* Bu yazı Tokat Balkan Türkleri Derneği tarafından çıkarılan “KIZILELMA” dergisinin üçüncü
sayısı için yazılmıştır.
“Yaşam her millet için
ama Türkler için daha fazla değişkenliklerle dolu… Türkler için bu
değişkenlikler diğer milletlere göre farklı sonuçlar veriyor.
Türk Milleti, hem yurt içinde hem de dünyanın her köşesinde devamlı
bir göç hareketi içinde yani göçü sürekli yaşıyor. Türk tarihi aynı zamanda bir
göçler tarihi!
Köyünden kalkıp şehire, şehirde bir mahalleden diğer mahalleye, olmadı
büyük metropollere o da yetmezse başka ülkelere hatta kıtalara kolayca yelken
açılıyor.
Bu göçlerin elbette sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve siyasal
nedenleri var. Bu göçler sebebi ile oluşan durum ise Avrupa Türkleri’nde olduğu
gibi önümüze kendimizi tanımlamak için yeni bir gerçeklik getiriyor.
Millet olarak kendimizi ya coğrafyaya verilen adla yada coğrafyalara
bizim verdiğimiz adlarla tanımlıyoruz. Örneğin Türklerin yaşadığı yer anlamına
gelen Türkiye yada Azerbaycan Türkleri ve Balkan Türkleri’nde olduğu gibi…
Millet aynı adı Türk ama bir süre sonra Amerika Türkleri, Avustralya
Türkleri, Hollanda Türkleri veya Irak Türkleri (Türkmenler) ya da Suriye
Türkleri olarak adları coğrafya ile birlikte anılmaya başlıyor.
“Avrupa Türkleri”
kavramıda 1960’lı yılların başından itibaren yoğunlaşan işçi göçü ile günümüzde
dördüncü hatta beşinci kuşağa ulaşan ve halen Avrupa ülkelerinde yaşayan
insanlarımızı tanımlayan bir kavramdır. Biz henüz bu kavram ile yeni tanışmaya
ve bu kavramı çok yakın bir zaman diliminde içselleştirmeye başladık. Daha
doğrusu fiili gerçekliği kabullenmek zorunda kaldık. Çünkü onlar Avrupa’ya
nereden giderlerse gitsinler artık birer Avrupa Türkü oldular.
Burada Avrupa denilince Balkanları kast etmediğimiz iyi anlaşılmalıdır…
Bugün sayısı tam olarak bilinmesede sadece Türkiye’den Avrupa’ya
yerleşen tahmini 7 milyon civarında Türk vatandaşı vardır. Bunların büyük
çoğunluğu Türk vatandaşlığını korumaktadır. Bazıları ise yaşadıkları ülkelerin
yasal zorlamaları bazıları ise gönüllü olarak Türk vatandaşlığından
çıkmışlardır. Ancak bu onların Türk olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
Avrupa Türkleri sadece bahsettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarından ibaret değildir. Türk Dünyasının dört bir köşesinden Türkler,
Avrupa’nın değişik ülkelerine göç ederek gelmişlerdir. Örneğin; Azerbaycan,
İran, Irak (Kerkük-Musul), Suriye, Yunanistan, Kuzey Makedonya, Bulgaristan,
Romanya, Moldova, Ahıska, Kırım ve diğer Türk yurtlarından sayıları milyonlarla
ifade edilen Türkler Avrupa’ya göç etmiştir. Bu Türklerin, lehlerine
dönüştürebilirlerse kârlı çıkacakları bir durumdur.
1980 yılından bu yana muhtelif sebeplerle Avrupa’nın bir çok yerine
gider gelirim. Bu gidiş gelişlerimde yaptığım gözlemlerde insanlarımızın azami
düzeyde; milliyetlerini (Türklük aidiyeti), inançlarını, dillerini,
kültürlerini, örf ve adetlerini, Türkiye veya geldikleri Türk yurtları ile olan
bağlantılarını ve birbirleri ile dayanışmayı koruduklarını gözlemledim. Aksi
olsa bugün Avrupa Türklüğünden bahsedilemezdi ve asimile olup giderlerdi.
Varlıklarını korumak için camiler, dernekler, lokaller, spor kulüpleri
yetmedi bütün Avrupa’yı kapsayan federasyonlar altında büyük sivil toplum
kuruluşları oluşturmuşlardır. Bunun yanında Avrupa’da daima güçlü bir Türk medyası
( gazete, dergi, televizyon, internet siteleri vb.) vardır. Örneğin bir dönem
Almanya’nın Frankfurt şehri Türk medyasının merkezi olmuştur.
Avrupa Türkleri genelde bir Türk’te görebileceğiniz tüm özellikleri
üzerinde taşır. Teşkilatçıdır hemen örgütleniverir. Çalışkandır kısa zamanda
birçok işin üstesinden gelir. İstisnalar dışında ailesine bağlıdır, çoluk
çocuğuna sahip çıkar. Devletine ve bayrağına sadakatini hiç kaybetmez. Bu
bakımdan milli duyguları ve refleksleri kuvvetlidir. En küçük sıkıntıda
milletinin ve devletinin yanındadır. Örfünü ve adetlerini önce gurbet diye
baktığı ama şimdi kök saldığı Avrupa’da aynen korur.
Bunun somut bir örneğini 2018 yılının Haziran ayında yaptığım Nürnberg
seyahatimde çok açık bir şekilde bir kez daha gördüm. Seyahatim Ramazan ayına
denk gelmişti. Nürnberg’teki dostlar bizi DİTİB’in camisinin yanında kurulan
Ramazan çadırına götürdüler. Gördüğüm manzara sanki Türkiye’de bir şehirde
görebileceğim manzara ile aynıydı. İftardan sonra semaverler demlenmiş, çay ve
kahvelerle beraber yanında nargile keyfi yapılıyor etraftan gelmiş kadın erkek
üç dört bin Türk, teravih namazından sonra büyük bir muhabbetle sohbet
ediyorlardı. Kendimi evimde ve Türkiye’de hissettim.
Keza Türkiye Cumhuriyeti devleti, Avrupa’daki Türk vatandaşlarına oy
kullanma hakkı tanıdı. Bir seçimde oy kullanmalarını ve ülkelerine sahip
çıkarak demokratik haklarını kullanmalarını gıpta ile izledim.
Bir 23 Nisan’da da İsveç’in Malmö kentinde idim. Hayatımın en güzel 23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını iki bine yakın Türk’le birlikte
burada büyük bir coşkuyla kutladım diyebilirim.
Yanlış anlaşılmasın diye bir hususu özellikle belirtmek isterim.
Avrupa Türkleri, Almanya’da yaşayanlardan ibaret değildir. Türkler, Avrupa
ülkelerinin tamamında öbek öbek büyük yoğunluklarda yaşamaktadır. Bu sebeple
Avrupa’da nereye gitseniz karşınıza bir Türk’ün çıkması büyük bir olasılıktır.
Türkçe ile bütün bir Avrupa’da seyahat etmeniz mümkündür. Bu şaşılacak bir
durum değildir.
Avrupa Türkleri artık sadece işçilerimizden ibaret değildir. Özellikle
yeni nesiller eğitimli ve dil hakimiyetleri kuvvetli insanlardır. Aralarında iş
insanı, akademisyen, bürokrat, çeşitli konularda uzmanlar ve siyasetçiler
bulunmaktadır. Yani Avrupa’da çok sayıda başarılı Türk yaşamaktadır. Hepimizin
bildiği örnek, virüs salgınına karşı aşıyı Avrupa(Almanya)’da yaşayan iki
Türk’ün bulmuş olmasıdır. Ayrıca Avrupa Türkleri başta futbol olmak üzere birçok
spor dalında önemli başarılar elde etmektedir.
Türkiye’de kurulu olan İŞKUR Kurumu 1960 yılında Almanya’ya giden
işçilerimize bastırdığı yazılarla “onurlu
ol, zekanı iyi kullan, aileni ve evini unutma, sağlığını koru, bayrağını
düşün” başlıkları altında harika tavsiyelerde bulunmuştur. Türklerin
çoğunlukla bu tavsiyeleri ve benzer telkinleri dinlediği anlaşılmaktadır ki;
günümüzde “Avrupa Türkleri”nden
bahsedebiliyoruz.
Türkler, Avrupa’ya kitlesel olarak ilk olarak Almanya ile tam 60 yıl
önce 1961’de yapılan anlaşma sonucu gittiler. Geçici olarak gitmişlerdi ama
çoğunluğu orada kalıcı olmayı tercih etti. Orası yani Avrupa, nereden gelmiş
olurlarsa olsunlar Türkler için yeni bir vatan oldu.
Avrupa Türkleri’nin ister Türkiye’den gitsinler ya da Türk Dünyasının
her hangi bir köşesinden gelsinler, müthiş bir hikayeleri var. Azim, direnme ve
başarılı olmak için insanüstü denilebilecek bir güç sergilediler. Baştan beri
dedik ya, bir Türk’te hangi özellikler var ise hepsi Avrupa Türklerinde
mevcuttur diye!
Biz “Türkiye
Türkleri”nin onlarla birlikte olmak ve onlar için neler yapmamız
gerektiğine dair kafa yormamız ve bilimsel metodlar öncülüğünde tedbirler
almamız gerekiyor. Aksi halde bu müthiş gücü heba eder gideriz.
Kanaatimce öncelikle iletişimi kuvvetlendirmeliyiz. Empati yapıp
onları anlamaya çalışmalıyız. Onları hiç bir zaman yalnız bırakmadan her açıdan
desteklemeliyiz. Yani onları burada “Almancı”
orada “Türk” olmak
duygusunun açmazından korumalıyız.
Avrupa Türkleri; büyük Türk Dünyası ailesinin şerefli ve onurlu bir
üyesidir. Bu aile yani Türk Dünyası, Avrupa Türkleri ile hiç tahmin
edilemeyecek bir şekilde daha da güçlü olacaktır. Türk Milleti bu fırsatı
ıskalayamaz. Hem onlar hemde bizler meseleye bu şuurla bakmalıyız. Bu sebeple
her Türk, Avrupa Türklüğüne ilgi ve ihtimam göstermelidir.
Avrupa Türklüğüne bir Türk’ün gönlünden yürek dolusu kocaman
selamlar…“