladığı sömürge idâresini nasıl bir baskı rejimine çevirdiği de
belgelerle gözler önüne serilmektedir.
Prof. Dr. Mehmet
Saray’ın telif ettiği 13,5 X 19,5 santim ölçülerindeki eser 328 sayfadır.
BOĞAZİÇİ
YAYINLARI:
Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44
Kat: 3 Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76
Belgegeçer: 0.212-526 09 77 e-posta:
boqazici@bogaziciyayinlari.com // www.bogaziciyayinlari.com.tr
MAKALELER
Hüseyin Nihal Atsız,
bir döneme damga vuran, eserleri ve fikirleri hâlâ geçerliliğini koruyan, dil,
târih ve edebiyat alanında günümüze ışık tutan yaklaşımların sâhibi güçlü bir
fikir adamıdır. Geniş kütleleri etkileyen Atsız’ın hayat felsefesinin çıkış noktasını
ve çalışma alanını ise Türk’e ait olan her şey oluşturmuştur. ‘Makaleler‘, isimli eserin muhtevâsını
oluşturan yazılar farklı dergilerde ve târihlerde yayımlanmış farklı konu
başlıklarından oluşuyor. Târihe ve onun kalem mücâdelesine ait olan bu eser
yazarın kendi ifâdesiyle: ‘Türkçülüğün
türlü konularını ilgilendiren‘ fikir yazılarını içerir. Türk dili, Türk
Edebiyatı ve Türk kültürü açısından özellikli bir önemi olan bu eser 12,5 X
19,5 santim ölçülerinde 472 sayfadır.
Sâdece yazıldığı
dönem için değil, daha çok yarınlar için kaleme alınmış makaleleri ihtiva eden
kitap, önemi ile birlikte tâzeliğini de korumaktadır.
İRFAN
YAYINCILIK:
Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 42
Kat: 3 Cağaioğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-518 38 66
Belgegeçer: 0 212-516 32 54. E-posta:
irfanyay@qmail.com www.infanyayinevi.com
KISA
KISA… KISA KISA…
1-ŞİİRLİ
YASTIK: Sunay
Akın / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
2-MECBÛRİYET VE HASSASİYET: Dag Solstad
/ Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık.
3-HESAP LÜTFEN Vedat Milor ile Söyleşi:
Nurhan Kaya / Kronik Kitap.
4-TOPRAKYİYEN: Dolores Yeyes – Saliha
Nilüfer / Can Yayınları.
5-PANDEMİ ZAYİATI: Pınar Öğünç /
İletişim Yayınları.
DERKENAR:
‘Koloni’ kelimesinin lügat mânâsı;
1-Sömürge, müstemleke 2-Bir memleketteki göçmen topluluğu ve bu topluluğun
yerleşmiş olduğu yer, şehir veya bölge, 3-Bir ülkedeki küçük bir grup olan
yabancılar topluluğu demektir.. Bu durumda ‘Kolonizatör’
de, bir ülkede yaşayan ahalinin bir bölümü için yabancı bir ülkeden şu veya bu
şekilde toprak, yer, şehir veya bölge almak demek oluyor. Merhum Ord. Prof. Dr.
Ömer Lütfi Barkan’ın eserinden anlaşılan mânâ bu değildir. O; ‘fethedilen toprakların Türkleşmesi ve
Müslümanlaşması için çalışan mutasavvıflar’dan söz etmektedir. Kitap adının
açıklamasında kullanılan ‘istilâ’
kelimesi ile sayfalarda geçen ‘Osmanlı İmparatorluğu’
isimlendirilmesinin ise zuhûl eseri olduğun düşünülmelidir.
‘İstilâ’ kelimesinin; ‘Bir yeri kuvvet kullanarak ele geçirmek;
hükmü altına almak, kaplamak-yayılmak’ mânâları olduğu gibi, ‘zorbalıkla ve haksız olarak el koyma’
mânâsı da vardır. Osmanlı’nın yaptığı, bunlardan hiçbiri değildir. ‘Fetih’tir. Fetih, İslâmî bir kavramdır
ve şartları İslâmî hükümler olarak belirlenmiştir. Osmanlı devleti de, bu
hükümlere dâimâ harfiyyen riâyet etmiştir. İstilâ söz konusu değildir. İstilâ kelimesine
en doğru örnek olarak, günümüzde İsrâil’in Filistin topraklarını gasp etmesi
gösterilebilir.
‘Osmanlı İmparatorluğu’ isimlendirmesine
gelince: Osmanlı kayıtlarında devletin adı; ‘Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’dir. (Âliye ve Osmaniye değil) ‘İmparatorluk’ kelimesi asla
kullanılmamıştır. Osmanlı pâdişahları da hiçbir zaman ve aslâ ‘imparator’ unvânını kullanmamıştır. ‘Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’ eski ve
ağdalı bir terkip olduğu için kullanılmak istenmiyorsa, ‘Osmanlı Devleti’ veya ‘Osmanlı
Cihan Devleti’ denilebilir.