Kıbrıs…

106

Kıbrıs, Türk
Milletinin en hassas olduğu konuların başında gelir. Adada yaşananlar en güncel
haliyle izlenir, merakla takip edilir. Çünkü bu ada yakın tarihimizde
yaşananlarıyla, ecdadımızın 307 yıl boyunca bu adaya bıraktığı izlerle bizler
için çok önemlidir.

        Yakın tarihimizde milletçe uğruna savaşı dahi
göze aldığımız yegâne toprak parçası bu adadır. O nedenledir ki, Kıbrıs’ta
yaşananları milletçe izlemek, nedenlerini sorgulamak hepimizin görevidir. Zira
bu görev 1571’den, 1974’ten bu yana bu ada uğruna seve, seve hayatlarını feda
eden şehitlerimize olan borcumuzu da anlatır.

        Geçtiğimiz ay içinde adanın kuzeyinde KKTC’de
önemli bir siyasi çalkantı yaşandı. Çoktandır, toplanamayan, icraat yapamayan
hükümet istifa ederek yeni bir siyasi yapılanmanın önünü açtı. KKTC Cumhur
Başkanı Sn. Ersin Tatar yeni hükümet kuruluncaya kadar mevcut hükümetin
görevine devam etmesini istedi ve yeni bir hükümetin kurulması için mevcut
parti liderleriyle görüşmelere başlamışken, bu defa geçtiğimiz hafta içinde
adada istifa eden hükümet başkanına yönelik bir şantaj kaseti skandalı patladı!

       İnternete düşen bu belden aşağı video şantajı
için yasa dışı mafya liderlerinin kimi siyasilerle hesaplaşması yorumları
yapılırken, istifa eden hükümetin ortaklarından bir başka parti mensubu da aynı
şantajla karşılaştı.

       Adaya
yansıyan mafyamatik ilişkiler, bu ilişkilerin muhatapları önünde sonunda ortaya
çıkarılıp, adaletin önünde hesabını verecektir. Ancak gözden kaçırılmaması
gereken en önemli husus, adanın kuzeyinde yaşanan bu olumsuzluğun, Türkiye’den
başka dünyanın hiçbir ülkesinin tanımadığı, tanınmayan bir ülkede, KKTC’de
yaşanmış olmasıdır.

       Böylesi bir durumun, adanın kuzeyinin;
‘’uyuşturucu – karapara – mafya – kumar – yasadışı bahis – fuhuş kumpasları-
şantaj kasetleri’’ gibi yasal olmayan işlerin rahatça yapılageldiği bir yer
olduğunu imajını yarattığını unutmamak gerekir!

       Ancak
adanın kuzeyinde kurulan KKTC’de yaşayan yurttaşlarımız hiçbir şekilde böyle
bir ortamda yaşamamaktadır. Adanın kuzeyi hala o bakir güzellikleriyle bir
turizm cennetidir. Yasal kurumlarıyla dimdik ayakta duran bir devlette yaşayan Kıbrıslı
kardeşlerimiz alın terleriyle geçimlerini sağlamaya, Rum tarafının onca
ambargosuna rağmen ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.

       Adanın kuzeyinde kurulu bu devlette nüfusu
400 bini geçen bu kardeşlerimiz, ezici bir çoğunlukla anavatanlarına gönülden
bağlıdır. Anavatan Türkiye’de bu kardeşlerimize elinden gelenin en iyisini
vermeye, en fazla yardımı yapmaya devam etmektedir.

        Bu
nedenle yasa dışı mafya liderlerinin KKTC’de ilişkide oldukları iddia edilen
kimi siyasilerle olan hesaplaşmalarını halkın yaşadığı ortama mal etmek
‘’Kıbrıs’ın getirildiği bu hale mi üzülsek!’’ diyerek genelleme yapmak hiç de
doğru bir bakış açısı değildir.

         Kaldı ki, böylesi kaset-siyaset skandalları,
dünyanın pek çok ülkesinde de yaşanmıştır. Hafızamızı yokladığımızda yine
böylesi bir kaset skandalının Türkiye’de de yaşandığını, CHP gibi asırlık bir
partinin genel başkanının benzer bir kaset şantajı ile görevinden istifa etmek
zorunda kaldığını hepimizin hatırlaması gerekir.

         Bu yazım ile vurgulamak istediğim
gerçek; adanın kuzeyinde 38 yıldan beri yaşayan KKTC’nin böylesi bir skandalla
anılması değil, tam tersine bugüne değin Kıbrıs Türk’ünün
ekonomik-kültürel-sosyal ilişkiler-eğitim ve öğretim ve siyasal yönde Rumların
uyguladığı her türlü ambargoya rağmen nasıl ayakta kaldığına dikkat çekmektir.

       Böylesi skandallar Rum tarafının ekmeğine yağ
sürmekte, ‘’Birleşik Kıbrıs’’ hayalperestleri, adanın kuzeyinde yaşayıp da
Kıbrıs’ta Federasyon olmalı diyen Rum işbirlikçileri KKTC’nin böylesi uygun
olmayan durumlarla anılmasını sevinçle karşılamaktadırlar!

       Özellikle
Türkiye’nin Akdeniz’e açılan tek kapısı olan KKTC’yi, Mavi Vatan’ın tam da orta
yerindeki bu stratejik adanın kuzeyinde kurulu bu son Türk Devleti, yasa dışı
örgüt liderlerinin hesaplaşma mekânı değildir. KKTC geleceği parlak bir
ülkedir. Bu ülkenin Türkiye’nin vazgeçilmez ön cephesi, Akdeniz’deki uçak gemimiz
olduğunu unutmamamız gerekir.

        Tüm dünyaya Kıbrıs Türk Halkının 1955-1974
arası uğradığı toplu katliamları hatırlatarak maruz kaldığı insanlık dışı Rum
ambargolarını öne çıkararak bunlara rağmen KKTC’nin yepyeni bir devlet olarak
dimdik ayakta durduğunu,  turizm cenneti
yöreleriyle, binlerce yabancı öğrencinin okuduğu yükseköğretim kurumlarıyla,
yollarıyla, hava alanlarıyla, kendine özgü kültürü ve mutfağı ile öne çıkan tüm
güzelliklerini vurgulamak gerekir diye düşünüyorum.

      Şu
önemli hususa da değinmeden geçemeyeceğim!

      Kıbrıs’ta
ne zaman olumsuz bir gelişme olsa konuyu kaleme alanlar, yazılarına öncelikle
1974 yılında adada yaşanan kahramanlıklarımızla, elde edilen zaferle başlarlar,
O dönemde yaşananları öne çıkarıp, sonrasında yaşanan hangi olumsuzluk ise onu
da anlatıp, ‘şimdi böyle mi olmalıydı’ diye bitirirler!

      Değerli okur;

      Elbette ki, 20 Temmuz 1974 Kıbrıs harekâtı
yakın tarihimizin en önemli zaferidir. Çünkü bu zafer sonucunda, verdiğimiz
yüzlerce şehit sayesinde Kıbrıs adası elimizden kayıp, gitmemiştir. Ancak Kıbrıs
Türk toplumunda yaşanan her olumsuzluk sonrasında da bu zaferi hatırlatmak,
‘’sizi biz kurtardık’’ demek ne kadar doğrudur?

     Unutmayalım ki, bu zaferin kazanılmasında
Kıbrıs Türk Mücahidinin, her Kıbrıs Türk ailesinin de emeği, katkısı, kanı canı
ve o ailelerin içinde de yüzlerce şehidi vardır.

      Kaldı ki, Kıbrıs Türk’ü adada yaşanan bu son
durumun şahıslarla ilgili kişiselliğini hiçbir şekilde genelleştirmeden analiz
edecektir. Çünkü adalı Türkler her olayı tarafsız bir biçimde değerlendirecek
kadar bilgi birikimine sahiptirler.

       Kısa bir süre sonra adada yaşanan bu durumda
unutulacak, KKTC’de sular durulup ya yeni bir hükümet kurulacak. Ya da seçime
giden yeni bir süreç başlayacaktır.

      Ancak unutulmaması gereken tek şey KKTC’nin
dimdik ayakta olduğu, 15 Kasım 2021 tarihinde de bu devletin 38’nci kuruluş
yıldönümünün kutlanacak olmasıdır.

Önceki İçerikProf. Dr. Niyazi Kahveci ile İslâmî Meseleler Hakkında Konuştuk.
Sonraki İçerikÇizgi Filmlerin Çocuklar Üzerindeki Etkileri
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.