Hiçbir Türk vatandaşı yoktur ki bir
“usta” tarafından mağdur edilmiş olmasın. Düğün öncesi verdiği mobilya
siparişleri taahhüt edilenden aylar sonra teslim edilen, perdeleri kendilerine
söylendiği gibi gelmeyen, evinin çatısına izolasyon yaptırmasına rağmen her
yağmur yağdığında tepesine şakır şakır su damlayan herkes bu mağduriyetten
nasiplenmiştir muhakkak. Bu önermeyi, ustanın çalıştığı sektörden bağımsız
olarak ifade ediyorum. İşini muazzam şekilde özenli yapan, düzgün ve titiz
ustalarımızı hariç tutuyorum elbette. Ancak bizim usta ortalamamızın
güvenilirlik, maharet, işi zamanında teslim etme ve yaptığı işin arkasında
durma noktasında ihtiyatlı yaklaşılması gereken kişiler oldukları hususunda
hemfikir olduğumuza eminim.
Bir ustaya sipariş verirken, sipariş
ettiğiniz ürünün sizin istediğiniz gibi üretilmesi konusunda yaşarsınız ilk
sıkıntıyı. Ürünün şekli, malzemesi veya rengi konusunda bazen de bu üç unsurun
üçünün birden hakkında ustayı ikna etmek zorundasınızdır. Çünkü siz nasıl bir
şey istiyor olursanız olsun, usta hep kendi isteğine göre imal etme konusunda
ısrarcı olacaktır. Yakın zamanda “soft gri” bir dolap yaptırabilmek için yirmi
beş (25) farklı ustayla görüştüğümü söyleyerek bu iddiamı ispatlamış olayım.
“Biz sadece beyaz üretiyoruz”, “O ton yok ama biraz daha koyusunu (gösterdiği
renk de siyaha yakın bir renkti) istersen olur”, “Gri dolabı ne yapacaksın?!!”,
“Griyi boş ver bak şu renk (gösterdiği renk ve desen de ninemin genç
kızlığından kalma alacalı bulacalı bir şey) on numara!” şeklindeki geri
dönüşler aldım. Fazlası var eksiği yok.
Ustayı ikna etmeniz gereken ikinci
nokta ürünün veya işin teslim tarihidir. Bazen ustanın iş yoğunluğundan, bazen
de aymazlığından dolayı ustanın taahhüt ettiği süreye yapılan işin veya
üretilen ürünün niteliğine göre hep ekstra bir süre eklemek zorundasınız. Söz
gelimi banyo fayanslarınız değiştirtiyorsanız bir haftaya, mutfak dolaplarınızı
değiştiriyorsanız iki haftaya, binanıza dış cephe kaplama yaptırıyorsanız dört
haftaya kadar geç teslime hazır olmalısınız.
İşin en can alıcı kısmı elbette ki
yapılacak işin veya üretilecek malın fiyatıdır. Burada aynı malzeme, aynı ürün,
aynı iş için on ayrı ustadan on ayrı fiyat alırsınız. Elbette serbest piyasa
ekonomisinin hâkim olduğu bir ülkede yaşıyoruz ve herkes sattığı malın veya
sunduğu hizmetin fiyatını belirleme konusunda serbesttir. Burada eleştirilecek
bir husus yok. Burada dikkat edilmesi gereken şey ustanın ücretinin ödenmesi
zamanıdır. Çünkü “ustanın parası asla peşin ödenmez!”
Bir ustanın sizin canınızı asıl
sıkacağı kısım ise iş tamamlanıp teslim edildikten sonraki kısımdır. Verilen hizmetin
veya üretilen ürünün tam olarak sizin istediğiniz gibi olmama ihtimali son
derece yüksektir. Bu noktada ya ustayla kavga edersiniz ya da neticeye razı
olursunuz.
Elbette ustalarla yaptığınız işlerin
çoğu birer netice taahhüdü içermeleri nedeniyle bizim Türk Borçlar Kanunu
anlamında eser sözleşmesi mahiyetindedir. Bu kanun hükümlerine göre işini doğru
yapmayan, eksik yapan, süresinde tamamlamayan, kalitesiz yapan ustayı her türlü
“öttürebilirsiniz”. Ancak bizde bu tür konularda hak aramak pek bizim millete
göre değildir.
Ustanın mobilyacı, marangoz, demirci,
fayansçı, parkeci, boyacı, muslukçu, tesisatçı, elektrikçi vs. olmasından
bağımsız olarak belirtiyorum bunları.
Tüm bu ustalardan başka bir de
siyasetin ustası var ki, o ustanın meydana getirdiği mağduriyetler ayrı bir
yazının hatta kitabın konusu olabilir ancak. Şu kadarını söyleyeyim ki
siyasetin ustasının eğitimi, yargıyı, güvenliği, ekonomiyi ve daha pek çok şeyi
mahvetmiş olduğu ortada. Siyasetin ustasının meydana getirdiği mağduriyetler
karşısında, diğer ustaların meydana getirdiği mağduriyetlere can kurban!